Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 10. maddesinde “kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliği sağlamakla yükümlüdür” der. Dünyadaki pek çok anayasa (hepsi değil!) ve uluslararası sözleşmeler de benzer hükümler içerir. Feminist hareketin ilk taleplerinden birisi olan eşitliğe dair[1] bütün tartışmalar bir yandan adalete öte yandan ayrımcılığa uzanır ve elbette eşitliğin güvence altına alınması için ayrımcılık yasaklanır. Hukuki metinlerde ayrımcılık yasağı ile ifade edilen eşitsizlikler toplumsal alanda ayrımcılık pratikleri olarak belirir. Eşitlik ve ayrımcılık yasağı bazen yan yana bazen birbirinin yerine kullanılsa da ayrımcılık yasağının amacı, eşitliğin güvence altına alınmasıdır.
Güvence altına alınacak olan eşitlik hangisidir peki? Kanun önünde eşitlik mi, eşit muamele görme hakkı mı? Yoksa Turner’ın (2007) sınıflandırmasıyla özsel/varlıksal eşitlik mi, fırsat eşitliği mi, şartlarda eşitlik mi ya da sonuçlarda eşitlik mi? Elbette hepsine birden evet demek mümkün ve gerekli. Ne var ki ikili cinsiyete göre kurgulanmış bir dünyada, mevcut tüm eşitsizlikler ya bu kurgu üzerine ya da onunla birlikte inşa edilir. Bu nedenle kurgudaki sorunlardan birisi aynılığı varsayan eşitlikle farklılığı varsayan cinsiyet arasındaki gerilimdir (MacKinnon, 2003:277) ve “eşitliğin aslında teorik bir çıkmaz olan kuruluş biçimi, erkeklerle kadınlar arasındaki egemenlik ilişkilerinin siyasal ve toplumsal örgütlenişini derinden etkiler” (Varikas, 2015: 131).
Hukukun öngördüğü eşitlik genellikle şekli eşitliği; maddi eşitlik ise yukarıda sayılan eşitlik biçimlerini kapsar ve ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını ifade eder. Özetle şekli eşitlik herkesin aynı olduğunu varsayarak farklılıkları görmezden gelirken; maddi eşitlik farklılığı dikkate alır. Çünkü herkesin aynı haklara sahip olması, herkesin aynı haklardan aynı biçimde yararlanması anlamına gelmez. Bir de hukukun öznesi olunduğunda şekli eşitlikle çözülemeyecek meseleler vardır; doğum, kürtaj, süt izni vb. Bu nedenle farklılıkların dikkate alındığı (görünüşte bile olsa) düzenlemeler yapılabilir; maddi eşitliği sağlamaya yönelik böylesi düzenlemeler ister istemez şekli eşitlikle çatışır.
Çatışan düzenleme alanlarından biri (Sever, 2015:45), “bir toplumda dezavantajlı konumdaki insan gruplarının lehine geliştirilen politika, strateji, yöntem ve uygulamaların bütünü” (Akbaş ve Şen, 2002:167) biçiminde tanımlanan pozitif ayrımcılıktır. Pozitif ayrımcılık uygulamaları tarihsel olarak kabaca 1950’li yıllarda ABD’de ırk ayrımcılığının önlenmesi için yapılan düzenlemelerle ortaya çıkmış, uygulama alanı zamanla diğer dezavantajlı grupları kapsayacak biçimde genişlemiştir. 1970’lerde özellikle II. Dalga Feminizmle birlikte önce emek mücadelesinde sonra ayrımcılığın kurumsallaştığı her alanda (siyaset, eğitim vb.) maddi eşitliğin sağlanması için atılacak adımlar arasında yerini almıştır.[2] Her ne kadar kadınları yekten dezavantajlı grup olarak ele almak kendi içinde başka sakıncaları barındırsa da (paternalizm, patriyarkanın kurgusu olan koruma veya mağdurlaştırma gibi), ikili cinsiyet kurgusuna “uymayan” diğer bireyler gibi kadınlar da toplumdaki eşitsizliklerden en çok ve doğrudan etkilenen gruplar arasındadır. Pozitif ayrımcılık, mevcut bir eşitsizliği gidermek için ilgili dezavantajlı grubun lehine geliştirilen sosyal politikaların hukuk alanındaki yansımasıdır (Sever, 2015: 45) ve mevcut eşitsizliklere yapılan bilinçli müdahalelerdendir. Dolayısıyla uygulanmaları kamusal gücü gerektirir.
Pozitif ayrımcılığın savunulması yüzlerce yıl önce inşa edilmiş kurumların temellerine saldırılması anlamına da gelir (MacLean, 2012: 346). MacKinnon’ın (2003: 275) belirttiği üzere “Kadınlar cinsiyet eşitliğini hiçbir zaman yaşamadıkları için neye benzediğini öğrenme fırsatları da olmamıştır […] Hayat tecrübelerinden eşitsizliğin ne olduğunu dolayısıyla eşitliğin önündeki engellerin kaldırılmasının ne demek olacağını bilirler. Bu engellerin birçoğu hukuki engellerdir birçoğu toplumsal engellerdir, birçoğu da ikisinin arasındadır.” Pozitif ayrımcılık, bu engellerin geçici ve bir hedefle sınırlı olarak kaldırılmasını ifade eder. Fırsatlarda veya sonuçlarda eşitliği sağlamaya yönelik kota uygulamaları gibi.
Pozitif ayrımcılık zaman zaman olumlu eylem, tersine ayrımcılık, geçici özel önlem gibi farklı biçimlerde ifade edilir. Bu bağlamda CEDAW Komitesi pozitif ayrımcılık da dahil olmak üzere, yerleşmiş eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yahut zararı gidermeye yönelik uygulama, strateji ve politikaları, geçici özel önlem olarak adlandırır. Pozitif ayrımcılık esasında geçici ve özel bir tedbirdir. Bu nedenle ne önemi abartılabilir ne de uygulaması küçümsenebilir. Pozitif ayrımcılık kadınlara imtiyaz tanınması anlamına gelmediği gibi ayrımcılığı önlemek adına bile olsa ayrımcılık yapılmasını olumlamaz.[3] Başka ifadeyle kadınlar lehine yapılan bir düzenleme başkalarının haklarının gasp edilmesi anlamına gelmez. Pozitif ayrımcılık, kadınlara iltimas geçilmesi veya liyakat kurallarının çiğnenmesi anlamını da taşımaz.[4] Örneğin tercihli alım gibi istihdam politikalarında, pozitif ayrımcılığın uygulanması, aynı nitelikleri taşıyan başvuranlar arasında kadın olana öncelik verilmesidir. Böylece cam tavanın aşılması için bir adım atılabilir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus kadın erkek eşitsizliğinden kaynaklanan ve aslında mevcut yapıyı “kadınları korumak adına” pekiştiren uygulamaların pozitif ayrımcılık olarak değerlendirilemeyeceğidir. En bilinen örneği Türkiye’nin hukuk sistemindeki evlilik sebebiyle işten ayrılmada kıdem tazminatı alma hakkının sadece kadınlara tanınmasıdır. Çoğu hukukçunun dahi pozitif ayrımcılık diye tanımladığı bu uygulama pozitif ayrımcılık örneği değildir. Zira pozitif ayrımcılık kadınların cinsiyetleri nedeniyle hak kaybına uğramalarını önlemeye yönelik politikaları ifade eder. Oysa bahsi geçen düzenleme aslında kadınların formal istihdam dışına itilmesine neden olur. Esnek çalışma, evden çalışma gibi uygulamalar da kadınlar lehineymiş gibi sunulan ama kadınların çifte mesaisini artırırken örgütlenme hakkını ellerinden alan uygulamalardır.
Pozitif ayrımcılıkla karıştırılmaması gereken bir başka husus, devletin sosyal devlet olma niteliği gereği zaten yapması gerekenlerin; kadınların ve diğer dezavantajlı grupların lehine uygulamaların pozitif ayrımcılık olarak değerlendirilemeyeceğidir. Nitekim CEDAW Komitesi, Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin 4. Maddesinin 1. Paragrafında Yer Alan Geçici Özel Önlemlerle İlgili 25 Sayılı Genel Tavsiye kararında[5] çok net bir ifadeyle şöyle demektedir:
“(..) kadınların fiili veya gerçek eşitliğine yönelik somut hedefin gerçekleşmesini hızlandırmak üzere alınan geçici özel önlemlerle, kadınların ve kız çocukların durumunu iyileştirmeye yönelik diğer genel sosyal politikalar arasında net bir ayrım yapmalıdırlar. Potansiyel olarak kadınlar yararına olabilecek veya böyle olması muhtemel önlemlerin hepsi geçici özel önlem değildir. Kadınlara ve kız çocuklarına, ayrımcılıktan arınmış, onurlu bir yaşam sağlamak üzere onların medeni, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını güvence altına alan genel koşulların oluşturulması, geçici özel önlem olarak tanımlanamaz.”
Dolayısıyla eşitliği sağlamaya ve ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik bütüncül politikalar pozitif ayrımcılık olarak adlandırılamaz. Ancak bu bütüncül politikaların hayata geçirilebilmesi için, nihai hedefe ulaşana dek atılacak adımlarda şekli eşitlikten süreli sapmalar, pozitif ayrımcılık olarak değerlendirilebilir.
Kaynaklar
Akbaş K., Şen İ. G. (2003). Türkiye’de Kadına Yönelik Pozitif Ayrımcılık: Kavram, Uygulama ve Toplumsal Algılar. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13 (Eylül), 163-190.
MacKinnon C. (2003). Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru. (T. Yöney ve S. Yücesoy, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.
MacLean N. (2012). Pozitif Ayrımcılığın Gizli Tarihi: 1970’lerde Emekçi Kadınların Mücadeleleri ve Sınıfın Cinsiyeti. N. Holmstorm (Ed.), Sosyalist Feminist Proje (Ö. Kelekçi, Çev.) içinde (s. 327-355). İstanbul: Kalkedon Yayınları.
Sever Ç. (2015). İdeolojik Bir Kavram Olarak Hukuki Eşitlik. B. Erdağı (Ed.). Liberal Hakların, Hukukun ve Devletin Sınırları içinde (s. 29-59). Ankara: Notabene Yayınları.
Turner, B. S. (2007). Eşitlik (B. S. Şener, Çev.). Ankara: Dost Kitabevi.
Uzun B. (2008). Kadının İşgücüne Katılımında Pozitif Ayrımcılık: Tarihsel ve Kuramsal Bir Giriş. Feminisite. http://feminisite.net/index.php/2008/03/kadinin-isgucune-katiliminda-pozitif-ayrimcilik-tarihsel-ve-kuramsal-bir-giris/
Varikas E. (2015). Eşitlik. H. Hırata vd. (Haz.), Eleştirel Feminizm Sözlüğü (G. Acar-Savran, Çev.) içinde (s. 130-136). Ankara: Dipnot Yayınları.
[1] Feminist literatürde eşitliğe ilişkin sayısız kaynak bulunabilir. Tarihsel tartışma için bkz. Donovan, J. (1997). Feminist Teori (A. Bora, M. A. Gevrek ve F. Sayılgan, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları; Stone, A. (2016). Feminist Felsefeye Giriş (Y. Cingöz ve B. Tanrısever, Çev.). İstanbul: Otonom Yayınları.
[2] Pozitif ayrımcılığın tarihi gelişimi için bkz. McLean (2012: 327-355); Uzun, B. (2008, 1 Mart). Kadının İşgücüne Katılımında Pozitif Ayrımcılık: Tarihsel ve Kuramsal Bir Giriş. Feminisite. http://feminisite.net/index.php/2008/03/kadinin-isgucune-katiliminda-pozitif-ayrimcilik-tarihsel-ve-kuramsal-bir-giris/
[3] Farklı görüş için bkz. Işık, S. N. (2007, 7 Ekim). Siyasette Eksik Temsil Krizini Çözmeye Yönelik Bir Adım: “Pozitif Ayrımcılık” Değil “Geçici Özel Önlem” Olarak Kota. Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar. http://www.feministyaklasimlar.org/sayi-04-ekim-2007/siyasette-eksik-temsil-krizini-cozmeye-yonelik-bir-adim/). Işık’a göre pozitif ayrımcılık, ayrımcılığı önlemek adına bile olsa ayrımcılığı olumlamakta ve pozitif ayrımcılık uygulamalarının geçici olma niteliğini görünmezleştirmektedir.
[4] Burada MacKinnon’un önerdiği soru sorulabilir; “bu soruyu erkekler söz konusu olduğunda da soruyor muyuz?” Örneğin kota uygulamalarında kota yüzdesinin dışında kalan yüzdenin, o işin, vekilliğin veya temsilciliğin gerektirdiği koşulları taşıyıp taşımadığından emin miyiz?
[5] Karar için bkz. http://www.ceidizleme.org/ekutuphaneresim/dosya/292_1.pdf
Yayınlanma Tarihi: 19.04.2021