Gülay Toksöz

Ortaçağdan kapitalizmin gelişmesine kadar olan dönemde Avrupa’da ağırlıkla tarımsal ekonomilere dayanan toplumlarda kadınlar erkeklerle birlikte tarımsal üretimde aktif biçimde yer almışlardır. Ancak çiftçi hanesi içinde oldukça belirgin bir işbölümü vardır ve kadınlar ev hayvanlarının bakımı dahil olmak üzere ev ve bahçe işleriyle uğraşmışlardır. Ev işleri gıdaların üretilmesini, giysi ve yatak yapımı ve onarımını, çocuk ve hasta bakımını kapsamıştır. Temel ihtiyaçların hane içinde karşılandığı bu dönemde kadın emeği hayati öneme sahiptir (Opitz, 2005: 279-280).

Kapitalizmle birlikte üretim büyük ölçüde hane dışına taşınmış, buhar makinesinin icadı ve üretimde kullanılmaya başlamasıyla 18. Yüzyıl sonlarından itibaren fabrika sistemi kurulmuştur. Tarlalardan kovulan ve kentlere gelen köylüler fabrikaların işgücü kaynağı olmuş, kadınlar ve erkekler günde 14-16 saate varan çalışma süreleriyle, çok düşük ücretlerle çalıştırılmışlardır (Huberman, 1974: 178-200). Fabrikalarda uzun saatler çalışmanın kadın sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri, sakat ve ölü doğumların artması, kadınların çalışmasına karşı tepkilere yol açmış, kadınların ücretli çalışmasının onları annelik ve ev kadınlığı görevlerini yerine getirmekten alıkoyacağı düşünülmüştür. Karşı çıkış kadınların çalışma koşullarını iyileştirmek yerine tüm toplumsal sınıflardan erkeklerin kadınların çalışmasına itiraz etmesi, erkeklerin örgütlü olduğu sendikaların ve meslek birliklerinin bunu desteklemesi ve devletin kadınların çalışmalarını kısıtlayıcı düzenlemeler yapması ile sonuçlanmıştır. Hartmann kadınların esas olarak ev içindeki günlük ev ve bakım işlerinden sorumlu tutulmaları, gelir getirici çalışmaya katılmaktan alıkonmaları, kısaca kadının emeği üzerindeki erkek denetimin, patriarkanın maddi temelini oluşturduğunu belirtmiştir. Marksist feminist bir analiz çerçevesinde kadınlar üzerindeki erkek egemenliğinin yalnızca ailede çocuk yetiştirmeye değil erkeklerin kadın emeğini denetlemesine izin veren bütün toplumsal yapılara dayandığını ortaya koymuştur (1992: 142-143).

Erkeklerin gelir getirici faaliyetlerde bulunmak üzere iş dünyasında yer alması, erkek çalışmasının ücretli çalışmayla özdeşleştirilmesine yol açmıştır. Kadınların ise evde kalarak aile için çalışması “doğal” bir işbölümü olarak sunulmuş ve bu çalışmanın ekonomik bir değeri olmadığı toplumsal kabul görmüştür.  Bu işbölümü evde maddi bir karşılığı olmadan çalışan kadınları erkeklere ekonomik açıdan bağımlı kılarken, işgücü piyasasına giren kadınların sadece belli tür işlere uygun ve ucuz bir emek kaynağı olarak görülmesine imkan tanımıştır. Hane içinde kadın emeği üzerindeki denetim, kapitalist toplumda hem işyerinde hem de devlette ücretli emeğe ilişkin patriarkal ilişkilerle bütünleşerek etkili olmuştur. Bu denetimin biçimleri zamana ve yere göre büyük ölçüde değişmekle birlikte kadınların çıraklıktan üniversiteye mesleği icra etme imkanı veren çeşitli eğitim-öğretim kurumlarından dışlanması, belirli mesleklere girmelerinin engellenmesi, işe alım uygulamalarında ayrımcılık yapılması, evlenmeleri durumunda bazı mesleklerden çıkartılmaları veya bazı haklarının kısıtlanarak kalmalarına izin verilmesi, işten çıkarmalarda erkeklere kıyasla önceliğin kadınlara, özellikle evli kadınlara verilmesi, kadınların yapabileceği işlerin yasal düzenlemelerle örneğin çalışma saatlerine ilişkin düzenlemelerle kısıtlanması biçimlerini alabilmiştir. Kadınların işgücü piyasasının dışında tutulmasıyla veya katılan kadınlara yönelik ayrımcı uygulamalarla erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliği pekiştirilmiştir (Walby, 1986: 55-57).

19. Yüzyılda Avrupa’da varlıklı burjuva sınıfların ailelerinde kadınların ev dışında çalışmaması norm olurken, yoksul hanelerden özellikle genç bekar kadınlar ev hizmetçisi veya tekstil fabrikalarında işçi olarak düşük ücretlerle çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Küçük ölçekli imalat, ticaret ve hizmet sektörlerinde ise evli ve bekar kadınlar pazarlarda, dükkanlarda, evlerde çalışmışlardır. Erkeklerin aileyi geçindirmekten sorumlu olduğu, kadınların kazançlarının ise aile geçimine katkıda bulunduğu görüşü, işverenlerin kadınlara düşük ücretler ödemesini meşrulaştırmıştır (Scott, 2005:377-80).

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde kapitalizmin giderek yayılmasıyla tüm dünyada kadınların işgücüne katılımı artmıştır.  Kadınlar tarımdaki geleneksel üretim faaliyetlerinin dışında sanayi ve hizmetler sektörlerinde daha yaygın biçimde çalışmaya başlamış, bir yandan hane içindeki ev ve bakım işlerini üstlenerek, bir yandan gelir getirici çalışmaya katılarak aile refahını yükseltmiş ve ekonomik ve toplumsal kalkınmanın temel unsurları olmuşlardır. Hane içindeki kadın çalışmasını, harcanan kadın emeğini görünür kılmak, ekonomik değerini ortaya koymak ve hak ettiği toplumsal değeri kazandırmak için uluslararası kadın hareketleri ve feminist sosyal bilimciler 1960’ların sonlarından bu yana çaba göstermiştir. Bunun sonucunda Birleşmiş Milletlerin 1995’teki Pekin Konferansında kadınların ev içindeki ve dışındaki ulusal ekonomiye dahil edilmeyen, parasal karşılığı olmayan tüm çalışmalarının görünür kılınması ve hesaplanması için gerekli istatistiki araçların geliştirilmesi ve uygulanması çağrısında bulunulmuştur. Böylece zaman kullanım anketleri yapılmaya başlanmış ve anket sonuçları incelendiğinde, tüm dünyada karşılıksız hane içi emeğe ayrılan zaman açısından kadın ve erkek arasında eşitsiz bir işbölümü olduğu ortaya konmuştur. Bazı gelişmekte olan ülkelerde kadınların karşılıksız emeğe harcadıkları zaman ile erkeklerin harcadığı zaman arasındaki fark günde 5 saati aşmaktadır (Gauthier vd., 2004). Türkiye’de TÜİK Zaman Kullanımı Araştırması 2014-2015 verilerine göre kadınlar bir günde ortalama 4 saat 17 dakikayı hane halkı ve ev bakımına harcarken, erkekler yalnızca 51 dakika harcamaktadır. Aralarındaki fark üç buçuk saatten fazladır.

Yapılan araştırmalar kadınlar tarafından yerine getirilen hane halkı ve ev bakım faaliyetlerinin bir yandan kadınların işgücü piyasasına düşük düzeyde katılımına neden olduğunu, diğer yandan da kadınları işgücü piyasasında daha yüksek oranda geçici, enformel işlerde çalışmak durumunda bıraktığını göstermektedir.  1980’lerden itibaren küreselleşme sürecinde ülkelerin artan oranda uluslararası piyasalar için üretim yapmasıyla birlikte piyasalardaki rekabet, maliyetleri düşürmeyi zorunlu kıldığı ölçüde ihracata yönelik sanayilerde kadın işçilere talep artmıştır. Geçmişten bu yana gıda, dokuma, giyim fabrikalarında çalışan kadınlar buna ek olarak üretim sürecinin parçalandığı, fabrikadan atölyelere, oradan evlere taşındığı bu “esnekleşme” koşullarında fason üretim ve ev eksenli çalışmanın yaygınlaşmasıyla, işverenlerin yeni işgücü kaynağı olmuşlardır. Sosyal güvenlikten ve iş yasalarının koruyucu düzenlemelerinden yoksun olmayı ifade eden enformel, geçici, güvencesiz çalışma biçimleri kadınlar arasında yaygınlaşmıştır (Standing, 1989; 1999).

Türkiye’de 1980’den sonra dünyadaki gelişmelere paralel olarak izlenen kalkınma stratejisi, ihraç yönelimli sanayileşme modeline dayanmıştır. Bu süreçte kadınların imalat sanayiinin yine dokuma-giyim, gıda gibi geleneksel dallarındaki istihdamında sınırlı bir artış olmuştur. Özellikle giyim işkolunun uluslararası piyasalarda diğer gelişmekte olan ülkeler karşısında rekabet gücüne sahip olması, kadınların küçük ölçekli işletmelerde düşük ücretli ve çoğu zaman kayıtdışı istihdamı üzerinden sağlanan esneklik sayesindedir (Eraydın, 1998). Sanayide kadın işgücüne talebin düşük kalmasında sanayinin hangi üretim aşamasında bulunduğu kadar, hangi işkollarının ve işlerin kadınlara uygun olduğuna dair patriarkal toplumsal cinsiyet normları da etkilidir.  Hem işverenlerin işe alım tutumları, hem de çalışma koşullarının ağırlığı kadınları geleneksel işkolları dışında işgücü arz etmekten alıkoymaktadır. Türkiye’de özellikle yeni sanayileşen Anadolu kentlerinde sanayi bölgeleri ‘erkek’ alanları olarak algılanmakta ve kadınlar için ‘uygun’ çalışma ortamları olarak görülmemektedir. Kadın istihdamında en büyük paya sahip olan hizmetler sektörü içindeki çeşitli işkollarında da kadınların erkeklerle bir arada çalışmasının uygun görülmediği alanlar kadınlara büyük ölçüde kapalıdır.

Türkiye’de ihracata yönelik sanayileşme sürecinde kadın işgücüne talebin düşük kalması geleneksel cinsiyetçi işbölümünün devamını ve sermaye ile patriarka arasında, kadınların hane içindeki karşılıksız emeklerine dayanan uzlaşmanın korunmasını sağlamıştır.  Şimdiye kadar işbaşında olan hükümetler bu işbölümünün devam etmesini, esas olarak erkeklerin aileyi geçindirmesini ve kadınların bakım ve ev işleriyle meşgul olmasını uygun bulan muhafazakar yaklaşımların temsilcisi olmuşlardır. Son dönemlerde kadın istihdamını artırma hedefine kalkınma plan ve programları gibi resmi metinlerde yer verilse de,  kadınlar için öngörülen esnek çalışma ve girişimcilik/kendi hesabına çalışma gibi istihdam biçimleri, kadınların sermaye ile patriarka arasındaki söz konusu uzlaşmayı bozmayacak şekilde kısmi zamanlı, geçici veya evde yapılan düşük getirili işler üzerinden işgücü piyasasına katılmalarını uygun görmektedir (Toksöz, 2012: 251-253).

 

Kaynaklar

Eraydın, A. (1998). Ekonomik Başarının Yükünü Üstlenenler: Dış Pazarlarda Rekabet Gücü Kazanan Konfeksiyon Sanayinde Kadın Emeği. F. Özbay F. (Der.), Kadın Emeği ve İstihdamındaki Değişmeler içinde. 105-146. İstanbul: KSSGM, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı.

Gauthier, A. H., Smeeding, T. T., Furstenberg F. F. (2004). Are Parents Investing Less Time in Children? Trends in Selected Industrialized Countries. Population and Development Review, 30(4), 647-672.

Hartmann, H. (1992). Marksizm’le Feminizmin Mutsuz Evliliği. G. Savran, N. Tuna (Der.), Kadının Görünmeyen Emeği (G. Aygen, Çev.) içinde (s. 128-170). İstanbul: Kardelen Yayınları.

Huberman, L. (1974). Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla (M. Belge, Çev.) İstanbul: Bilim Yayınları.

Opitz, C. (2005). Geç Ortaçağ’da Yaşam. G. Duby ve M. Perrot (Der.), Kadınların Tarihi Cilt II (A. Fethi, Çev.) içinde (s. 255-299). İstanbul: T. İş Bankası Yayınları.

Scott, C. V. (1995). Gender and Development, Rethinking Modernization and Dependency Theory. London: Lynne Rienner Publishers.

Standing, G. (1989). Global Feminization through Flexible Labor. World Development, 17(7).

Standing, G. (1999). Global feminization through Flexible Labor: A theme revisited. World Development, 27(3), 583-602.

Toksöz, G. (2012). Kalkınmada Kadın Emeği. İstanbul: Varlık Yayınları.

TÜİK Zaman Kullanımı Araştırması 2014-2015,

https://data.tuik.gov.tr/Kategori/GetKategori?p=gelir-yasam-tuketim-ve-yoksulluk-107&dil=1

Walby, S. (1986). Patriarchy at Work. Minneapolis: University of Minnesota Press.

 

 

Yayınlanma Tarihi: 11.03.2022

 

Leave a Reply