Suzan Saner

Feminist psikoterapiler öncelikli bilgi kaynağı olarak kadınların patriyarkal güç eşitsizlikleriyle örülü olan yaşam deneyimlerine odaklanırken, aynı zamanda kadınların güçlenmesi için çalışan terapilerdir. Merkezinde “etik, sosyal aktivizm ile hak savunuculuğu, dayanışma” bulunur. Kadınların patolojik görülen davranışlarının bireydeki bir bozukluğun ürünü olduğu görüşüne karşı bunları, baskıcı bir dünyada hayatta kalmak için baş etme becerileri olarak değerlendirir. Toplumsal cinsiyet temelli şiddet alanında çalışırken sosyokültürel ve politik bağlamı dikkate almayı etik bir sorumluluk olarak kabul eder. Kadınların şiddet gördüğü evden ayrılmamalarının, sessiz kalmayı seçmelerinin, rastgele seks ya da orgazm taklidi yapmalarının geçerli nedenleri olabileceğini kabul eder. Özgürleşme anlayışı, basitçe ruhsal sıkıntıdan kurtulmayı değil, kişinin kendi ezilme deneyimlerinin farkına varma, adını koyma ve bir o kadar da hayattan keyif alma gücünü kazanmasını içerir. Kadınların güçlenmesinin bireysel ve içsel bir süreçten daha fazlası olduğunu, iyileşmenin görüşme odasının hem içinde hem de dışında gerçekleştiğini savunur. Cinselliğin erkek eksenli ve mutlaka aile ya da heteronormatif ikili cinsiyet sistemi içinde tanımlanmasını, kadınların sağlığıyla ilgili birçok sorunun kaynağı olarak görür (Ballou 2008; Brown 2010).

Kadınların ruh sağlığını olumsuz etkileyen cinsiyete özgü risk etkenleri olarak kişilerarası şiddet, yapısal ayrımcılık ve baskı, değersizleştirme, sınırlı ekonomik kaynaklar, basmakalıp medya temsilleri, güzelliğe dair patriyarkal normlar, aşırı rol yükü, ilişki kesintileri, ücretli ve ücretsiz emek alanlarındaki eşitsizlikler sayılabilir (APA, 2018).

Feminist psikoterapi kuramı bir kurucusu olmayan, hiyerarşi karşıtı, eşitlikçi ve teknik olarak bütünleştirici bir kuram olma özelliklerini taşır. Eşitsizlikleri ortadan kaldıracak toplumsal değişimi hedefler. Kadınların eşitsizliğin normalleştirildiği bir dünyaya, içinde şiddetin meşrulaştığı mutsuz aile/ev hayatlarına uyum sağlaması, feminist terapilerin hedefine aykırıdır. Kadınları etkilemeye devam eden yapısal ayrımcılık ve ezilme miraslarını tanımaya, anlamaya, kullanmaya önem verir. Tanısal değerlendirme yoluyla ortaya çıkan damgalayıcı etiketlerin de (mazoşist, histerik, borderline kadın mitlerinin) farkında olmayı, psikiyatrik tanı ve değerlendirmelerin (ve elbette bu alandaki feminist mücadelelerin) tarihçesini anlamaya çalışmayı teşvik eder.

Feministler 1960’lı yıllarda özgün bir yöntem olarak bilinç yükseltme grup çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda kadınların tek tek, yalıtık halde maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddet biçimleri, bunların ne kadar yaygın yaşandığı, aile içinde nasıl normalleştirildiği açığa çıkarılır. Feminist terapi kuramı ilk olarak 1970’li yılların başında, kadınların psikoterapi deneyimlerini ve cinsiyetçiliğin ruh sağlığına etkilerini konuştuğu bilinç yükseltme gruplarında ortaya çıkmıştır. Kadınları çelişkili beklentilerle açmazlarda bırakan, “mağdur” konumunda tutmaya yarayan ana akım psikoterapi kuram ve uygulamaları eleştirilmeye başlanmıştır.

Feminist terapi kuramının gelişiminde üç tarihsel dönem izlenebilir: 1970-80 arasındaki ilk dönemde “Özel olan politiktir” ilkesine dayanarak “birey olarak kadını güçlendirerek bütün kadınları güçlendirmek” hedeflenir. 1980-90 yılları arasındaki ikinci dönemde, bilinen diğer psikoterapi yöntemleri cinsiyetçilik açısından gözden geçirilerek kullanılır. Modifiye kuram ve teknikler, cinsiyete duyarlı, kadın odaklı yaklaşım anaakımlaşır (Ballou, 2008).

1990’lardan sonraki üçüncü dalgada sadece cinsiyeti değil “ırk”, etnisite, sınıf, yaş, cinsel yönelim gibi birçok farklılığın etkilerini, cinsiyete dayalı hallerini de anlamaya, anlamlandırmaya önem verilir. Feminist gelişimsel kuram patriyarkal yapıların kadınların kimliklerini nasıl şekillendirdiğine, yaşamlarını nasıl sınırladığına odaklanır. 1990’lı yıllarda feminist terapi etik ilkeleri geliştirilmeye başlanır: eşit ilişkiler, kadınların güçlenmesi (bireysel ve toplumsal olarak), özerkliğin arttırılması, patoloji-odaklı olmama, eğitim ve kadınların durumuyla ilgili bilgilenme, duyguların (özellikle öfke, utanç, suçluluk) onaylanması ve cinsiyetçilikten uzak yeni bir çerçevede ele alınması gibi (Ballou, 2008; Brown, 2010).

Yukarıda söze geçen ilkelerden yola çıkan feminist terapide, psikoterapi ilişkisinin içerdiği güç eşitsizliklerinin hem farkında olunur hem de gücü eşitlemek için ilişkinin içinde sistemli stratejiler oluşturulur (Brown, 2010). Patoloji-odaklı olmamaya, yalnızca gerekli olduğunda tanı koymaya çalışılır. Tedavi planı en baştan, kadının güçlü yanlarının desteklenmesi, başarılarının, direngenlik ve esnekliğinin kutlanması üzerine kuruludur. Mağduriyet içinde bile faillik anları keşfedilmeye çalışılır. Öykü alırken sadece sorun alanlarına odaklanılmaz; geçmişte tehlikeli ya da zorlu durumlarla nasıl başa çıkabildiğine, önceki başarılarına dair de bilgi/veri toplanır. Kadının halihazırda sahip olduğu gücün farkına varması ve onu kullanabilmesi ya da güçlü olmak için yeni yollara erişebilmesi teşvik edilir: Şiddet failinden uzaklaşma, aile içindeki diğer kadınlarla bağ kurma, aile dışında da yeni ve güvenli bağlar kurma, sosyal aktivizm, cinsiyetçi olmayan iş bölümü ve eşdeğerde işe eşit ücret talep etme vb.

Feminist terapide kadınların, kadın olmanın ne anlama geldiğine dair çoklu, çelişkili ve değişen mesajlarla kendi kimliklerini oluşturdukları kabul edilir. Farklı kimlikleri, kadınların güçlü yönleri ve destek kaynaklarıdır. Bireysel farklılıklara değer verilir; cinsel, etnik vb. farklı kimlik yönleri arasında, bir kimliği diğerine tercih etmesi gerekmediği vurgulanır. Bakım emekçileri olarak feminist terapistler, gücü ve kırılganlığı paylaşır. Tüm deneyimler değerlidir, hepsi biriciktir, ama aynı zamanda herkesin hikayesi ortaktır. Her kadının desteğe ihtiyaç duyabileceği ve yine her kadının başka bir kadına destek verebileceği savunulur. Kadınların zayıflıklarına çare bulmak yerine kendi gücünün farkına varması desteklenir. Terapi demistifiye edilir; kadının kendi zorlukları konusunda uzman ve kendisinin kurtarıcısı olduğu gösterilir (Ballou, 2008).

Feminist terapistler toplumsal cinsiyetle ilgili deneyimlerin, tutum, inanç ve bilgilerin, kadınlarla çalışmayı nasıl etkileyebileceğinin farkında olmaya çabalar. Terapistin kendi ruhsallığı ile temas etmesi, öz-farkındalık, sınırlı bir beceriler kümesinden ziyade yaşam boyu süren bir uğraştır. Feminist süpervizyon eğitimi güç meseleleriyle ilgilenir ve uygulama bağlamında süpervizyon alan kişinin kendi benliğini keşfetmeyi içerir. Örneğin terapist, şiddet uygulayan partnerden ayrılmayan kadına karşı cinsiyet önyargısı yaşadığının farkına varabilir. Bu, aynı zamanda dini muhafazakâr bir çevresi olan kadının stresle baş edemeyebileceği hissiyle kesişebilir. Bu olayla ilgili hisleri, kadının yoksul bir işçi ya da işveren oluşuna ve yeteneklerine göre değişebilir. Bireysel ya da akran süpervizyonunda bu durumlarda neden farklı hissettiğini araştırabilir. Optimal gelişim için, sadece kendini incelemeyi değil, aynı zamanda öz-şefkati de öğreten bir yaklaşım önerilir (APA, 2018).

Feminist psikoterapide kadınların güçlenmesi için çalışan kuruluşlarla işbirliği ve dayanışma ağlarını geliştirmek önemlidir. Kadın düşmanı ortamları ve kurumsal, sistemik, küresel ayrımcılığı değiştirmek amaçlı etkinliklere yerel, ulusal ve ulusaşırı düzeylerde katılma fırsatlarını değerlendirmeleri önerilir.

Feminist psikoterapilerin uygulama alanı yalnızca kadınlarla sınırlı kalmayıp, yaygın kabul gören tekil bir psikoterapi modeline doğru evrilmektedir. Feminist terapinin bilgi ve deneyim biriktirdiği uygulama alanları arasında; diğer terapi türlerine direnç göstermiş olan, özellikle partner şiddeti, tecavüz, ensest gibi çocukluk çağı ya da erişkin yaştaki cinsel saldırılar, daha önceki terapist vb. uzmanlar tarafından gerçekleştirilen cinsel taciz ve istismar vakaları sayılabilir. Feminist terapi, failin erkek olduğu cinsel şiddet mağduru erkekler, çocuklar, yaşlılar, etnik azınlıklar, engelliler, yoksullar, mahpuslar gibi daha önce iyi sağlık hizmeti alamamış topluluklarda da uygulanmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır (Ballou, 2008; Brown, 2010).

Türkiye’de feministler 1980’li yılların başında bilinç yükseltme grup çalışmalarına başlayıp, ortak somut talepler etrafında dayanışma kurdular. Kampanya ve yürüyüşler, sığınak çalışmaları, cinsel saldırı davalarının mahkemelerde grup olarak izlenmesi, toplu basın açıklamaları, mesleki bilimsel kongrelerde feminist terapi vaka tartışmaları ile dayanışmayı sürdürüyorlar.

 

 

Kaynakça

APA (2018). American Psychological Association – Guidelines for Psychological Practice with Girls and Women. http://www.apa.org/about/policy/psychological-practice-girls-women.pdf.

Ballou, M., Hill, M., West, C. (Ed.) (2008). Feminist Therapy: Theory and Practice. New York: Springer.

Brown, L. S. (2022). Feminist Terapi, APA Psikoterapi Kuramları Dizisi – 10 (Ö. Yılmaz, Çev.). İstanbul: Okuyan Us Yayın.

 

 

Yayınlanma Tarihi: 23.12.2022

Leave a Reply