Banu Paker

4 Nisan 1987’de, Çankırı Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi Mustafa Durmuş’un mahkeme kararını protesto etmek için bir grup kadın dava açtı. Dava gördüğü şiddet nedeniyle boşanmak isteyen bir kadınla ilgiliydi. Davayı yürüten Hakim Mustafa Durmuş’a göre, on yıllık evli, üç çocuk annesi ve dava sırasında hamile olan bir kadının kocasından yediği dayak, geçerli boşanma nedeni sayılmadı. “Kadının sırtından sopa, karnından da sıpa eksik edilmez” atasözüne dayanarak davayı reddetti.

Eskişehir’den bir grup avukat kadın kararı protesto etti. Ardından, 4 Nisan 1987 tarihinde bir grup feminist kadın İstanbul Sultanahmet Adliyesi’nde Hakim Mustafa Durmuş’a karşı 1 Liralık manevi tazminat davası açmak üzere harekete geçti. Dava “taraf olunmadığı gerekçesiyle” reddedildi. Ama kadınlar durmadı. Feminist Dergisi’nin önerisi üzerine, dayağa karşı bir yürüyüş düzenlenmesine karar verildi. 17 Mayıs 1987’de gerçekleşen yürüyüş, giderek bir kampanyaya dönüşerek kadınlara yönelik şiddete karşı mücadelede önemli bir mihenk taşı haline geldi.

Yürüyüş aslında anneler gününde yapılmak istenmişti, ancak valilikten izin çıkmadı, bu nedenle 17 Mayıs’ta gerçekleşti. İstanbul’da Kadıköy İskelesi’nden başlayan yürüyüş, Yoğurtçu Parkı’nda bir mitingle devam etti. Feminist ve Kaktüs dergilerinden kadınlar, Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği’ni kurma hazırlığı yapan kadınlar ve bağımsız feministler tarafından örgütlenen bu yürüyüş, 12 Eylül askeri darbesinden sonra ilk izinli yürüyüştü.

Mitinge katılan yaklaşık 2500 kadın, çiçekli rengarenk pankartlar, dayağa karşı dayanışma çağrısı yapan dövizlerle yürüdüler; “Dayağın çıktığı cenneti istemiyoruz”, “Haklı dayak yoktur”, “Dayak aileden çıkmadır”, “Yeter Söz Kadınların” dediler. Şarkılar söylediler: “Kadınlar vardır”, “İsyanı var bizde haksız yüzyılların”.

Ayşe Düzkan, Şirin Tekeli, Özden Dilber, Zehra Başer ve bir trans kadın olan Sevtap[1] yürüyüşün konuşmacılarıydı. Kürsüden yükselen isyan vurgusu adeta bütün miting alanına katlanarak yayılıyor, kadınlar coşkuyla attıkları sloganlarla kürsüye destek veriyorlardı.

Kadınların amacı, Türkiye’de kadınların dayak yediğini keşfedip ilan etmek değildi. Tersine, toplum tarafından son derece yaygın ve meşru görülen dayağa “hayır!” demekti. Bütün kadınları maruz kaldıkları şiddete birlikte karşı çıkmaya, bu karşı çıkışın yollarını beraberce aramaya, dayanışmaya çağırmaktı. Yürüyüşü düzenleyen kadınların çoğunluğu -bütünü değil-düşünüldüğü gibi kocalarından dayak yiyor değillerdi. Ancak kocalarından olmasa bile, babalarından, ağabeylerinden, sevgililerinden hayatlarının bir döneminde dayak yemiş ya da dayak yeme korkusu duymuş kadınlardı.

Yürüyüş, feminist hareket açısından adeta bir dönüm noktasıydı. Sadece kadınlar düzenliyordu ve mücadele çağrısı yapıyorlardı. Kadınların yürüteceği bir mücadeleye işaret ediyor ve sadece şiddete karşı değil, kadınların üstündeki bütün baskı ve uygulamaları kaldırmak üzere yola çıktıklarını vurguluyorlardı.

Yürüyüşün ertesinde, dayağa karşı dayanışmanın ve mücadelenin somut biçimlerini tartışan kadınlar, tek tek yaşanan deneyimlerin ortaklaştırılmasının yollarını aradılar ve şiddet görmüş kadınların tanıklıklarının esas çatısını oluşturacağı bir el kitabı hazırlamaya karar verdiler.

Kampanya içinden 8 kişilik grubun başlattığı çalışma daha sonra, tanıklardan birkaçının da katılımıyla genişledi. Amaçlanan kitap deneyimlerin aktarılmasının ötesinde, kadınların acil durumlarda alabilecekleri önlemleri ve hukuki haklarını da içeriyordu.

Kampanyayı örgütleyen kadınlar (Feminist Dergisi, Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği, sosyalist feminist kadınlar, feminist olmayan kadınlar), 4 Ekim 1987’de Kariye Müzesi’nin bahçesinde dayağı protesto etmek için bir kadın şenliği düzenlemeye karar verdiler. Kadınların karşılaştığı şiddete karşı mücadelenin coşkusunu paylaşmak için ‘şenlik’ yapıldı. Bunun yanısıra yayınlamayı düşündükleri kitaba maddi gelir sağlamak gibi bir amaçları da vardı.

Müze bahçesinde kurulan stantlarda kadınların hazırladığı el yapımı-ev yapımı ürünler sergilendi.  Aile, fuhuş, çocuk vb. konularda tartışmalar açıldı. Kadın yazarlarla söyleşiler yapıldı. Şenliğe 2000’den fazla katılım oldu ve Dayağa Karşı Kampanya’nın daha çok kadına ulaşmasını sağladı.

6-22 Aralık tarihlerinde Şişhane’de yapılan kahve toplantıları, Kariye şenliğinin ürünlerinden biriydi. 20-30 kadının katıldığı toplantılar, kadınlık sorunlarından dayağa karşı alınması istenen somut önlemlere kadar bir dizi sorunun tartışılmasını olanaklı kıldı. 3 Mart 1988’de 8 aylık bir çalışmanın ürünü olan kitap çıktı: “Bağır Herkes Duysun!” Kadınların ezilmişliğine bütün alanlarda karşı çıkan kadınlar, bu kitap ile egemenlik ilişkisinin sürdürülmesinin bir aracı olan dayağa ve ‘özel’ sorunların atlandığı bir ‘genel mücadele’ anlayışına karşı çıktılar; özgül mücadelenin kadınlar için anlamı buydu.

Kampanyaya hazırlık sürecinde Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği (AKKD) kuruldu. Derneğin amacı Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’nin hayata geçirilmesi ve geleneklerin, değer yargılarının dönüştürülmesi için kadın örgütlenmesinin sağlanmasıydı.

Kasım 1987’de TÜYAP Kitap Fuarı’na katılan kadınlar “Dayağa Karşı Dayanışma” standını kurdular.

Farklı gruplardan pek çok kadın, yürüyüşün de verdiği güçle düzenli olarak toplanmaya başlamış ve kampanyanın diğer ayaklarını ve yeni biçimler yaratmayı tartışıyorlardı.

Kampanyayı yürüten kadınlar, bu kez 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamak için ortak çalışmaya karar verdiler. 1988’de İstanbul Reklam Binası’nda “Geçici Modern Kadın Müzesi”ni hazırladılar. “Kadın işleri” diye küçümsenen ev işleriyle, adet günleri, jinekolojik muayeneler gibi kadınlık durumlarına dikkat çekmek istediler. Bir hafta açık kalan müzede, “Muhalefet kadın hareketi için ne diyor?” ve “Kadın örgütlenmeleri” konulu bir panel ve bir söyleşi gerçekleştirildi.

10 Mayıs 1987’de, Ankaralı kadınlar da İstanbul’da başlayan “Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası”nı desteklemek için ilk sokak eylemleri gerçekleştirdiler. Kadınlar Dövülmesin Kampanyası’nın başlangıç günü anneler günüydü. Ankaralı feminist kadınlar böyle bir günü seçerek kadınlar üzerinden yapılan yüceltmelere karşı çıktıklarını göstermek istemişlerdi. Bir imza kampanyası başlatan Ankaralı kadınlar, “Bugün Anneler Günü, tüm kadınlara geçmiş olsun” cümlesiyle biten bildiriler ve “annenizi seviyor, karınızı dövüyor musunuz?” yazan rozetler dağıttılar.

Ekim 1988’de İstanbul’da kadınlar, kampanyayı ve başka ülke deneyimlerinden de yararlanarak hazırlanan “kadın sığınağı” projesini içeren “Şimdi Sığınak İçin” el kitabını tamamladılar.

1989 yılı Ocak ayında şiddet gören kadınların hukuksal ve pratik destek alabilecekleri bir telefon ağı oluşturuldu. Ancak bir süre sonra dayanışma ağlarının da yetmeyeceği, bir sığınağın gerekli olduğu somut biçimde ortaya çıktı. Eylül 1989’da Şişli Belediye Başkanı Fatma Girik’e sığınak için gerekli bina başvurusu yapıldı.

Belediye önce sığınak yerine bir oda verdi.  Şişli’de sığınak açıldı, ancak bir sonraki Belediye Başkanı Gülay Atığ tarafından “kadınlara daha layık olanı açılacağı” gerekçesiyle kapatıldı, bir daha da açılmadı!

1990’da ise uzun ve meşakkatli bir mücadelenin sonunda Mor Çatı Kadın Sığınağı kuruldu.
Mor Çatı Kadın Sığınağı’nın kurulmasının hemen ardından, sürekliliği sağlayabilmek amacı ile Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği ile Kaktüs dergisinde yer alan feminist kadınların da destek olduğu Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kuruldu.

Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası’nın somut kazanımlarından en önemlisi Mor Çatı Kadın Sığınağı’dır. Merkezi bir yapılanma olmadan, farklı kadınların ve kadın gruplarının yakıcı bir sorun bağlamında ve dayanışma içinde faaliyet sürdürebilmeleri feminist hareket için de önemli bir deneyim olmuştur.

Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası feminist hareketin önemli duraklarından biri olarak özel alanın ve özel olanın kapılarını açmış, kadınların yaşadıkları baskının ve erkek şiddetinin söze, eyleme, dışarıya aktarılmasının aracı olmuştur. Başta erkek şiddeti olmak üzere kadınların yaşadıkları siyaset dışı değildir. Üstelik bu siyasetin kurucusu ve taşıyıcısı kadınlardır. Güçlerini dayanışmadan, her bir kadının doğrudan katılımını sağlayacak yollar bulmaktan alırlar. Fikirler, gündelik sorunlarla buluşmalıdır. Dayağa Karşı Kampanya’da temelleri atılan çizgiyi feminist hareket ileriye götürecektir.

 

[1] Özellikle o yıllarda güvenlik nedeniyle veya başka nedenlerle trans kadınların soyadı kullanmaması ve bu bilgiyi paylaşmaması yaygın bir durumdu.

 

 

Yayınlanma Tarihi:05.07.2021

 

Leave a Reply