Nacide Berber

Türkiye kadın hareketinin dönüm noktalarından ve hareketteki kadınların ifadeleriyle “en radikal” anlarından biri olarak tanımlanabilecek Boşanma Eylemi, 2 Kasım 1990 tarihinde gerçekleşti. Türkiye gündemine ateş topu gibi düşen Boşanma Eylemi, aile kurumunun güçlendirilmeye çalışıldığı, evlenme oranının % 91.8 olduğu, evlenme yaşının ve boşanma oranının düşük olduğu bir dönemde gerçekleşti (PIAR, 1989’dan akt. Tekeli, 2017). Diğer taraftan eylemden hemen önceki 1989 yılı, toplumsal değişimin ve yenilik arayışlarının kadın-erkek eşitliği alanında ortaya çıkmaya başladığı, Tekeli’nin tespitiyle “‘kadın bedenini’ hedef alan kamusal alandaki saldırıların feministleri isyana sevk edecek kadar arttığı bir yıl”dı (2017: 393).

Boşanma Eylemi’nin ilk kıvılcımını dönemin devlet bakanı Cemil Çiçek’in “Flörtün fahişelikten ne farkı var?” sorusu çakar. Kendilerini feminist olarak tanımlayan kadınların sokağa çıkıp verdikleri yanıt ise sert olur: “İki insanın gönüllü beraberliğini parayla satın alınan cinsellikle bir tutmuş. …Yani kadınları ev işleri, çocuk bakımı ve cinsellik karşılığında kocaları geçindirecek.”[1] Ve sert bir soruyla da bitirirler yanıtlarını: “Bu ailenin fuhuştan ne farkı var?” Cemil Çiçek’in bir sonraki adımı ise ANAP hükümetinde “ailenin güçlendirilmesi” hakkındaki kanun hükmünde kararnameyi gündeme getirmesi olur. 29 Aralık 1989’da hükümet tarafından “Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu” kurulur. Bu kurum, o dönemde açık bir biçimde kadının kamusal alanda ücretli çalışmasına karşı söylemler ve uygulamalar üretir. Bu kurumun diğer bir görevi, boşanmaları engellemektir.[2]

Kadın hareketi ise bütün bunlara itiraz etmek için Boşanma Eylemi’ni planlamaya başlar. Kadın hareketi içinde o dönemde aktif olan ve daha çok Kadın Kültür Evi (1989-1990) etrafında örgütlenerek bir araya gelen bir grup kadın aileden taraf olan, cinsiyetçi politikaları protesto etmek için toplu olarak boşanmaya karar verir (Kılıç, 1998: 355). Kadın hareketinden 30 civarı[3] evli kadın, hem Cemil Çiçek’in cinsiyetçi söylemini hem hükümetin cinsiyetçi politika ve uygulamalarını ve Aile Araştırma Kurumu’nu protesto etmek için boşanma dilekçeleri ile 2 Kasım 1990 tarihinde Sultanahmet İstanbul Adliyesine başvurularını yapar. Eyleme katılan kadınların profillerine baktığımızda; eski ya da yeni evli, çocuklu ya da çocuksuz, alt ve üst sınıftan, ücretli olarak çalışan ya da çalışmayan, ağırlıklı olarak sol hareket içinde aktif politika yapan kadınlar olduğunu görürüz.

Boşanma Eylemi’nin, söz konusu hükümet söylemleri ve uygulamaları karşısında devlete karşı, erkeklerle birlikte[4] bir eylem olmasına karar verilir. Eyleme katılan kadınlarla yaptığım görüşmelerde altı çizilen önemli nokta ise, kadınların o dönemde asıl olarak nikaha, tek eşliliğe, sadakate vb. değil, devlet nikahına karşı çıkmış olmalarıdır. Bu nedenle eylemin hedefi birlikte yaşadıkları ve evli oldukları erkeklerle ilişkilerini bitirmeye yönelik değildir, asıl olarak devletin ve hükümetin cinsiyetçi politika ve uygulamalarına itiraz etmektir. Eylem erkeklerle birlikte gerçekleştirilir ve boşanan çiftlerin bir kısmı eylem sonrasında da birlikte yaşamaya devam ederler. Ancak kişisel olanın politik olduğunu söyleyen bir hareketin parçası olarak gerçekleştirilen bu eylemin, eyleme katılan kadınların özel alanlarını etkilemesi kaçınılmazdır. Eyleme katılan kadınlar, birlikte oldukları erkeklerle ve aileleriyle ilişkilerini gözden geçirdikleri bir süreç yaşarlar.

Boşanma Eylemi çerçevesindeki ilk başvurular hakimler tarafından reddedilir. Fakat 15 civarı kadının boşanma dilekçesi kabul edilir. Davalar, eşlerinin mahkemeye gelip kadınları desteklemesiyle görülmeye başlanır. Böylelikle ilk iki boşanma, Aralık 1990’da gerçekleşir (Güneş Gazetesi, 22 Aralık 1990; Günaydın Gazetesi, 22 Aralık 1990). Medyanın gösterdiği büyük ilginin yanında, kadınlar toplumdan ve akrabalarından da destek ve ilgi görürler. Ve eylem, Türkiye gündemine damgasını vurur.[5] Sayı çok net olarak bilinemese de yine görüşmelerde kadınların anlatılarında yer aldığı üzere, ancak 8 civarı kadın boşanabilir. Dilekçeleri kabul edilen ve duruşmaları başlayan kadınlar, Boşanma Eylemi’ni mahkemede ‘politik bir boşanma’ olarak savunurlar.

Süreci o dönemde zorlaştıran önemli bir neden ise dönemin Medeni Kanun maddeleridir. Örneğin, 2000’li yıllarda kadın hareketinin mücadeleleri ile yürürlüğe giren Medeni Kanun’daki “anlaşmalı boşanma” maddesi (Özkan Kerestecioğlu, 2004; Uçan Çubukçu, 2004) o dönemde olmadığı için, çiftler boşanmak için bir şahide ihtiyaç duyarlar. Eyleme katılan bazı kadınlar şahit bulamadıkları, bazıları da eşleri mahkemeye gelmediği için boşanamaz. Hakimlerin birçoğu ise “protesto amacıyla” boşanma nedenini reddederek boşanmaları engeller.

Kabul eden hakimler ise boşanma nedeni olarak “şiddetli geçimsizlik” maddesini kullanırlar. Çünkü eyleme katılan kadınların dilekçeleri ve savunmaları, mevcut yasalar ve yeni çıkan kararnameler sonucunda eşleri ile eşit ilişki kurma imkanlarının kalmaması üzerine temellendirilmiştir ve bu nedenlerin Medeni Kanun’da bir karşılığı yoktur. Bu yüzden bütün diğer engelleri aşarak hakimlerin boşanma kararı verdiği davalardaki eylemci-davacı kadınlara ise, boşanabilmek için tek seçenek “şiddetli geçimsizlik” gerekçesini kabul etmek kalır. Bu boşanmaların ardından süreç hem kadın hareketi hem de Türkiye gündemi açısından sessizce sönümlenmeye başlar.

Boşanma Eylemi’nin ardından, hemen sonrasında yaşanan dağınık bir örgütlenme deneyiminin de neticesinde, kadın dayanışmasının zaman zaman eksik kaldığı bir süreç yaşanır. Boşanma Eylemi sırasında ve sonrasında kadınların kendi hayatlarında ve karşılıklı ilişkilerinde yaşanan sorunların feminist harekete yansımaları olur. Eylem sürecinde pek çok pratik sorun da yaşanır. İlk etapta herkesin duruşmasının, görüldüğü mahkeme ve zamanı farklı olduğu için kadınlar birbirlerinin davalarını izleme ve desteklemekte zorlanır. Boşanma Eylemi’nin ilk etabında toplam üç kadın boşanabilir. Dikkat çeken diğer bir pratik sorun ise, uzayan davalar sonucu dayanışma ve destek mekanizmalarında yaşanan aksamalardır (Mefkure, 2010: 61; AMARGİ, 2005: 89)

Yine de yaptığım görüşmelerde “pratik nedenlerle dava takiplerinin gerçekleşememiş olduğu” ve “dağınık bir dayanışma sürecinin yaşandığı”, hatta yer yer “kendilerini yalnız hissettikleri”, “yansıtmamış olsalar da öfke duydukları” gibi ifadelerle süreçteki aksaklık ve zorlukların altı çizilse de, kadınların hafızalarında olumlamanın ve güçlenmenin daha fazla yer tuttuğunu söyleyebilirim. Ayrıca Kadın Kültür Evi’nin mekânsal olarak yok olması ve hareketin kurumsallaşmaya başlaması da eylemin sönümlenmesine neden olan dinamiklerdendir (Tekeli, 2017: 396).

Eylemin kamusal alana etkilerine baktığımızda, elbette devletin aileyi güçlendirmek amacıyla attığı kurumsal adımlardan vazgeçmesini sağlayacak bir etki yaratmadığını söyleyebiliriz. Ancak kamusal alanda kadın hareketinin ve feminizmin daha görünür olmasında etkisi olur. 1990 yılı Türkiye’deki feminist hareketin güçlenişiyle birlikte peş peşe yapılan birçok eylem vesilesiyle iyice görünür olduğu bir yıl olur. Bu yıl Dayağa Karşı Kampanya, Mor İğne Kampanyası, ‘438’e Hayır’ Kampanyası, Siyah Eylem, ‘Geceleri de sokakları da istiyoruz’ kampanyası, meyhane baskınları, “Flörtün fahişelikten ne farkı var?” diyen Cemil Çiçek’i protesto etmek için Galatasaray’daki ilk düdük eylemi gibi eylemlerin yapıldığı yıldır. Kadınlar bu eylemlerle hem erkek egemen sisteme itirazlarını yükseltir hem de toplumda bu konulara dair farkındalık oluştururlar. Kadın hareketi ve feminizm, bu ses getiren kampanya ve eylemlerle Türkiye toplumunda meşruiyet kazanmaya başlar. Kadınların yaşadıkları sorunlar artık Türkiye politik gündeminin bir parçası haline gelir (Berktay, 1998:4).

 

Kaynakça

AMARGİ (2005). Özgürlüğü Ararken: Kadın Hareketinde Mücadele Deneyimleri. B. Kum, F. Gülçiçek, P. Selek, Y. Başaran (Der.). İstanbul: Amargi Kadın Bilimsel ve Kültürel Araştırma Yayıncılık.

Arıkan Özkal, S. (2011). Yalancının Mumu. Feminist Politika, 12, 36.

Berber, N. (2019). Türkiye’de Kadın Hareketi’nin “En Radikal” Anlarından Biri: Boşanma Eylemi. S. Uçan Çubukçu (Der.), Türkiye’de Kadın ve Toplumsal Cinsiyet-Deneyim, Hafıza, Politika içinde (s. 63-93). İstanbul: Derlem Yayınları.

Berktay, F. (1998). Cumhuriyet’in 75 Yıllık Serüvenine Kadınlar Açısından Bakmak. A. Berktay Hacımirzaoğlu (Der.), 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler içinde (s. 1-11). İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

Uçan Çubukçu, S. (2004). 1980 Sonrası Kadın Hareketi: Ataerkilliğe Karşı Meydan Okuma. F. Berktay (Der.), Türkiye’de ve Avrupa’da Birliği’nde Kadının Konumu, Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar içinde (s. 55-73). İstanbul: KA-DER Yayınları.

Günaydın Gazetesi, 22 Aralık 1990.

Güneş Gazetesi, 22 Aralık 1990.

Kılıç, Z. (1998). Cumhuriyet Türkiye’sinde Kadın Hareketine Genel Bir Bakış. A. Berktay Hacımirzaoğlu (Der.), 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler içinde (s. 347-360). İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

Mefkure, F. (2010). … Evliydik. Feminist Politika, 7, 60-61.

Özkan Kerestecioğlu, İ. (2004). 1990’larda Kadın Hareketi: Demokrasi ve Eşitlik Talebi. F. Berktay (Der.). Türkiye’de ve Avrupa Birliği’nde Kadının Konumu: Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar içinde (s. 75-97). İstanbul: KA-DER Yayınları.

Tekeli, Ş. (2017). Feminizmi Düşünmek. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

 

[1]  Cemil Çiçek İstifa Eylemi Metni- Bu belgeye görüşülen kadınların kişisel arşivlerinden ulaşılmıştır. Belgenin taratılmış haline ulaşmak için bkz. Berber (2019).

[2] Bkz. Boşanma Eylemi Basın Açıklaması. Bu belgeye görüşülen kadınların kişisel arşivlerinden ulaşılmıştır. Belgenin taratılmış haline ulaşmak için bkz. Berber (2019).

[3] Bu yazı, Türkiye’de Kadın ve Toplumsal Cinsiyet-Deneyim, Hafıza, Politika (2019) başlıklı kitabın içinde yer alan “Türkiye’de Kadın Hareketi’nin “En Radikal” Anlarından Biri: Boşanma Eylemi” başlıklı makalemin özeti niteliğindedir. Bu makale Boşanma Eylemi’ne katılan kadınlarla gerçekleştirdiğim görüşmelere dayanıyor. Eyleme kaç kadının katıldığına dair bilgiyi de yine bu görüşmelerde edindim. Ayrıca okuduğunuz metin boyunca yer verilen pek çok deneyim kesiti, yine bu saha çalışmama dayanmaktadır.

[4] Boşanma Eylemi, yalnızca eyleme katılan kadınları değil, onların eşlerini de oldukça farklı biçimlerde etkilemiştir. Erkekler bu eylemle farklı şekillerde ilişkilendiler. Bu tartışmalar için bkz. Berber, N. (2019).

[5] Bu eyleme karşı, dönemin Refah Partili genç siyasetçisi, şimdinin cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yorumu ise şöyle oluyor: “30 tane feminist kadın. Bunlar evliymiş daha önce… İstediği zaman istediği insandan çocuk doğurma hürriyetine sahip olmak istiyormuş. Onun için de ne yapmışlar, kocalarıyla anlaşarak boşanma davası açmışlar. Ee, o onun nikâhsız kocası olacak, o da istediğiyle istediği zaman işi bitirecek. Nereye götürülüyor bu toplum Allah aşkına? …Piçlerin yetiştirilmek istendiği bir toplum meydana getirilmek isteniyor.” (Arıkan Özkal, 2011)

 

 

Yayınlanma Tarihi: 02.09.2023

Leave a Reply