Ecehan Balta

Cinsiyetçilik terimi, ikinci dalga feminist hareketin yükselişe geçtiği 1960-70’li yıllarda o güne kadar yaygın olarak kullanılan “erkek şovenizmi” tanımının yerine geçerek kullanılmaya başlanmıştır (EO, 2020). Terim, feminist hareketin karşısında mücadele ettiği dünyaya bir ad verme kaygısı nedeniyle ortaya atılır (Shapiro, 1985),  Zira erkek şovenizmi, bir erkeğin kadınlar[1] üzerindeki üstünlük iddiası anlamını taşırken, cinsiyetçilik daha sistemik bir ayrımcı yaklaşıma işaret eder. Peki, daha detaylı olarak bakalım; nedir bu cinsiyetçilik?

Her şeyden önce cinsiyetçilik, ayrımcı bir eylem ve düşünme biçimidir. Ayrımcı eylemler veya tutumlar sıklıkla ayrımcılığa uğrayan grupla ilgili yanlış inançlara veya genellemelere dayanır. Nitekim cinsiyetçilik de stereotiplerle ilgilidir. Kadınların ve erkeklerin “doğası” ve toplumda oynamaları gereken roller hakkındaki inançlarla bağlantılıdır (EIGE, 2020).  Öyledir ki, “en belirgin özellik olmadığında bile birisinin cinsiyeti ön plana çıkarılır” (Vetterling-Braggin, 1981). Örneğin, cinsiyetle ilgisi çok az olduğu, hatta hiç olmadığı halde iki girişimciden biri kadın biri erkekse, erkek girişimci sadece girişimci olarak tanımlanırken, diğeri “kadın girişimci” olarak adlandırılır.

Daha genel bir şekilde ifade edecek olursak; cinsiyetçilik, erkek egemen toplum zemininde filizlenen, erkek yanlı (erkekleri yücelten), kadınları ikinci plana yerleştiren bir algı, ideoloji, düşünce, işleyiş, kavrayış ve yaşam biçimidir.[2] Kadınları ikinci planda tutmak temeline dayanır ve bunu çok uzun bir tarihe yayılmış çok farklı baskı araçları ve ideolojik araçlarla yapar. Bunlar kadınları aşağılamak, yetersiz hissettirmek, kendisini gerçekleştirmesini engellemek, özgürlüklerini kısıtlamak gibi bilinçli olarak kurumlar ya da (erkek) bireyler tarafından yapılan uygulamalar olabileceği gibi, bilinçsizce işleyen düşünceler, yargılar, normlar ve ideolojiler bütünü olarak da vücut bulabilir. Bir başka deyişle cinsiyetçilik, bir grubu (genellikle erkek) diğerinden (genellikle kadın) üstün tutan inançlar, teoriler ve fikirler ile diğer grubun baskıcı üyelerini cinsiyetleri veya cinsiyetleri temelinde haklı gösteren bilinçli / bilinçsiz tutumlar veya ideoloji ve cinsiyetçi uygulamaların tamamıdır (Napikoski, 2019).

Kadın ve erkekler hakkındaki cinsiyetçi varsayımlar, kendilerini toplumsal cinsiyet kalıpları olarak tezahür ettirerek, bir cinsiyeti diğerinden üstün olarak konumlandırır. Cinsiyetçiliğe içkin olan bu tür hiyerarşik düşünme, bilinçli ve düşmanca olabilir yahut bilinçsiz önyargı olarak açığa çıkabilir. “Bilim adamı”, “adam gibi”, vb. kavramları kullanmak, doktorların çoğunun erkek olduğunu düşünmek, tır şoförlüğünü sadece erkeklerin yapabileceğini varsaymak gibi pek çok örnek, bilinçsiz önyargıların ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir.

Cinsiyetçilik, iktidarla bağlantılıdır, çünkü iktidara sahip olanlar tipik olarak lehte muamele görürler ve iktidara sahip olmayanlar genellikle ayrımcılığa uğrarlar. Cinsiyetçiliği Marx’ın dillendirdiği şu sözlerin ataerkil ilişkilere yansıması gibi düşünebiliriz: Egemen sınıfın düşünceleri toplumda egemendir. Böylece kadınların işgücü piyasasında kendi işlerinin doğal devamı olarak görülen bakım emeğini ucuza satmasını, hiç bedel almaksızın aile işçisi olarak çalışmasını yahut kazandığı para ek gelir olarak görüldüğü için evde ya da merdiven altında, ya da mevsimlik işçi olarak sigortasız, güvencesiz, parça başı çalışmasını; ev içinde çocuklara, yaşlılara ve erkeklere yemek hazırlama, sağlık bakımı verme gibi rolleri aracılığıyla yeniden üretim emeğinin sömürülmesini, kamusal alandan, eğitimden, kurumsal mekanizmalardan ve temsil sistemlerinden dışlanmasını “sağlar”. Hep birileri kadınlar adına konuşur, kadınlara yapacağı işleri buyurur. Kadın emeğinin karşılığını istedi mi, itiraz etti mi, kendi adına konuşmaya başladı mı da, bu sefer büyük bir saldırı başlar. Aslında, erkek egemenliğini korumak için gerekli olan kadınlara yönelik cinsiyetçi saldırı hiçbir zaman durmaz, sadece kadınlar daha fazla hak talep ettiklerinde bunun dozu artar.

Modern devletler, aile kurumu, dinler, kurumsallaşmış eğitim sistemi, bu cinsiyetçi sistemin hem kurucusu hem de taşıyıcısıdır. Baba / koca / erkek kardeş ve çocuğun özel alanda kurduğu egemenliği, kamusal alanda bu sistemler yürütür. Evlilik ve miras hukukundan, kadınların çalışmasını düzenleyen yasalara ve eğitim sistemindeki eşitsizliklere kadar, bütün düzen kadınların kamusal alandan dışlanması üzerine kuruludur.

Cinsiyetçi dil, cinsiyetçi pratiği de besleyen ve ondan beslenen bir unsurdur. Kadınlara karşı ayrımcılık yapan ve kadınlarla ilişkili faaliyetleri küçümseyen ve önemsizleştiren dil, bilinçli ve düşmanca cinsiyetçiliğin bir ürünü olduğu gibi, bilinçsiz önyargıları da pekiştirerek cinsiyetçiliğin zeminini sağlamlaştırır (Mills, 2008). “Saçı uzun, aklı kısa” deyimi, kadınların zihinsel yeterliliğinin aşağılanmasına yönelik çok sayıda örneğin en çarpıcılarından bir tanesidir.

Cinsiyetçilik cinsel taciz, tecavüz, kadın sünneti ve diğer cinsel şiddet biçimlerini içerdiği gibi, erkek egemenliğin koyduğu kurallara uyulmasını sağlamaya yönelik baskı – tehdit araçları olarak da görülebilecek bu şiddet biçimlerinin yanı sıra ve ötesinde, tüm toplumsal yapıyı birinci derecede belirleyen unsurlardan bir tanesidir. Kız çocuklara ve kadınlara yönelik cinsiyetçi ayrımcılık, erkek egemenliğini ve gücünü sürdürmenin bir yoludur. Baskı veya ayrımcılık ekonomik, politik, sosyal veya kültürel olabilir (Napikoski, 2019).

Bunun yanında, negatif değilmiş gibi görünen, “kadınlar naiftir”, “kadınlar güçsüzdür, korunması gerekir”, “kadınlar hassastır” gibi yaklaşımlar da cinsiyetçiliğin başka ürünleridir. “Korumacı cinsiyetçilik” (benevolent sexism) adı verilen bu yaklaşımda da kadınlara yönelik önyargılar belirleyicidir. Korumacı cinsiyetçi tutumlar, kadınların erkeklerden daha saf ve daha nazik, aynı zamanda zihinsel olarak daha zayıf ve daha az yetenekli olduğu varsayımına dayanır. Bu tür cinsiyetçiliği gösteren davranışlar, kadınlara aşırı yardım etmeye çalışmayı (kendi başlarına bir şey yapamayacaklarını ima ederek), kadın yabancılara karşı küçültücü isimler kullanmayı (örneğin, “tatlım”) veya kadınlarla “seviyelerine inerek” konuşmayı (örneğin, teknik bir şeyi anlayamayacaklarını ima etmeyi) içerir.

İnsan türünü üstün görülen cinsiyet üzerinden tanımlamak da cinsiyetçi bir pratiktir. Örneğin “bilim adamı”, “adam gibi yap”, “iş adamı”, “adamakıllı” gibi ifadeler, insan türü içindeki cinsiyet hiyerarşisinde erkeklerin daha üstün olduğu varsayımını pekiştiren ifadelerdir.

Ayrımcılığı önlemek ve eşitliği teşvik etmek için alınan tüm önlemlere karşın, kadınlar karar alma mekanizmalarında hala yetersiz temsil edilmektedir, ekonominin belirli sektörlerinin dışında bırakılmakta, birincil olarak ücretsiz bakım işlerinden sorumlu tutulmakta, erkeklerden daha az ücret almakta ve cinsiyete dayalı şiddete maruz kalmaktadır (EIGE, 2020). Cinsiyetçi tutumlar, uygulamalar ve davranış bu eşitsizliklere birinci derecede katkıda bulunur.

Cinsiyetçilik erkek egemen sistemin bir ürünüdür; türlü araç ve mekanizmalarla toplumun hemen her dokusuna işlemiştir, erkek egemenliğini yeniden üretip kadınların ezilmesinin temel zeminini güçlendirir. Cinsiyetçilik kadınların boyunduruk altında tutulması ise, feminizm de cinsiyetçiliğe karşı mücadele olarak karşımıza çıkar. Kadınların özgürleşmesinin yolu cinsiyetçilikle mücadeleden geçmektedir. Cinsiyetçilikle mücadele içinse elimizdeki en önemli araç, erkek dayanışmasının karşısına kadın dayanışmasını koymaktır.

 

Kaynaklar

 EIGE (European Institute for Gender Equality).(2020). What is Sexism. Sexism at Work Handbook. https://eige.europa.eu/publications/sexism-at-work-handbook/part-1-understand/what-sexism (Erişim tarihi: 23.06.2020).

EO, (Etymology Online). (2020). Chauvinism. Etymology Online. https://www.etymonline.com/word/chauvinism (Erişim tarihi: 23.06.2020).

Glick, P. & Fiske, S. T. (1996). The Ambivalent Sexism Inventory: Differentiating Hostile and Benevolent Sexism. Journal of Personality and Social Psychology, 70, 491-512.

Mills, S. (2008). Language and Sexism. Cambridge: Cambridge University Press.

Napikoski, L. (2019). What is Sexism? Defining a Key Feminist Term. ThoughtCo. https://www.thoughtco.com/what-is-sexism-3529186 (Erişim tarihi: 26.7.2020).

Shapiro, F. (1985). Historical Notes on the Vocabulary of the Women’s Movement. American Speech, 60 (1), 3-16.

Vetterling- Braggin, M. (1981). Sexist Language: A Modern Philosophical Analysis. Littlefield Adams: Totowa.

 

[1] Bu yazı boyunca “kadın” terimi, biyolojik cinsiyeti kadın olan anlamında değil, kendini kadın olarak ifade eden anlamında kullanılmıştır.

[2] Sözlük maddesi yazmak, serbest makale yazmaktan çok daha meşakkatli bir işmiş. Özellikle bildiğimizi varsaydığımız bazı kavramların üzerine düşünmeyi çoktan bırakmış olabiliyoruz. Bu tanımı yazının ilk versiyonunda yapmakta çok zorlanmıştım. Yeri gelmişken, sevgili Melda Yaman’a ve Yasemin Özgün’e bu ve bunun gibi pek çok katkıları nedeniyle, teşekkür ederim.

Leave a Reply