Feminist pedagoji, 1960’lardan itibaren kullanılmaya başlanan ve kadın hareketinin hem kuramsal hem de pratik uygulamalarından ilham alan bir kavram. Feminist pedagojinin nasıl tanımlandığına baktığımızda farklı alanlarda farklı amaçlara hizmet edebilecek bir dizi ilkenin ortaya konulduğunu görmek mümkün. Feminist pedagoji kavramının eğitim alanında sınıf içinde kullanılacak bir yaklaşım olarak ve aynı zamanda birçok alan için bir yöntem bilgisi ve tercihi, bir tutum ve politik bir duruş olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Bu yöntem ve tutumların kökeni 1960’lar ve 1970’lerdeki kadın özgürleşme hareketine ve bilinç yükseltme gruplarına dayanır. Feminist pedagojinin eğitim alanı ile sınırlı olmayacak bir biçimde üç temel noktayı sorguladığı söylenebilir; öğretmenin rolü ve otoritesi, bilginin kaynağı olarak kişisel deneyim ve farklı ırk, sınıf ve kültürden bireylerin bakış açıları.
Feminist pedagoji, eğitimin ne olduğuna dair bir görüş ortaya koysa da daha çok eğitimin ne olmadığını söyler. Bir mekan olarak sınıfa dair bu bakış, öğrenen-öğreten ilişkilerini bireylerin birer özne olarak var olduğu özgürleşimci alanlar olarak kabul eder. Feminist pedagojinin işe koşulduğu bir öğrenme-öğretme süreci, bireyin kendi deneyiminin farkında olduğu, üzerinde çalışılan konu ya da materyal ile aktif olarak ilgilendiği ve onu eleştirel bir gözle ele aldığı bir süreçtir. Bu sürecin en önemli hedefi cinsiyetçilik, ırkçılık, sınıf ayrımcılığı, homofobi ve nefret suçları ile mücadele edenler ile ilişki içinde olmak, bu mücadelelerde ortak bilgi birikimini arttırmak ve değişimi hedefleyen toplumsal hareketlere katkı sunmaktır.
Feminist bir sınıf ortamında, öğrenenler eleştirel düşünme becerilerini, başkalarına saygı duyma ve birlikte çalışma amacıyla işe koşarlar. Dolayısıyla eleştirel düşünme soyut bir analizin ötesine geçerek, gündelik yaşam deneyimlerinden beslenen yansıtıcı bir sürece dönüşür. Bu süreç sürekli sorgulama ve varsayımların açıklanmasını gerektirir ancak bu bir başkasının bakış açısını çürütmek ya da geçersiz kılmak için değil, farklı deneyimlerin karşılıklı keşfedilmesi amacıyla yapılır. Feminist pedagojinin temel hedeflerinden birisi ötekinin varlığını, farklılığını, iyilik halini ve öğrenmesini önemseyen bir insan topluluğu ve ağı oluşturmaktır. Bunun gerçekleşebileceği ortamının (sınıf ya da sınıf dışı) demokratik, katılımcı ve özgürleştirici bir mekan olması gerektiğini, öğrenen ve öğretenlerin bir nesne olarak değil, bireysel bütünlükleri tanınan, bağımsız özneler olarak kabul edilmesi gerektiğini söyler.
Feminist pedagoji daha genel anlamı ile ve aynı zamanda feminist kuram ve kadın hareketi ile olan ilişkisinden kaynaklanarak patriyarkaya, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve ezilmeye karşı bir mücadele olarak kabul edilir. Bütün toplumsal ilişkilerin, kurumların ve yapıların nasıl cinsiyetlendirildiğini gören feminist pedagojik yaklaşım, yaşamın tüm yönleri ile yenilenmesi, gelişmesi ve dönüşmesini hedefler. Eğitim sistemi ve akademide bu dönüşümün gerçekleşmesi için bir dizi öneri sunar.
Katılımcıların güçlenerek çıkacakları öğrenme ve bilgi üretim/paylaşım ortamlarında geleneksel eşitsiz ilişkilerin değiştirilmesi amaçlanır. Bu anlamda öğretmen-öğrenci ilişkisi eşitsiz güç dağılımının olduğu geleneksel ilişkilerden biri olarak kabul edilir ve bu ilişkideki gücün, tek bir kişinin elinde olan bir ezme aracı olmaktan çıkıp herkesin sahip olduğu bir forma dönüştürülmesi hedeflenir. Feminist pedagojinin işe koşulduğu bir sınıf ortamında öğretmenin gücü, otoritesi ve egemenliği yaratıcı enerji gücüne kanalize edilir. Bir baskı aracından ziyade, enerji, kapasite ve potansiyel olarak kabul edilen güç kavramı eşitsiz güç ilişkilerine karşı koymak ve değiştirmek için yöntemler sunar. Bu yöntemler geleneksel eşitsiz ilişkilerin değişme potansiyelini ortaya koyar. Gücün bu şekilde kavramsallaştırılması her bireyin hem kendiliğini sürdürebilmesi hem de karşılıklı ilişkiler kurabilmesi için güce ihtiyaç duyduğunu kabul eder. Feminist pedagojinin uygulandığı sınıf içi ve sınıf dışı mekanlarda bireylerin güçlenmesinin daha insani bir toplumsal düzene, etkili bir öğrenme hali içinde olmaya ve diğerleri ile karşılıklı üretken ilişkiler kurmaya olanak sağlayacağı vurgulanır. Toplumdaki tüm bireylerin güçlenmelerini sağlayacak yöntemlerin arasında öğrenenlerin bireysel ve kolektif olarak ihtiyaç duydukları hedefleri düşünmelerini sağlayacak beceri ve olanakları arttırmak, “öğrencilerin” geleneksel “öğretmen” kavramından özgürleşen öğrenenler olmalarını sağlamak, sınıfı bir topluluk olarak kabul etmek ve topluluğun “öğrenmesinde” herkesin sorumluluk sahibi olduğunu ortaya koymak, planlama, tartışma, değerlendirme ve karar verme becerilerini geliştirmek, öğrenenlerin içeriğin belirlenmesinde ve değişimin gerçekleşmesinde rol alabilecek donanıma sahip oldukları düşüncesini desteklemek ve öğrenenlerin söz konusu içeriğin yanında bu süreçte deneyimledikleri yoğun entelektüel etkinliğin zor ve keyifli yönlerini fark etmelerini sağlamak sayılabilir. Güçlenmek bireylerin kendi özgün seslerini bulmalarını ve böylece başkaları ile ortaklaşabilmenin yollarını keşfetmelerini sağlar.
Feminist pedagojiye içkin olan güç ve güçlenme kavramları aynı zamanda topluluk olma/oluşturma kavramı ile de sıkı bağlara sahiptir. Bireylerin nasıl bir topluluk oluşturdukları güç ve iktidar sistemlerini doğrudan etkiler. Dolayısıyla feminist pedagoji sınıf içindeki deneyimlerin toplumsal yapıda yer alan baskıcı ve hiyerarşik ilişkilerin dönüştürülmesinde önemli olacağını savunur. Sınıfın bir öğrenenler topluluğu olduğundan hareketle bireysel özerkliklerin fark edildiği, diğerleri ile ortaklık kurmanın yollarının keşfedildiği, farklılıkların ve çeşitliliğin takdir edildiği bir ortam olarak toplumsal uzlaşı, kolektiflik ve yaratıcılığın da önünü açacağı kabul edilir.
Feminist pedagoji kavramı sadece eğitim alanı ile sınırlı bir takım eğitsel teknikleri ifade eden bir kavram değildir. Daha ziyade bir bakış açısını ve hatta politik bir tutumu ifade eder. Derslikte de “kişisel olan politiktir”. Feminist bir öğretmenin tutumu politiktir; öğrenme-öğretme işini düzenleyenlerin dünyada ve hayatta nasıl eyleyeceklerine yol göstermeyi hedefler. Ancak burada esas amaç sosyal adaletin gerçekleşmesi için çabalayan feminist hareketi destekleyen bir pedagoji geliştirmektir.
Feminist pedagoji eleştirel pedagoji ile birlikte ele alınan bir alan olma özelliği taşır. Özellikle Paulo Friere’nin Ezilenlerin Pedagojisi ile temellerini oluşturduğu özgürleşimci pedagojiden beslenen feminist pedagoji, eleştirel pedagojiyi cinsiyete dayalı bir bakış açısından uzak kalması bakımından eleştirir. Toplumsal cinsiyetin ve patriyarkanın sınıf içerindeki öğrenme-öğretme süreçlerini nasıl şekillendirdiğini göz önüne seren feminist pedagoji, eleştirel pedagojinin kapsamını genişletir.
Feminist pedagoji ilkelerinin yansımaları için birçok örnek bulmak mümkün. Kadın hareketinin yön verdiği politik eylem ve söylemlerde feminist pedagojinin izlerini sürmek mümkün. Birçok kadın örgütünde ilke ve işleyişe baktığımızda feminist pedagojik pratiklerin benimsediği görülür; örneğin gücün ve sorumluluğun tek bir elde toplanmamasının ilke olarak benimsenmesi ve bu amaçla yatay örgütlenme biçimlerinin işe koşulması gibi. Öte yandan İstanbul Kadın Müzeleri Yayınlarından çıkan Feminist Pedagoji: Müzeler, Hafıza Mekanları ve Hatırlama Pratikleri adlı eser on farklı ülkeden örneklerle feminist pedagojinin birçok farklı sanat alanındaki uygulamalarına yer verir.[1] Türkiye’de 1990’ların sonlarında ve 2000’li yılların başlarında toplumsal cinsiyet ve eğitim konulu çalışmalarda feminist pedagoji kavramı karşımıza çıkıyor. Çalışmalar, eğitimde cinsiyet eşitsizliği konusunu merkeze alarak eğitim sisteminin eleştirisini sunar. Araştırmalar arasında kız çocuklarının okullaşması, eğitimin programları, içerik, ders kitapları ve sınıf içi uygulamalar gibi çeşitli alanlarda cinsiyetçilik ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği, feminist pedagoji uygulamaları gibi konuların olduğu görülür (Tan vd., 1997; Tan, Şahin, Yamaner, 2001; Meşe, 2018) Feminist pedagojik yöntemlerin sınıf dışı ortamlarda da birçok uygulaması olduğunu özellikle kadın çalışmaları alanlarında, kadın örgütlerinde ya da herhangi bir sivil ya da siyasi örgütlenme olmaksızın feminist kadınlarla birarada çalışma fırsatı bulmuş herkes farkedebilir. Oturma düzeninin dairesel biçimde düzenlenmesinden, katılımcıların eşit söz hakkı olması talebine, işbirliğine dayalı çalışma düzeninden yarışmacı olmayan etkinlikler içinde bulunmaya kadar birçok eylem feminist pedagoji ilkelerine göre düzenlenmiştir.
Kaynakça
Meşe, İ. (2018). Taşra Üniversitesinde Feminist Pedagoji: Ne Kadar Mümkün? Fe Dergi: Feminist Eleştiri, 10 (1), 67-78. (http://cins.ankara.edu.tr/)
Tan, M. vd. (1997). Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim. O. Çitçi (Ed.), 20. Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek (Konferans Bildiriler Kitabı) içinde (s. 27-43). Ankara: TODAİE Yayınları.
Tan M., Şahin, Ö. ve Yamaner, G. (2001). Toplumsal Cinsiyet Konulu Lisans Dersi Üzerine Gözlemler. A. İlyasoğlu ve N. Akgökçe (Der.), Yerli Bir Feminizme Doğru içinde (s. 333-354). İstanbul: Sel Yayınları.
[1] Feminist kuram ve feminist hareketin tartışmalarının toplumsal hafıza alanına nasıl yansıdığının izini sürmeye çalışan ve bu yansımada feminist pedagojinin rolünü irdeleyen bu eser, aynı zamanda 1. Asya ve Avrupa Kadın Müzeleri Konferansı’ında sunulan çalışmalardan örnekler içeriyor. Birinci Asya ve Avrupa Kadın Müzeleri Konferansı, İstanbul Kadın Müzesi (http://www.istanbulkadinmuzesi.org/en) ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) ortaklığı ile Ekim 2018’de İstanbul’da düzenlendi. Bu kitap konferanstaki sunumlardan sadece kadın müzelerinde ve hafıza mekanlarında feminist pedagojinin nasıl uygulanabileceğini tartışan metinlerden bir seçki sunuyor.
Yayınlanma Tarihi: 07.06.2021