Ev kadını, sözlüklerde “ev dışında herhangi bir işte çalışmayıp gündelik ev işleriyle uğraşan, evi çekip çeviren kadın, ev kadını ya da ev hanımı” diye tarif edilir. Ev kadınlarının işgücü piyasasına dahil olmadıkları için üretim süreçlerine ve ekonomiye de katılmadıkları varsayılır. Bu yaklaşımlar, özel alan ile kamusal alan arasında keskin bir ayrım yapar. Oysa, genellikle kadınların sunması beklenen ücretsiz bakım hizmeti, aile üyelerinin sağlığını ve refahını koruyarak emek gücünün yeniden üretimini (reproduction of labour) sağlar. Üstelik ev işleri, yalnızca çocuk ve yaşlı bakımı, temizlik, çamaşır, bulaşık, yemek, alışveriş gibi rutin ve emek yoğun uğraşların gerçekleştirilmesini değil; aynı zamanda bunların planlanmasını da kapsar. Ev işi sorumluluğu, kadınlara fiziksel yükün yanı sıra zihinsel yük (mental load) de bindirir; çünkü kadınlardan kendileri bizzat icra etmeseler de bu işlerin nasıl yapılacağını tasarlamaları ve düzenlemeleri beklenir. Bu işler yorucu, bunaltıcı ve sıkıcıdır. Ann Oakley’e göre (1974), toplum için bir tür koruyucu sağlık sistemi işlevi gören bu ağır yük, kadınların hayatlarını başka her şeyden çok belirleyerek onların refahını riske atar.
Bazı durumlarda ev kadınlığı bir statü göstergesi olabilir. Betty Friedan (1983), Amerikalı orta sınıf ev kadınlarının can sıkıntısından yola çıkarak kaleme aldığı Kadınlığın Gizemi adlı kitabında, kadınların iyi bir evlilik yapmak ve evlerinin kadını olmaktan çok daha büyük hayalleri olabileceğini, her şeyden önemlisi, eğitimini aldıkları mesleklerde kariyer yaparak kendilerini gerçekleştirebileceklerini söylüyordu. Buna karşılık, bell hooks (1987), eğitim seviyesi düşük ve siyahi kadınların ev dışında ağır işlerde çalışmak zorunda olduğunu hatırlatarak Friedan’ı sınıf ve ten rengi farklılıklarını görmezden geldiği için eleştirmiştir. Gerçekten de ücretli emek her zaman kadınların güçlenmesi anlamına gelmeyebilir. Ücretli bir işte çalışan kadınlar ev içindeki ücretsiz bakım işlerine erkeklere nazaran daha çok zaman ayırmaya devam ederler (Memiş ve ark., 2012). Tam da bu sebepten, Ferhunde Özbay (2019), piyasa ekonomisine katılan kadınlar için “çalışan kadınlar” değil olsa olsa “piyasa ekonomisine katılan ev kadınları” demiştir.
Ev kadını 19. yüzyılda Batı Avrupa’da ortaya çıkan ve burada bile alt sınıflara yayılamayan bir özne olmasına rağmen (Federici, 2011; Mies, 2012), ev kadınlığı kesişimsel farklılıklarından azade olarak sanki tüm kadınların “doğal” unvanıymış gibi düşünülür. Kadınların bundan kurtulabilmeleri için ataerkil normlara bağlı olarak gelişmiş ücretli emek sisteminin sorgulanması ve ayrıca ücretli ve ücretsiz emek alanında toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün (gendered division of labour) çözülmesi gerekir. Buna karşın, Marksist feministlere göre temel sorun toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü değil, ondan kaynaklanan eşitsizliktir. Bu akımın öncülerinden Marksist ekofeminist Maria Mies (2012), ev işinin değerli ve dolayısıyla eşit ücrete değer bir insan emeği olarak değil doğal bir kaynak olarak görülmesine itiraz eder. Mies, kadınların ve emeklerinin doğanın içinde tanımlanmasıyla ortaya çıkan tahakküm ve sömürü ilişkilerini evkadınlaştırma olarak kavramsallaştırmış ve 1980’lerden beri geliştirdiği bu fikirleriyle Türkiye’de özellikle Kürt siyasetini etkilemiştir (Piccardi, 2021).
Ev işleri öylesine cinsiyetlendirilmiştir ki toplumsallaştığı durumlarda, örneğin kooperatiflerde (Işıl ve Değirmenci, 2020), kadınların sorumluluğu olmaya devam ederken, evin kadın bireyleri tarafından üstlenilmediği durumlarda ise hane halkı dışındaki başka kadınlara, ücretli ev hizmetlilerine havale edilir. Aile içi eğitim başta olmak üzere toplumsal yapının tüm bileşenleri toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün yeniden üretilmesi ve muhafaza edilmesi üzerine kuruludur. Feminizmin bazı açılardan popülerleşmesiyle birlikte toplumsal cinsiyet rolleri özellikle genç kuşaklar tarafından sorgulanmaya başlamışsa da medyada kadınların temsili hâlâ bu durumun örnekleriyle doludur: Mutfak ve temizlik ürünlerinin kadınlar tarafından kullanıldığı varsayıldığından bu ürünlerin reklamlarında evde neşe içinde temizlik yapan kadınları görürüz. Bu arada, ev işinin yalnızca çamaşır-bulaşıkla değil, genel olarak toplumsal yeniden üretimle (social reproduction) ilgili olduğunu hatırlamakta fayda var. Dolayısıyla, örneğin online alışveriş sitelerinde ailesinin en uygun ürünleri tükettiğinden emin olmak için saatlerce yorum okumak ya da sosyal medyada aile ilişkilerini düzenleyen paylaşımlar yapmak “dijital ev kadınlığı”nın emarelerindendir (Jarrett, 2015).
Sosyal politikaların, kadınların ücretsiz bakım emeğine bel bağladığı durumlarda evin dışındaki işlerle uğraşmak kadınlar için bir seçenek olmayabilir, zira kreşler ve gündüz bakım evleri günümüzde hâlâ yeteri kadar ucuz ve yaygın değildir. İki ebeveynin de çalıştığı hanelerde çocuk bakımı genellikle aile içindeki kadınların bakım emeğine yaslanarak çözülür. Çocuk bakımı ile ilgili politikalar bu durumu özetler niteliktedir. Bunun en çarpıcı göstergesi, Büyükanne Projesi’ne gösterilen yoğun ilgidir. Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı olarak yürütülen Büyükanne Projesi kapsamında, çalışan annelerin çocuklarına bakan büyükannelere asgari ücretin yaklaşık beşte biri kadar maaş dağıtılır ve böylelikle kadınların nesiller arası dayanışma arzusu devlet tarafından araçsallaştırılmış olur (Can, 2019).
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması, çalışmama sebebi olarak “ev kadını” olmayı belirtenlerin çoğunlukla Türkiye’nin güney illerinde ve kırsal bölgelerde yaşayan evli ve eğitim seviyesi düşük kadınlar olduğunu ortaya koymuştur (Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, 2019). Ancak bu ve benzeri genellemeler değerlendirilirken farklı biyografilere sahip kadınlar için ev kadınlığının farklı anlamlar taşıdığı unutulmamalıdır. Bir diğer deyişle, kadınların aidiyetleri ve sınıfsal farklılıkları, kendi emeklerine dair algı ve stratejilerini etkiler. Örneğin eğitimsiz ve alt sınıftan kadınların buldukları ücretli işler genellikle ev içinde veya enformel sektördeki güvencesiz işlerdir ve bu onların “ev kadını” statüsünü değiştirmez. Benzer bir bicimde, Jenny White (2015) küresel kapitalizmin yerel akrabalık ve kadınlık algılarına nasıl eklemlendiğini incelediği Para ile Akraba adlı kitabında, İstanbul’un göçmen mahallelerinde yaşayan ve kendi evlerinde ürettikleri parça başı işlerle piyasa ekonomisine dahil olan kadınların kendilerini öncelikle “ev kadını” olarak tanımladığını gözlemlemiştir.
2020 yılının resmi verilerine göre, Türkiye genelinde “ev işleriyle meşgul” olması sebebiyle iş gücüne katılmayan yaklaşık on bir milyon kadın vardır. Bununla birlikte, Gülay Toksöz’e göre (2016), yüksek oranlarda kadın işsizliği neoliberal politikaların yanı sıra, kamusal hayatı kadınlara yönelik bir tehdit haline getiren muhafazakâr söylemlerle de ilişkilidir. Dolayısıyla, ağırlıklı olarak cinsiyetçi iş bölümü, ücretli iş, bakım emeği bağlamında tartışılan ev kadınlığı, aynı zamanda muhafazakâr politikalar ve “modernleşme” ile de ilgilidir. Bu sebepten, “[b]elirli bir ev kadınlığı tarzı, kişisel bir deneyim alanı olduğu kadar toplumsal değişim ideallerinin de simgesidir” (Bora, 2005). Örneğin, “Evde Taylorizm” makalesinde Yael Navaro (2000), Türkiye’nin modernleşme projesinin bir parçası olan ideal “yeni kadın”ın, rasyonellik ve disiplini ev işlerine uygulayan modern bir anne ve ev kadını olduğunu şaşırtıcı örneklerle gösterir. Bu ev kadınının ev işlerindeki verimliliği en yüksek seviyeye çıkarmak üzere yetiştirilmesi için ortaya çıkan Kız Enstitüleri benzeri annelik okulları ve elişi kursları gibi kurumlar, bugün farklı formlarda ve bazen yerelleşerek de olsa devam ediyor ve bugünün toplumsal değişim ideallerine dair ipuçları veriyor.
Kaynakça
Bora, A. (2005). Kadınların Sınıfı: Ücretli Ev Emeği ve Kadın Öznelliğinin İnşası. İstanbul: İletişim Yayınları.
Can, B. (2019). Caring for solidarity? The intimate politics of grandmother childcare and neoliberal conservatism in urban Turkey. New Perspectives on Turkey, 60, 85-107.
Federici, S. (2011). Caliban ve Cadı (İ. Karakaş, Çev.). İstanbul: Otonom Yayınları.
Friedan, B. (1983). Kadınlığın Gizemi (T. Mertoğlu, Çev.). İstanbul: E Yayınları.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü. (2019). 2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ve TÜBİTAK.
hooks, b. (1987). Ain’t I a Woman: Black Women and Feminism. London: Pluto Press.
Işıl, Ö. S. ve Değirmenci, S. (2020). Yaşamı Örgütleyen Deneyimler- Kadınlar Dayanışma Ekonomilerini ve Kooperatifleri Tartışıyor. İstanbul: NotaBene Yayınları.
Jarrett, K. (2015). Feminism, Labour and Digital Media: The Digital Housewife (1. Basım). New York, NY: Routledge.
Memiş, E., Öneş, U. ve Kızılırmak, B. (2012). Kadınların Ev-Kadınsılaştırılması: Ücretli ve Karşılıksız Emeğin Toplumsal Cinsiyet Temelli Bir Analizi. S. Dedeoğlu ve A. Y. Elveren (Der.), Türkiye’de Refah Devleti ve Kadın içinde (s. 159-182). İstanbul: İletişim Yayınları.
Mies, M. (2012). Ataerki ve Birikim Uluslararası İşbölümünde Kadınlar (Y. Temürtürkan, Çev.). Ankara: Dipnot Yayınları.
Navaro-Yaşın, Y. (2000). Evde Taylorizm: Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ev işinin rasyonelleşmesi (1928-40). Toplum ve Bilim, 84, 51-74.
Oakley, A. (1974). Housewife. London: Allen Lane.
Özbay, F. (2019). Kadın Emeği: Seçme Yazılar. İstanbul: İletişim Yayınları.
Piccardi, E. G. (2021). The Challenges of a Kurdish Ecofeminist Perspective: Maria Mies, Abdullah Öcalan, and the Praxis of Jineolojî. Capitalism Nature Socialism 0(0): 1-20.
Toksöz, G. (2016). Transition from ‘Woman’ to ‘Family’: An Analysis of AKP Era Employment Policies from a Gender Perspective. Journal Für Entwicklungspolitik, 32 (1/2), 64-83.
White, J. (2015). Para ile Akraba: Kentsel Türkiye’de Kadın Emeği (A. Bora, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.
Yayınlanma Tarihi: 11.10.2021