Cinsellik bireysel olarak deneyimlenen, kendi kendine ya da başkalarıyla paylaşılabilen, cinsiyeti, cinsel kimliği, cinsiyet rollerini, cinsel yönelimi, erotizmi, sevgi ve üremeyi kapsayan, haz verici eylemler skalasının genel adıdır. Ayrıca cinsellik enerjisel ve dürtüsel boyutlara sahiptir. Duygular, düşünceler, tutumlar, değer yargıları, arzular, fantaziler yoluyla deneyimlenir, ama her cinsel deneyimde tüm bu boyutların yer alması zorunlu değildir. Ayrıca cinsellik, kız ve oğlan çocukları arasında sadece biyolojik açılardan değil, özellikle beş yaşından sonra, sosyokültürel olarak da farklı şekillenir ve deneyimlenir (Lamont ve ark., 2012).

Orgazm ise basitçe cinsel tepki döngüsü sırasında biriken cinsel heyecanın ani deşarjıdır ve otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. Sonrasında salınan bazı hormonlar sayesinde rahatlatıcı bir deneyimdir (Rosenthal, 2012). İlkel çağlarda tanrıya ulaşmanın bir yolu olduğu düşünülen sevişme ve orgazma yaklaşım, tarih boyunca toplumsal yapının gelişimine paralel olarak değişime uğramıştır. Kadın cinselliğini denetlemek ise erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğinin inşasında önemli bir uğrak olagelmiştir. Özellikle kadınların cinselliği özgürce yaşaması erkeklerin kadınlar üzerinde kurdukları hegemonyanın sürekliliğine, devletlerin ekonomik, siyasal ve askeri çıkarlarının devamı için önemli olan nüfus kontrolüne ve toplumun dini kurallara biat etmesine yönelik bir tehdit olarak görülmüştür. Bu nedenle kadın cinselliği kültürel, sosyolojik ve politik olarak şekillendirilmektedir.

Türkiye’de kadın cinselliği namus ve ayıp kavramlarıyla birlikte anılır. Bekaret hala namus kisvesi altında işlenen kadın cinayetlerinin önemli bir gerekçesidir. Genç erkekler mastürbasyona teşvik edilirken, kadın mastürbasyonu yok sayılır. Erkeğin erken yaşta cinselliği ve çok eşliliği kabul görüp çocukluktan itibaren teşvik edilirken, kadınlarda engellenir. Ayrıca kadın cinselliği çoğu kez fetih, işgal, teslimiyet gibi metaforlara referans veren bir alan olarak kodlanır. Bu nednele dilde ve düşüncede, eril ve cinsiyetçi küfürlerin konusu olarak dolaşıma girer.

Kadınların cinsellik alanında yaşaığı bütün bu baskı biçimleri Türkiye’de on kadından yedisinin,[1] Avrupa’da ise beş kadından birinin cinsel işlev sorunları yaşamasının başat nedenlerindendir (Rosenthal, 2012).  Yine Türkiye’de yapılan bir araştırma[2] “mastürbasyon pis ve zararlıdır” (%41,3) veya “kadınlar eller kullanılmadan penis hareketleriyle orgazm olmalıdırlar” (%25,7) gibi yanlış mit ve inanışların hayli yaygın olduğunu ortaya koymuştur. Bu inançlar da kadınların gerek cinselliğe yaklaşımını gerekse orgazm yaşayabilmesini olumsuz olarak etkiler.

16.yüzyıla kadar üreme için gerekli olduğu düşünüldüğü için dini otoritelerce de kabul edilen ya da tolere edilen orgazm, üremede doğrudan etkili olmadığı bilimsel çalışmalarla kanıtlanınca tehlikeli görülmeye ve disiplin altına alınmaya başlanmıştır. Kadın orgazmı üzerine açıkça konuşulmaya başlanması, 1950’lerle birlikte kadın özgürlük hareketinin yükselmesinin bir sonucudur; ancak hala erkek orgazmı kadar üzerine düşünülmez ve çalışılmaz.

Kadın hem klitoris hem de vajina yoluyla yaşadığı cinsellikten farklı hazlar alır ve çoklu orgazm yaşama olasılığı daha fazladır. Vajinal orgazm, döllenme ile sonuçlanma olasılığı ve penisin orgazmı açısından işlevi nedeniyle yıllar boyu “makbul orgazm” olarak kabul edilmiştir. Bunda, cinselliği ve hazzı insan yaşamının temeli olarak kabul eden, ancak fallosentrik bir kuram geliştiren, psikoanalizin kurucusu Freud’un katkısı büyüktür. Freud, klitoral orgazmı cinsel ilişki öncesi yaşanan ve gelişkin olmayan bir deneyim olarak tanımlarken, vajinal orgazmı olgun bir kadının deneyimleyeceği ideal orgazm olarak tanımlamıştır.

Bu argümanlar, Kinsey ve çalışma arkadaşlarının 1953’te kadın cinsel davranışlarını açıklamaya çalışan araştırmalarıyla çürütülmüştür. Kinsey cinsel birleşmenin kadın hazzı için en iyi yol olmadığını, klitorisin kadın hazzının merkezi olduğunu ortaya koymuştur. 1966 yılında çalışmalarına başlayan Masters ve Johnson, on yıldan uzun süre insan cinsel davranışı üzerinde çalışmışlar, bugün orgazmla ilgili hala kullanılmakta olan birçok kavramı tanımlamışlar, penisin orgazm oluşturmada el, dil ya da vibratörden bir üstünlüğü olmadığına işaret etmişlerdir. Ayrıca, orgazm sürecini uyarılma, plato, orgazm ve çözülme olarak, dört ayrı evreye ayırmışlardır. Ancak bugün orgazm süreci, pek çok farklı modelle açıklanmaktadır   (Rosenthal, 2012).

Fiziksel, zihinsel, psikolojik ve erotik uyaranların bir sonucu olarak ortaya çıkan uyarılma; klitoris, labia minora ve vajinanın genişlemesine, vajinal açıklığı çevreleyen kas ve klitoral kompleksin ereksiyonuna, vajinal duvarların kayganlaşmasına neden olur. Plato fazında, klitoris son derece hassas hale gelir ve hafifçe geri çekilir, pelvik kaslar kasılır ve vajinanın açıklığının çapını azaltır. Orgazmda, rahim ve vajina dışında, anüsü ve birincil cinsel organları çevreleyen alt pelvik kaslarda hızlı kasılmalar olur. Çözülme aşamasında kaslar gevşer ve kan basıncı düşer. Bu aşamada kadın tekrar uyarılırsa yeniden orgazm olabilirken erkeklerde bu çok nadirdir.

Klitorisin anotomik yapısının daha iyi anlaşılmasıyla birlikte, vajinal orgazmın da vajinanın etrafını saran, erekte olabilen klitoris ve ilişkili yapılar nedeniyle olduğu düşünülmektedir. Ernst Gräfenberg tarafından ortaya atılan vajinal açıklık ile üretra arasında ön vajinal duvarın üst kısmında erojen bir alan olan G noktası’nın da orgazmda etkisi olmadığı anlaşılmıştır (Jannini, Buisson, Rubio-Casillas, 2014).

Garcia ve arkadaşları (2014), heteroseksüel (%61.6), lezbiyen (%74.7) ve biseksüel (%58,0) kadınlarda orgazm sıklığında anlamlı bir fark olduğunu bildirmişlerdir. Başka bir araştırmada mastürbasyonla orgazm sıklığı %38,6 iken, partnerle %6,4 olarak saptanmıştır (Wade, Kremer & Brown, 2005). Puppo ve Puppo (2014), kadınların, vajinal ya da anal ilişki veya mastürbasyon ya da partner mastürbasyonu sırasında, klitoris basitçe bir parmakla uyarıldığında her zaman orgazm olabileceklerini iddia ederler.

Sonuç olarak, orgazm sosyal bilimlerden doğa bilimlerine pek çok disiplinin kesişiminde bir mesele olduğu gibi feminist politikanın da konusudur. Zira kadınlar, genel olarak cinselliğin erkek egemen baskıdan ve bakıştan kurtulmasıyla birlikte orgazm deneyimi ile daha dolaysız ve özgür bir ilişki kurabileceklerdir.

 

Kaynakça

Garcia J. R., Lloyd E.A., Wallen K., Fisher H.E. (2014), Variation in orgasm occurrence by sexual orientation in a sample of U.S. singles,  Journal of Sex Medicine, Vol:11, p.2645–2652. DOI:https://doi.org/10.1111/jsm.12669

Puppo V, Puppo G. (2014). Anatomy of sex: Revision of the new anatomical terms used for the clitoris and the female orgasm by sexologists. Clınıcal Anotomy Vol: 28/3. p. 290

Jannini E. A., Buisson, O. & Rubio-Casillas, A. (2014). Beyond the G-spot: Clitourethrovaginal complex anatomy in female orgasm. Nat Rev Urol. https://doi.org/10.1038/nrurol.2014.193

Kocagöz, S. Z. (2008). Cinsel işlev bozukluğu tipleri ve cinsel mitler arasındaki ilişki (Yayınlanmamış uzmanlık tezi). Uludağ Üniversitesi, Bursa. https://acikerisim.uludag.edu.tr/handle/11452/2710.

Lamont, J., Bajzak, K., Bouchard, C., Burnett, M., Byers, S., Cohen, T. & Senikas, V. (2012). Female sexual health consensus clinical guidelines. Journal of Obstetrics and Gynaecology Canada, 34(8), 769–775.

Wade, L. D., Kremer, E. C. & Brown, J. (2005). The incidental orgasm: The presence of clitoral knowledge and the absence of orgasm for women. Women & Health, 42(2), 117–138.

Rosenthal, M. (2012). Human Sexuality: From Cells to Society. Cengage Learning.

 

[1]Bkz. Demirezen E. ve Erdoğan S. (2006). Sexual function assessment in women under the age of forty of the applicant in primary health care center. Androloji Bülteni, 25(2), 177–180; İncesu, C. (2007). Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Alanında Ulusal ve Yerel Medya Yoluyla Savunuculuk Projesi: Cinsel Yasam ve Sorunları Bilgilendirme Dosyası. Retrieved from https://cetad.org.tr/CetadData/Books/21/pdf-dosyasini-indirmek-icin-tiklayiniz.pdf.

[2]Kocagöz, S. Z. (2008). Cinsel işlev bozukluğu tipleri ve cinsel mitler arasındaki ilişki. Uludağ Üniversitesi, Bursa. Retrieved from https://acikerisim.uludag.edu.tr/handle/11452/2710.

 

 

Yayınlanma Tarihi: 05.01.2021