Simlâ Sunay

Harem yasak, kutsal, has köken anlamlarından dönüşerek, bir mekânla (saray dairesi, konağın bir bölümü) statü sahibi bir erkeğin zevcelerini aynı anda imleyerek, cinsiyet farklılaşmasını toplumsal ve mekânsal olarak çeşitli biçimlerde ürettiği ve zamansız, tarih ötesi temsil ederek yeniden ürettiği için bir cinsiyet teknolojisidir. 4.000 yıllık sözcük Akkadca “örtmek, gizlemek, başkalarından esirgemek; ayırmak, tecrit etmek” anlamındaki haramu(m)’dan[1] doğarak Sami dilleriyle yayılıp günümüze dek ulaşır. Arapçada  ḥarām’dan gelen haremeyn “yasaklanmış yer” anlamındayken, “yasaklamak” fiili üzerinde kalacak şekilde haremi kelime olarak dilimizde tek başına bırakan, kadın ve mekândan ayrı diğer temsili “iktidar” olmalıdır. Bununla beraber aynı kökten gelen mahrem, “dokunulmaz” ve “özel” anlamında kullanılır. Harem mahrem olandır. Müslüman coğrafyalarda kutsal topraklar ve kutsal yapıların[2] da harem olarak anılmasıyla saraydaki/hanedeki kadınları temsil etmesi arasında patriyarkal bir ilişki vardır ve şu eril kodları açık eder; sahip olma, yasaklama ve yönetme.

Teresa de Lauretis’e göre, toplumsal cinsiyetin inşası hem temsil edilmenin hem de kendini temsil etmenin ürünü ve sürecidir (1987: 9). Toplumsal cinsiyetin inşa edildiği farklı türden teknikler ve söylemsel stratejiler cinsiyet teknolojisini oluşturur, örneğin sinema, medya, teori vb. (1987). Irvin Cemil Schick haremin toplumsal cinsiyet üretim ve yeniden üretim mahalli olarak geçmişte de bugün de bir cinsiyet teknolojisi olduğunu söyler (2017: 169). Haremin dışına taşan bir kadın temsili vardır, aynı zamanda kadınlar haremde kendilerini de temsil ederler.

Haremin nasıl bir cinsiyet teknolojisi olarak işletildiğini daha iyi anlamak için şu soru sorulabilir: Harem neden bir türlü eskitilmez? Konakları kadın ve erkek mekânları olarak ikiye ayıran haremlik selâmlık bölümlerinden selâmlık son iki yüzyılda değişen yaşam biçimiyle konaktan dışarıya çıkarak resmi dairelere, kamusal yapılara ve ofislere dönüşürken, harem hanenin tümünü kaplar ve yaşamaya devam eder. Bu değişim hemen olmaz ve beraberindeki mekânlarla etkileşir; haremlik ve selâmlığı kısıtlı kişilerin geçebileceği şekilde birbirine bağlayan mabeyn daha etkin bir alana dönüşerek genişler ve ara mekân işlevini aşar.[3] Dışarıya doğru itilen selâmlık misafirhane özelliğini de kaybederek yiter. Haremin selâmlık kadar somut bir mekân olmaması, soyut varlığı, onu tarihsel ama eskitilmez yapar. Batılı seyyahların ve ressamların grotesk, oryantalist anlatılarıyla arzu nesnesine dönüşür. Genelev (cinsel kölelik) ile manastır (nezaket ve saygı okulu), cennet-cehennem aralığında sürekli yeniden tanımlanır (örneğin “altın kafes”), kristalize edilir. Romanlarda, filmlerde, sanat eserlerinde, popüler kültürde ve gündelik dil aracılığıyla yeniden canlandırılır, masallardan geri çağrılarak taze tutulur, harem hep selâmlanır.[4]

Harem toplumsal anlamı dışında kadınlar mekânı demek değildir. Öyle olsaydı belki de (sözcüksel olarak) eskitilecekti. Sözgelimi camilerin iç kısmındaki ana namazgâh (orta sahın), kutsal anlamıyla harim/harem olarak adlandırılır. Ancak bu kısma bugün kadınlar giremezler ve kadınlar mahfili’nde namaz kılarlar. Tanzimat’ın İslam Medeni Kanunu Mecelle’de hanede kadınlara ait tariflenen (mutfak, kuyu, avlu vb.) mekânlar makarr-ı nisvan olarak geçer ve başka bir yerden görülmesi cezaya tâbidir (Çakır, 2016: 204). Tüm karmaşıklığına ve çoğul temsillerine rağmen haremin Müslüman toplumlarında cinsiyet farklılığına dair mekânsal bir temel oluşturduğu açıktır. Ancak çoğunlukla iktidar farklılaşmasını da beraberinde tutar; cinsiyet eksenindeki iktidar asimetrisinin sürekli üretiminde önemli payı vardır (Schick, 2017: 169). Bunu anlamak için haremin tarihsel kuruluşuna bakmak gerekir.

Germain Tillion’a göre Akdeniz havzasındaki en eski varlığı haremin İslâm’a mal edilmesiyle çelişir, kadınların mekânsal kapatılması kültüreldir ve toprağa el koyma sistematik gücünü besler, bu nedenle harem tarih boyunca patriyarkanın en dayanıklı aracıdır (2006). Antik Yunan çağında, Atina’da erkek reisin (kyros’in) evinde (oikos’ta) kadınlara ayrılmış “gynaikonitis” adında bir bölüm vardır ve sokağa uzaktır. Soylu kadınlar dışarı ancak yaşlı bir köle “gynaikonomos”un eşliğinde çıkabilirler. Bununla beraber sadece emekçi, fakir, köle kadınlar, dansözler, fahişeler ve eğitimli düşünürler (hetaira’lar) serbestçe dolaşabilir (Akalın, 2003). Sümer tabletlerinde geçen kısır kadınların gönderildiği “kadınlar evi” ve “kutsal fahişeler evi”, Asurlularda “şa reşi” denilen hadım ağaların korumasındaki kadınlara ait mekânlar, Kral Süleyman’ın büyük haremi, haremin farklı işlevler ve adlar alsa da ne kadar eski, eril bir kültür olduğunu gösterir. İslâmiyet’te çıkışı Emevilerle olur ve Abbasiler döneminde “Harîmü Dâri’l-hilâfe” adıyla kurumlaşır. Anadolu Selçuklularda da harem mimarî olarak belirgindir.[5] Tarih boyunca harem erkeklere mahsus çokeşlilik patriyarkal simgesini taşır.

Haremin kavramsal yükselişiyse Osmanlı İmparatorluğu’yla olmuştur. İlk ne zaman kurumlaştığı belirlenemese de, 15. yüzyılda Edirne’deki eski sarayda başladığı düşünülmektedir (Uluçay, 1985). Osmanlıda yenisi yapıldıkça eski saraylar selâmlık işlevini yitirerek, (sultanlara yapılan Haliç kıyısındaki küçük saraylar gibi) harem sarayları olarak anılır. Topkapı Sarayı’nda bulunan Harem-i-Hümâyûn yalnızca bir konut değil yönetim merkezidir de. Harem, Osmanlı soyunun sarayda yetiştirilmiş ve hanedanlık dışında herhangi bir bağı olmayan köle kadınlardan doğan çocuklarla sürdürülmesini sağlar.  Bu bağlamda Osmanlı ailesinin iktidarını güçlendiren, onun altı yüzyıl boyunca yegâne hanedanlık olarak kalmasını sağlayan bir kurumdur. Dahası devşirme düzeni ve enderun mektebiyle beraber imparatorluk topraklarında başka bir soylu ailenin merkezi iktidarı paylaşacak derecede güçlenmesine mani olur. Bu nedenle de Harem hana sadık, genel âdabı ve iç eğitimi paylaşabilen yönetici “seçkinler sınıfı” yaratmak için örgütlenmiş bir teşkilattır (Necipoğlu, 2014). Bu dönemde Osmanlı toplumunun önemli bir kesiminin “hücerat” adında tek odalı evlerde yaşadığı (Tanyeli, 2005) düşünülürse, hane söz konusu olduğunda da sınıfsaldır.

16. yüzyıl ortasından itibaren imparatorluğun geçirdiği kapsamlı dönüşümün bir sonucu olarak hanedan ailesinin ve dolayısıyla Harem-i-Hümâyûn’un yönetim üzerindeki etkisi artar, kadınlar siyaseten fiili güçlenir, mekânlar büyütülür ve parçalara bölünür. (Necipoğlu, 2014). Haremde kadınlar; valide sultan (padişah annesi), kadın efendiler/hasekiler (padişahın eşi), sultanlar (padişah kızı), ikbâller (padişahtan gebe kalan odalık), odalıklar, ustalar, kalfalar (bula-abla-kâhya), cariyeler sıralamasıyla hiyerarşik dizilimde rütbelenerek (enderun mektebiyle bir bütün olarak) teşkilatta ve bu parçalı mekânsal dağılımda konumlanır (Uluçay, 1985; Saz, 2010). Valide Sultan haremin başıdır, padişaha yakın bir noktada Harem’de merkezi teşkil eder ve en yüksek maaşı alır. Tüm bu hiyerarşik düzen içinde cinsellik kurallara bağlı, baskı ve kontrol altındadır, hanedanlık üreme politikası gereği padişahlar, sultanlar, şehzadeler, köle cariyeler,[6] bekçi ve koruyucu “hadım”[7] ak ve karaağalar buna tâbidir. Sarayda cinselliğin tertibi ve haremin gizliliği onu sansürlemez, aksine sansasyonel söylem üretimini çoğaltır (Peirce, 1998).

Osmanlı son dönem saraylarıysa ne kadar zamane Batılı mimarînin etkisinde yapılırsa yapılsın “harem daireleri” (Topkapı Sarayı Haremi’nden farklı olarak parçalı planlı değildir artık) geleneğin simgesi olarak korunur. Son saray Yıldız Sarayı’ysa harem sarayı adıyla anılır. Kadınların haremden dışarı çıkmalarında ve kamusallaşmalarında, 19. yüzyıldan itibaren etkin olan Osmanlı Kadın Hareketi büyük rol alır. Fatma Aliye cariyelik sistemine yönelik Batılı ön yargıları gidermeye çabalar, yazıları daha çok İslâm fıkhı ve hukuku kapsamındadır. Kadınlar Dünyası’nı çıkaran ve Osmanlı Müdâfaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti’ni kuran feminist Ulviye Mevlan (d.1893-ö.1964), Yıldız Sarayı haremine altı yaşında getirilmiş Çerkez bir cariyedir. (Dünyadan benzer örnek için bkz. haremde yaşamış Mısırlı feminist Huda Shaarawi.) Dergilerdeki yazılarda ve mektuplarda kadınlar tramvay, vapur, lokanta, tiyatro gibi kamusal alanlarda kadınlara ayrı yer ayrılmasına ya da perde çekilmesine karşı çıkar. Özgürleşme tartışmalarının arasında feminizm, kölelik (cariyelik), çokeşlilik, görücü usulü, akraba evliliği, boşanma, meslek edinme, kadınların eğitimi vb. pek çok konu olduğu gibi peçeyi kaldırtmak, “kadının ailedeki mevki’ini takviye etmek” de vardır (Çakır, 2016). Haremin tarih boyunca onca eskitilmemesine rağmen Osmanlı kadın dergilerinde sık geçen bir kavram olmaması -kadınlar için- çoktan eskimiş bir sözcük olduğunu düşündürür.

 

Kaynakça

Akalın, A. G. (2003). Eskiçağda Grek kadınının toplumsal yaşantısı. Tarih Araştırmaları Dergisi, XI (33), 17-47.

Çakır, S. (2016). Osmanlı Kadın Hareketi. İstanbul: Metis Yayınları.

De Lauretis, T. (1987). Technologies of Gender. Indianapolis: Indiana University Press.

Necipoğlu, G. (2014). 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı (R. Sezer, Çev.). İstanbul: YKY. Peirce, L. P. (1998). Harem-i Hümayun, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar (A. Berktay, Çev.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Saz, L. (2010). Haremde Yaşam. İstanbul: DBY.

Schick, I. C. (2011). Bedeni, Toplumu, Kâinatı Yazmak, İslam, Cinsiyet ve Kültür Üzerine (P. Tünaydın, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.

Tanyeli, U. (2005). Kamusal mekan-özel mekan. Genişleyen Dünyada Sanat, Kent ve Siyaset, Uluslararası İstanbul Bienali, 16 Eylül-30 Ekim 2005, İstanbul, (9), 199-209.

Tillion, G. (2006). Harem ve Kuzenler (Ş. Tekeli ve N. Sirman, Çev). İstanbul: Metis Yayınları.

Uluçay, M. Ç. (1985). Harem. İstanbul: Ötüken Yayınları.

 

[1] İslâm Ansiklopedisi.

[2] Örneğin Harem-i nebevî – Harem-i Resûlullah: Medîne şehri ve civârı; Harem-i şerif: Kâbe ve civârı (Kubbealtı Lugatı).

[3] Bkz. Şenyurt, O. ve Gülser, Z. (2019). Mabeyn. Avrasya Terim Dergisi, 7(1), 18-25.

[4] Örneğin sanatçı İnci Eviner’ in “Harem” (2009) video yerleştirmesi: https://www.youtube.com/watch?v=9W5gVJuw18U ve Okan Bayülgen’in “Harem Kabere” (2019) adlı oyunu.

[5] İslâm Ansiklopedisi.

[6] Cariyeler, kızlar koğuşunda onarlı gruplar arasına yerleştirilmiş ihtiyar bir kadınla, lezbiyen ilişkinin önlenmesi amacıyla tüm gece yanan lambalar altında uyur (Necipoğlu, 2014).

[7] Uluçay’ın Harem kitabında hadımlık ayrıntılı anlatılır. Bu kaynağın anlatım dili genel olarak cinsiyetçi ve ırkçıdır. III. Ahmed’in beş yaşındaki kızı Fatma Sultan’ın Harem’deki düğün törenini coşkuyla, sayfalarca anlatırken sadece hadımlar kısmında düzeni eleştirir.

 

 

Yayınlanma Tarihi: 17.09.2021

 

Leave a Reply