Seçin Tuncel

Heteroseksizm yalnızca “kadın” ve “erkek” arasında yaşanan heteroseksüel cinselliği normal, doğal ve kabul edilebilir sayan, heteroseksüel olmayan bütün cinsel pratikleri, arzuları veya erotik duyguları anormal, sapkın veya hastalıklı olarak kabul eden toplumsal bir sistemdir. Bütün toplumsal sistemler gibi heteroseksizmin de bir tarihi vardır. Heteroseksüel olmayan cinsellikler ve arzular bütün insanlık tarihi boyunca var olmasına karşın bunlar 18. yüzyıl Avrupa’sında hastalık veya suç sayılmaya başlanmıştır. Heteroseksüel ve homoseksüel (eşcinsel) tanımları da ilk kez bu yüzyılda icat edilmiştir ve cinsel “sapkınlığın” ne olduğu bu dönemde belirlenmiştir. Buradaki asıl kırılma kişilerin cinsel pratiklerinin onların kim olduğunu belirlemeye başlamasıdır. Başka deyişle eşcinsellik, sadece bir cinsel pratik değil bir kimlik haline gelmiş, eşcinseller cinsellikleriyle tanımlanır olmuşlardır. Bu kırılma heteroseksizmin kurumsallaşmasında kritik önemdedir.

Heteroseksizm, kadınlar ve erkekler arasındaki cinselliğin “normal” olduğu iddiasına dayandığı için ikili toplumsal cinsiyet rejimini pekiştirir. İnsan bedenlerinin toplumsal alanda kadın ve erkek olarak karşılıklı ve keskin çizgilerle belirlenmiş iki kategoriye ayrılması, bu kategorilere sığmayan bedenlerin ve kadınlık – erkeklik performanslarına uymayan yaşantıların “anormal”  ilan edilmesi heteronormatif düzenin çekirdeğini oluşturur. Bu durumda heteroseksizm, cinsellik ve toplumsal cinsiyet kavramlarının kesişiminde yer alan, bu iki alanı da belirleyen bir baskı sistemidir.

Heteroseksizm, heteroseksüel olmayan ve ikili toplumsal cinsiyet rejimine uymayanlar, non-binary kimlikler ve LGBTİQ+ kişiler için bir zulüm sistemidir diyebiliriz.  Homofobi, transfobi, bifobi ve heteronormatif sistemin dışarıda bıraktığı tüm kimliklere yönelik normatif ve fobik tutumlarla çalışan heteroseksizm, LGBTİQ+ kişilere nefret suçları, fiziksel, duygusal ve psikolojik saldırılar ve hatta yaşam hakkının elinden alınması olarak yansıyor.[1] Öte yandan bu şiddet sadece kişiler tarafından değil, hukuk, tıp, medya, devlet gibi kurumlar tarafından da uygulanıyor ve meşrulaştırılıyor.

Örneğin tıp, 20. yüzyılın neredeyse son çeyreğine kadar heteroseksüel olmayan cinsel davranış, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini “hastalık” ve “sapma” olarak tanımlamıştır.   LGBTİQ+ insanların “tedavi” edileceğine, yani onların “heteroseksüel yapılabileceğine” inanılmış, bu amaçla “onarım ve dönüştürme” tedavileri icat edilmiştir. Ancak eşcinsellik 1990 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından akıl hastalıkları listesinden çıkartılmış, Dünya Psikiyatri Birliği ise 2016 yılında yayınladığı bildirgede “cinsel yönelimin değiştirilebileceğini iddia eden, onarım terapilerinin” bilimsel olmadığını bildirmiş ve etik dışı olarak tanımlanmıştır.

Ancak bugün hala interseks operasyonları devam ediyor. İnterseks bedenler hala tıbbi açıdan “cinsiyet gelişim bozukluğu” olarak tanımlanıyor. Bu nedenle interseks kişiler doğar doğmaz, iradeleri hiçe sayılarak cerrahi operasyonlardan geçirilebiliyor. Mekanların, kimliklerin, isimlerin, hitapların, renklerin, eşyaların, kısacası her şeyin cinsiyetlendirildiği bugünkü toplumda bu operasyonlar, interseks kişilerin topluma uyumlu halde yaşayabilmeleri ve ayrımcılığa uğramamaları için yapıldıkları söylenerek meşrulaştırılıyor.[2]

Hukuk alanına baktığımızda ise LGBTİQ+’ların eşit hak ve yurttaşlık taleplerinin tanınmadığını görüyoruz. Yaşam, eğitim, sağlık, örgütlenme gibi en temel hakların ihlal edilmesi ve LGBTİQ+’ların şiddet ve ayrımcılık karşısında korunmaması heteroseksist bakış açısıyla doğru orantılıdır. LGBTİQ+ kişilere yönelik nefret suçları ise hak ihlalleri ve cezasızlık nedeniyle artış gösteriyor.[3] Örneğin Türkiye’de OHAL süreciyle birlikte kamu kurumları tarafından doğrudan LGBTİ+’lara yönelik ihlallerde artış gözlemleniyor.[4] Ayrıca LGBTİQ+ örgütlere, derneklere ve oluşumlara yönelik baskılar artıyor. Örneğin 2017-2018 yıllarında Ankara Valiliği LGBTİQ+ grup ve derneklerin etkinliklerini süresiz olarak yasakladı, bu yasak mahkeme kararı ile kaldırıldı.[5] Bu yasak kararları, esasen, heteroseksist bir cezalandırma aracıdır.  Yine, her sene gerçekleştirilen Onur Yürüyüşü, 2019 yılında yasaklanmıştır.

Taksim’den sonra Bakırköy’de izin alınarak gerçekleştirilmek istenen yürüyüş LGBTİQ+’ların “toplumsal tereddütlü grup” olarak tanımlanmasıyla, devlet eliyle engellendi. Diyanet İşleri Başkanı’nın 2020 Nisan ayında bir cuma hutbesinde eşcinsellere yönelik sarf ettiği nefret söyleminden hemen sonra birçok medya organında LGBTİQ+ kişiler hedef gösterildi.[6] Bütün bu örnekler, Türkiye’de devlet ve buna bağlı çalışan kurumların LGBTİQ+ kişilere yönelik düşmanca tavrını ortaya koymaktadır.

Türkiye’de heteroseksizmin önemli taşıyıcılarından olan bir diğer kurum ise Türk Silahlı Kuvvetleri’dir (TSK).  TSK bugün hala 1970’lerden kalan ve eşcinselliği hastalık olarak sayan Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM-2 el kitabını kullanıyor. Heteronormatif yapıya uymayan ve askerlik yapmak istemeyen kişiler için bu süreç oldukça zor. Rapor alma sürecinde nasıl bir usul izleneceği mevzuatta olmadığı için hukuka aykırı uygulamalarla karşılaşılıyor. Bugün artık talep edilmese de cinsel birleşme sırasında penetre pozisyonda fotoğraf istenmesi bunların en bilinen örneğidir.  Askerlik yapmamak için rapor alan kişiler içinse çalışma hayatında ayrımcılığa uğrama, işten atılma, işe alınmama gibi riskler bulunuyor.[7]

Halihazırda heteroseksizmin en çok hissedildiği alanlardan biri de istihdam alanı, yani çalışma hayatıdır.  Pek çok LGBTİQ+ kişi iş yerlerinde açık kimlikle var olamıyor, cinsel yönelimleri veya cinsiyet kimlikleri nedeniyle işten atılan veya mobbinge maruz kalan kişiler ise damgalanma korkusu nedeniyle çoğu kez haklarını arayamıyor. İş bulma süreçlerinde cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği nedeniyle işe alınmama, tacize uğrama, hizmetlerden yararlanamama veya çalıştıkları yerlerde diğer kişilerden daha ağır koşullarda çalıştırılma sıklıkla karşılaşılan durumlar. [8]

Medya, yine heteroseksist dil ve düşüncenin yaygınlaştırıldığı, hegemonik kadınlığın ve erkekliğin kışkırtıldığı, LGBTİQ+ kişilere dair çoğu kez çarpık ve aşağılayıcı temsillerin dolaşıma sokulduğu bir alan. Medyada pek çok içerik önyargıları güçlendirici, nefret suçlarını meşrulaştıran bir dile sahip. Özellikle 1980 sonrasında Türkiye’de karikatürize ya da marjinalize edilmiş LGBTİQ+ temsillerini medya içeriklerinde sıklıkla görürüz. LGBTİQ+’ların kendi medyalarını yaratma süreciyle birlikte ana akım medyada bir değişim izlenmiştir. Mesela “cinsel tercih” ifadesi bir dönem nefret cinayetlerini meşrulaştırmak için sıklıkla kullanılırken, LGBTİQ+ hareketinin ve medyasının güçlenmesiyle “cinsel yönelim” ifadesi ana akım medyada da daha sık kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bugün Türkiye’de nefret söyleminin medyada yeniden arttığı bir dönemdeyiz.[9]

Son olarak Türkiye’de eğitimin örgütlenmesinin heteronormatif yapısından bahsetmek gerekir. Çünkü eğitim süreci bireylerin uzun süre dahil oldukları, onları pek çok açıdan şekillendiren ve etkileyen bir süreç. Bugün anasınıflarındaki oyunlar, renkler, masallar veya kullanılan materyallerin seçiminden eğitimin sürecinin daha ilerdeki bütün aşamalarında cinsiyetçi, patriyarkal ve elbette heteroseksist seçimleri ve eğilimleri görüyoruz.  Öte yandan bugün aile, okul veya öğretmen baskısı nedeniyle eğitim hayatını yarıda bırakmış LGBTİQ+ çocuklar ve gençler var. Çocuklar ve gençler cinsel yönelim veya cinsiyet kimlikleri nedeniyle okullarda sıklıkla homofobi, transfobi ve bifobiye maruz kalıyor. Aynı zamanda LGBTİQ+’lara yönelik akran zorbalığı oldukça yaygın. Eğitim sisteminin heteroseksist yapısı bu ayrımcılığı meşrulaştırıyor.

Kısacası heteroseksizm LGBTİQ+ kişiler üzerinde hayatın pek çok alanında bir baskı, ayrımcılık, şiddet veya dışlama aracı olarak çalışırken heteroseksüel kişileri de sürekli olarak hizada tutar. Bütün bu heteroseksist saldırılara ve baskılara rağmen Türkiye’de LGBTİQ+ kişiler bir araya gelmeye ve örgütlenmeye devam ediyorlar.

 

Kaynakça

[1] http://www.kaosgldernegi.org/resim/yayin/dl/nefret_suclari_raporu_2019_kucuk.pdf

[2] http://www.kaosgldernegi.org/resim/yayin/dl/interseks_web_k.pdf

[3] http://www.kaosgldernegi.org/resim/yayin/dl/lgbtilarin_insan_haklari_raporu_2019.pdf

[4] https://www.kaosgl.org/haber/lgbtirsquoler-ohal-surecinden-nasil-etkileniyor

[5] https://www.kaosgl.org/haber/ankara-daki-ikinci-lgbti-etkinlik-yasagi-da-kaldirildi

[6] https://www.kaosgl.org/haber/diyanet-dili-ayrimcilik-ve-nefrete-donuyor

[7] https://www.kaosgl.org/haber/kaos-gl-escinseller-icin-askerlik-brosuru-yayinladi

[8]İstihdam alanında LGBTQ+’ların yaşadığı ayrımcılıklar için bkz. http://www.kaosgldernegi.org/resim/yayin/dl/kamu_calisanlari_2019_web.pdf

http://www.kaosgldernegi.org/resim/yayin/dl/ozel_sektor_2019_web.pdf

[9] http://www.kaosgldernegi.org/yayindetay.php?id=293

 

 

Yayınlanma Tarihi: 11.06.2021

 

Leave a Reply