Hülya Kendir

Savaş, bütün yönleriyle eril bir karakter taşır ve hem sembolik hem de fiili olarak erkekliğin, kadın bedenini zapt ettiği bir olgudur. Bu bağlamda, feminizm, savaşları ve savaşa ilişkin siyaseti ve kurumları ele alırken, toplumsal cinsiyeti asli bir unsur olarak görür. Feminist kuramcıların “kadınlar nerede” sorusuyla (Enloe, 2003) gelişen bu bakış açısı ulus-devlet, yurttaşlık, milliyetçilik, sömürgecilik, militarizm ve erkeklik arasındaki bağlantıları ve patriyarkal sistemde kadınların ve “yeterince” erkek olmayanların ikincilleştirilmesinin savaşlarla dolaysız ilişkisini görmemizi sağlar.

Cockburn’e göre (2009: 278) toplumsal cinsiyet ilişkileri savaşın başlangıcında, gelişmesinde ve devamında, sınıf ilişkileriyle ve etnik-ulusal ilişkilerle kesişmekte, bu ilişkileri karmaşıklaştırmakta, hatta bazen onlara üstün gelmektedir.  Lerner de (1986), tarihteki savaşlarda kadınların ganimet olarak alınmaya başlamasını ilk köleleştirme olarak niteler ve bunu patriyarkanın inşasının temel bir unsuru olarak ele alır. Patriyarkal toplumsal ilişkilerin, kültürün ve ideolojinin kurulması ve sürdürülmesi, daima zor ve şiddetin örgütlenmesine eşlik etmiştir (Cockburn, 2009: 302-303). Feminist kuramcılar savaşın analizinde, özellikle ulus-devletin oluşum sürecinde ordunun ve askerliğin dönüşümüne ve yurttaşlığın askerlikle ilişkilendirilmesiyle erkekliğin vurgulanmasına odaklanır. Daha önceki tarihsel dönemlerde paralı askerliğe ve ganimet paylaşımına dayanan orduların zorunlu askerliğe dayanan yurttaş ordularına dönüştüğü bu süreçte, artık ölmek ve öldürmek üzere para almayacak olan erkeklerin rızasının sağlanması erkek üstünlüğünün, milliyetçilik ve yurttaşlık görevlerine ilişkin yeni boyutlar katılarak bir kez daha kutsanmasıyla olmuştur.

Ülke toprağına sahip olma ve koruma görevi yüklenen askerlik erkeklikle özdeşleştirilirken, ulus-devletin mekanı olan toprak, yani “vatan” dişil özelliklerle tanımlanır. Vatanın cinsiyetli bir mekan olarak tanımlanması ve ona duyulan hissin aşk ile ifade edilmesiyle “erotikleştirilmiş bir milliyetçilik” ortaya çıkar (Najmabadi 2013: 130). Öte yandan ulusun mekanı, çoğu dilde “anavatan” anlamına gelen sözcüklerin kullanımının gösterdiği üzere, aynı zamanda annelikle ilgili güçlü yan anlamları olan ifadelere büründürülür. Bir yandan vatana duyulan his ona sahip olmak, sevmek, korumak ve düşmana karşı onun uğruna ölmek arzusu olarak erkek arzusu biçiminde inşa edilir. Diğer yandan toprak ile anne arasında ikisinin de korunmaya muhtaç olması, sevilip sayılması ve namusları için can vermeye hazır olunması söylemiyle bir bağ kurulur (Saigol, 2013: 232-234). Ayrıca ders kitaplarından karikatürlere, filmlerden şehir meydanlarındaki anıtlara, marşlar ve şarkılardan oyuncaklara erkekliğin, savaşın, kahramanlığın, vatan uğruna ölmenin vurgulanmasıyla bu askeri kurumsallaşma ve erkeklik ideolojisi güçlendirilir ve yeniden üretilir.

Askerlik cinsiyetlendirilmiş olmakla kalmaz, aynı zamanda hetero-erkek bir içerikle cinselleştirilir. Klasik tarih anlatıları, savaş alanındaki güç ve kahramanlığı, erkeğin cinsel üretkenliğiyle ilişkilendirmenin örnekleriyle doludur. Düşman tanımlanırken erkekler, ya ulusun kadınlarına tecavüz etmek isteyen şeytanlar ya da erkeklik gücünden yoksun hadımlar olarak, kadınlar ise cinsel açıdan değersizleştirildikleri kolay elde edilebilir olduklarına dair aşağılayıcı ifadelerle nitelendirilir. Savaş manevraları ve silahlara dair ifadelerde de tecavüz, sızma ve içeri girme gibi imgeler cinselliğe dair yan anlamlarla kullanılır (Nagel, 2013: 88-89). Özetle, ulusal savunma söyleminde devletlerin ve orduların eylemlerini erilleştirme ve cinsel olarak nitelendirme eğilimi vardır.

Vatan toprağını kadın bedeni olarak tarif eden kategorilerle tecavüz, hem kadının uğradığı cinsel saldırı hem de ülke topraklarına yönelik saldırı anlamındadır (Najmabadi, 2013: 154). Dolayısıyla tecavüz, gerek anlatı gerekse gerçeklik olarak savaşın cinsiyetlendirilmesini en iyi gösteren olguların başında gelir. Tarih boyunca ve günümüzde, neredeyse bütün savaşlarda kadınlar yenilen tarafta iseler veya esir düşmüşlerse cinsel istismar ve tecavüze maruz kalmış, bazı savaşlarda sistematik ve kolektif tecavüz adeta sıradanlaşmıştır. Savaşlarda esir alınanlara veya “iç düşman” olarak görülen muhaliflere karşı kullanılan işkence yöntemlerinden biri, erkeğin (kadının sahibi olduğunun ön kabulüyle) eşi, sevgilisi, kızı ya da yakını olan bir kadına tecavüzle tehdit edilmesidir. Bunlar çoğu zaman, askerlerin tek başına ya da küçük gruplar halinde gerçekleştirdiği eylemler değildir, ulusal politikanın bir parçası olarak ve ordu komutasının emriyle gerçekleşen tecavüz ya da cinsel istismar olaylarına göndermeler içerir (Enloe, 2006).  Sözün özü, kadın bedenleri şiddet dolu mücadelelerin yürütüldüğü alanlardır (Saigol, 2013: 249).

Milliyetçiliğin ve yurttaş ordularının yükselişiyle birlikte cinsellik, doğurganlık ve çocuk yetiştirme stratejik bir önem kazanmıştır. Kadınlar annelikle ulusun “yuvasını” temsil ederken, esasında askerliğin sürdürülmesi, ordunun ve savaşların desteklenmesi açısından başat bir rol oynar. Erkek çocuk doğurmaları ve yetiştirmeleri bir görev haline gelir ve “asker annesi”, “şehit annesi” gibi ifadelerle yüceltilir. Eş/sevgili ve hem annelikle hem de eş olmakla ortak unsurlar taşıyan asker kızı ve kız kardeşleri olarak kadınlardan sadakatle erkekleri beklemeleri ve erkeğin yokluğunda evin (ve bazen bütün ülkenin) geçimini, çocukların büyümesini, düzenin sürdürülmesini sağlamaları istenir.

Kadınlar, yukarıda bahsedilen ve savaşa dair dolaylı imiş gibi görünen görevlerinin yanı sıra, esasen ordudan ve askerlikten tamamen dışlanmış değildir. Tarih boyunca fahişe, hizmetli, zaman ilerledikçe hemşire (hastabakıcı) ve nihayetinde kadın asker olarak doğrudan bir şekilde bu tabloda yerlerini alırlar. Askeri hemşirelik, konvansiyonel cephe savaşlarının olduğu 18. yüzyıldan itibaren kadınların saygın bir rol atfedilerek askeri örgütlenmeye sızabildiği ilk alan olmuştur (Enloe, 2006: 349-405). Öte yandan, özellikle modern orduların kurulmaya başladığı ilk dönemlerde ordunun yemek, temizlik gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan ve orduyla birlikte yer değiştiren hizmetli kadınları unutmamak gerekir (Akgül, 2011: 103-107). Subay ya da paralı asker olarak orduya katılan kadınlar ise -hâlâ görece az sayıda da olsa- çoğu zaman başarılarına rağmen ikincil planda kalır. Kadınların, askerlik ve savaşlara ilişkin en çok görülmek istenmeyen rolü ise, özünde savaşın yarattığı bir sonuç olan fahişeliktir. Tarih boyunca orduların konuşlandığı, savaşların uzun sürdüğü bölgelerde, günümüzde özellikle askeri üslerin olduğu yerlerde “militarize fuhuş” var olmuştur.  Enloe’ye göre (2006: 105-198) askeri politikalar çerçevesinde fuhuş, özellikle ülkeden uzak ve süresi uzun askeri görevler sırasında askerlerin eşlerinin/ailelerinin ilgili bölgeye taşınması ile fahişelerin kontrollü bir şekilde istihdam edilmesi arasında bir maliyet hesabı yapılmasının söz konusu olacağı kadar yadsınamaz bir gerçekliktir.

Öte yandan, 19. yüzyıldan itibaren sömürgecilik karşıtı ulusal kurtuluş savaşlarında, kadınlar gerilla ya da milis olarak silahlı mücadelenin parçası olmuş, etkin rol oynamıştır. Jayawardena (1986), 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başındaki sömürgeciliğe karşı milliyetçilik hareketlerinde, feministlerin kadınların özgürleşmesi için aktif bir rol üstlendiklerini anlatır. Başka bir deyişle, kadınlar, bu milliyetçi hareketlerin önem arz eden feminist bileşenleridir (Walby, 2013: 41). Ancak ulusal bağımsızlık adına kadınları göreve çağıran milliyetçi hareketler, konu cinsiyet eşitliğine ilişkin talepler olduğunda olumsuz bir tutum sergiler. Bir yandan kadınları anne, eğitimci, işçi veya savaşçı olarak daha yüksek bir katılıma davet ederken, diğer yandan kültürel açıdan onaylanabilir kadın davranışının sınırlarını belirleyerek, kadınları, cinsiyetlerine ilişkin taleplerini bu verili milliyetçi söylem çerçevesinde ifade etmeye zorlarlar (Yalçın- Heckman ve van Gelder, 2013: 329). Bu söylem etrafında, kadın savaşçılar ve önderler, çoğu zaman cinsiyetsizleştirilmiş bir mite, bir “tanrıça”ya dönüştürülür. Mücadelenin olağan koşullarında ise, özellikle savaş sonrası dönemlerde ya kadın askerlerin ve aktif rol almış kadınların katkıları ikincilleştirilir ve görmezden gelinir ya da kadınlıkları görünmez hale getirilir (Nagel, 2013: 82).

Öte yandan günümüzde, militarizmin kadın ve LGBTİ+ kimlikleriyle ilişkilenmesinde yeni bir unsur olarak, orduların kadın ve LGBTİ+ hakları savunuculuğu yapması, giderek artan sayıda kadın ve LGBTİ+’yı asker olarak istihdam etmesi ve önemli görevlere getirmesi (güncel olarak İsrail’in Filistin’e karşı yürüttüğü savaş ve işgal politikalarında görüldüğü üzere)  modernliğin bir işareti olarak öne çıkarılmaktadır. Böylece modern olan ve olmayan, Batı ve Batı dışı arasında sınırlar çizilir, askeri politikalar ve saldırılar meşrulaştırılır. Dolayısıyla homofobi ve patriyarka gibi, kadın ve LGBTİ+ dostu gibi gösterilen militer politikalar da devletlerin ulusal ve uluslararası düzeyde siyasi otoritelerini pekiştirmesi için araçsal hale getirilmektedir (Durgun, 2020: 61).

Türkiye hem milli ideoloji ve resmi söylemde hem de toplumsal kültürde “asker millet” tabirinin sıkça kullanılmasının gösterdiği üzere orduya ve askerliğe dair ideolojinin, politikaların ve pratiklerin siyasi, ekonomik, toplumsal alanları fazlasıyla belirlediği ülkelerden biridir. Savaş anlatılarında Nene Hatun ve Sabiha Gökçen’in kadın savaş kahramanları olarak yüceltilmesinden asker annelerinin kutsallaştırılmasına; kadınların zorunlu askerlikten muaf tutulmasından buna zorunlu tutulan kuirlerin askere gitmek istemediklerinde kötü muamele görmesine ve damgalanmasına; kadın subayların sayısının simgesel olmanın ötesine hiç geçmemesinden 1970’lerin sonundan 2012 yılına kadar bütün lise öğrencilerine zorunlu ders olarak Milli Güvenlik dersi okutulmasına; özellikle Kürt meselesindeki askeri politikalar çerçevesinde kadın bedeninin aşağılayıcı söylemlerle konu edilmesinden askerler tarafından yapılan cinsel istismar ve tecavüz eylemlerinin cezasız bırakılarak normalleştirilmesi ve meşrulaştırılmasına Türkiye’nin tarihi ve güncel politikası, askerliğin ve savaşın cinsiyetlendirilmesini gösteren örneklerle doludur.

 

Kaynakça

Akgül, Ç. (2011). Militarizmin Cinsiyetçi Suretleri, Devlet, Ordu ve Toplumsal Cinsiyet. Dipnot: Ankara.

Cockburn, C. (2009). Buradan Baktığımızda, Kadınların Militarizme Karşı Mücadelesi (F. Özlen, Çev.). İstanbul: Metis.

Durgun, D. (2020). Ses, Sessizlik ve Politik Faillik: Türkiye’de ve İsrail’de Antimilitarizmin Cinsel Politikası. Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar, 39-40, 57-76.

Enloe, C. (2003). Muzlar, Plajlar ve Askeri Üsler, Feminist Bakış Açısından Uluslararası Siyaset (B. Kurt ve E. Aydın, Çev.). İstanbul: Çitlembik.

Enloe, C. (2006). Manevralar, Kadın Yaşamının Militarize Edilmesine Yönelik Uluslararası Politikalar (S. Çağlayan, Çev.). İstanbul: İletişim.

Jayawardena, K. (1986). Feminism and Nationalism in the Third World. Londra: Zed Books.

Lerner, G. (1986). The Creation of Patriarchy. New York, Oxford: Oxford University Press.

Nagel, J. (2013). Erkeklik ve Milliyetçilik: Ulusun İnşasında Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik (A. Bora, Çev.). A. G. Altınay (Der.), Vatan, Millet, Kadınlar (5. Baskı) içinde (s. 65-101). İstanbul: İletişim.

Najmabadi, A. (2013). Sevgili ve Ana Olarak Erotik Vatan: Sevmek, Sahiplenmek, Korumak (T. Güney ve E. Gen, Çev.). A. G. Altınay (Der.), Vatan, Millet, Kadınlar (5. Baskı) içinde (s. 129-165). İstanbul: İletişim.

Saigol, R. (2013). Militarizasyon, Ulus ve Toplumsal Cinsiyet: Şiddetli Çatışma Alanları Olarak Kadın Bedenleri (T. Güney, Çev.). A. G. Altınay (Der.), Vatan, Millet, Kadınlar (5. Baskı) içinde (s. 227-259). İstanbul: İletişim.

Walby, S. (2013). Kadın ve Ulus (M. A. Gevrek, Çev.). A. G. Altınay (Der.), Vatan, Millet, Kadınlar (5. Baskı) içinde (s. 35-63). İstanbul: İletişim.

Yalçın-Heckmann, L. ve van Gelder, P. (2013).  90’larda Türkiye’de Siyasal Söylemin Dönüşümü Çerçevesinde Kürt Kadınlarının İmajı: Bazı Eleştirel Değerlendirmeler (T. Bora, Çev.). A. G. Altınay (Der.), Vatan, Millet, Kadınlar (5. Baskı) içinde (s. 325-355). İstanbul: İletişim.

 

Yayınlanma Tarihi:24.1.2025

Leave a Reply