Deniz Ulusoy

Cinsellik bireyin cinsel arzuları ve duyguları ile bu arzu ve duygular nedeniyle içine girdiği etkinlik ve ilişkilerden oluşur. Cinselliğe özcü değil, toplumsal inşacı bir yerden yaklaşan feministler, cinselliğin erkekler ve kadınlar arasındaki eşitsiz iktidar ilişkilerince şekillendirildiğini, hangi edim ve organın cinsel olarak kabul edildiğinin bu iktidar ilişkileri tarafından belirlendiğini öne sürmektedir. Örneğin Koedt (1970), bu konudaki öncü makalesinde,[1] cinsel hazzın erkeklere göre tanımlanmasını eleştirir; vajinal orgazm miti, klitorisin bir haz organı olarak unutturulması, kadınların cinsel yönden bastırılması ile erkek egemenliği arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu öne sürer. Koedt, kadınları eril iktidarı sarsmak için klitoral orgazmla birlikte erkeklere ihtiyaç duymayacakları yeni cinsel teknikler keşfetmeye davet eder.

Cinselliğin, patriyarkal ilişkilerin inşasında ve sürdürülmesinde önemli bir rol oynadığı düşüncesi feministlerin üzerinde anlaştıkları bir nokta olmakla birlikte, diğer toplumsal yapıları ne kadar belirlediği ya da bu yapılar tarafından ne kadar belirlendiği konusunda fikir ayrılıkları vardır. Sorun sadece kadınların cinsel hayatlarının toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden nasıl etkilendiği değil, daha genel olarak, erkek egemen cinselliğin kadınları hayatın diğer alanlarında nasıl sınırlandırdığıdır (Richardson ve Robertson, 1993: 75). MacKinnon, “Marksizm için emek neyse, feminizm için de cinsellik odur: En çok bireyin kendisine ait olan şey bireyin elinden alınmıştır” sözüyle cinselliğin toplumsal yapıdaki belirleyici rolüne dikkat çekmektedir (1991: 5). Firestone ise cinselliğin tarihin temel diyalektiği olduğu görüşündedir. Firestone’a göre, Engels’in kadınla erkek arasındaki iş bölümümün çocuk yetiştirme sorunundan doğduğu ve insan üretiminin öteki üretim yollarından ayrı bir ekonomik sistem olduğu yolundaki tespitleri doğrudur (1993: 16). Buna karşılık, Engels’in kadının baskı altına alınmasının kökenlerini özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla ilişkilendirmesini ve cinsellik alanını sermaye-emek çelişkisine tabi kılmasını eleştirmekte, temelini ekonomiden değil, cinsellikten alan maddeci bir tarih anlayışının geliştirilmesini önermektedir (Firestone, 1993: 18). Yeni teknolojiler sayesinde kadınlar cinsel-doğurgan rollerinin boyunduruğundan kurtulma olanağına kavuşmuştur ama bu durum kendiliğinden gerçekleşmeyecektir; kadınların bedenlerinin kontrolünü almaları ve üreme araçlarını ele geçirmeleri gerekir (Firestone, 1993: 22). Maddeci feminist Hartmann’a göre ise kadınların ikincil konuma itilmesi tek eşli heteroseksüel aile içinde emeklerinin yanı sıra cinselliklerine de el konulmasıyla gerçekleşmiştir. Hartmann, kadınların cinselliğinin aile reisi olan erkeklerin çıkarına baskılanmasının patriyarkanın inşasındaki rolüne işaret eder: “Tek eşli heteroseksüel evlilik, erkeklerin bu her iki alanı [emek ve cinsellik] kontrol etmelerini sağlıyor görünen, göreceli olarak yeni ve etkili bir biçimdir” (1979). Rubin (2012), 1975 tarihli ünlü makalesinde akrabalık sistemi, kadın mübadelesi, ensest tabusunun ön koşulu olarak eşcinsellik yasağı gibi toplumsal cinsiyet sistemini oluşturan unsurların daha geniş çaplı politik ve ekonomik dönüşümlerin temelinde bulunduğunu ileri sürmektedir. Toplumsal katmanlaşma, servet birikimi, politik ittifaklar gibi ekonomik ve toplumsal dönüşümlerin cinsellikten, yani kadın cinselliğinin baskılanmasından ayrı düşünülemeyeceğini devletsiz toplumlardan elde edilen etnografik veriler temelinde gösterir.

Bireyin cinselliği (cinsel yönelim), biyolojik cinsiyeti ve toplumsal cinsiyeti arasında analitik bir ayrım söz konusudur (Stone, 2019:134,135). Kadınları cinsel olarak arzulamanın erkek ya da eril bir nitelik olduğu ya da erkekleri cinsel olarak arzulamanın dişi ya da dişil bir nitelik olduğu varsayımı feministler tarafından uzun süredir eleştirilmektedir. Leeds Revolutionary Feminists[2] gibi politik lezbiyen gruplar, zorunlu heteroseksüelliği kadınları erkekler karşısında daha uysal hale getirdiği için eril tahakkümün temeli olarak görmektedir, bu yüzden de politik lezbiyenizmin yani erkeklerle cinsel ilişkilere girmeyi reddetmenin erkek toplumu dönüştürmenin bir yolu olduğu düşünülür. Fransız materyalist geleneği içinden yazan Monique Wittig ise üreme ve heteroseksüel sekse imkân veren bazı biyolojik niteliklerin insanları cinsiyetli yaptığının düşünülmesi için toplumsal cinsiyetle ilgili belli varsayımların mevcut olması, yani kadınların rolünün erkeklerle üreme amaçlı seks yapmak ve çocuk büyütmek olduğunun varsayılması gerektiğini ileri sürer. Buna göre kadınların sömürülmesi üzerine kurulu bir sistem kadınların ve erkeklerin heteroseksüel olmalarına ihtiyaç duyar, evlilik ilişkileriyle bağlanan kadınlar kocaları için çalışır hale gelirler. Sömürü, sömürülenleri kadınlaştırır, kendilerini sömürecek bir kocaları olmayan lezbiyenler kadın değildir (Stone, 2019: 144, 145).

Cinselliğin aile içi-aile dışı olarak ayrılması ve ancak aile içinde erkek hazzına yönelik yaşanan cinselliğin makbul kabul edilmesiyle birlikte, tarihi eskiye dayanan, farklı dönemlerde ve farklı coğrafyalarda farklı anlamlar kazanan  seks işçiliğinin bu ayrımla birlikte marjinalleşmesi ve seks işçilerinin “iffetsiz” olarak damgalanmasından söz edebiliriz. Kadın cinselliğini denetleme mekanizmalarına örnek olarak; “iffetsiz” addedilen kadınların itibarsızlaştırılmaları,  bazı toplumlarda evlilik-dışı ilişki yaşamaları durumunda idama kadar varan cezalara çarptırılmaları, kadın genital mütilasyonu ile taciz, tecavüz gibi cinsel saldırı türleri veya bunların gerçekleşme tehdidi gösterilebilir. Amazon vadisi ve Yeni Gine dağlarında kadınların maruz kaldığı toplu tecavüzler, Avrupa’da geçmişte yaşanan cadı avları, bekaret kemeri uygulamaları, Fransa’da halen yürürlükten kalkmamış olan bekaret sertifikası[3] gibi uygulamalar kadın cinselliğini denetleme olgusunun farklı tarihsel ve kültürel görüngüleridir.

1980’lerde feminizm içinde pornografi/erotika, cinsel pratik/cinsel şiddet olarak sadomazoşizm, duygu/beden gibi ikilikler ekseninde bir ayrışma yaşanmıştır. Politik lezbiyenlerin bir bölümü her heteroseksüel birleşmeyi tecavüz olarak nitelendirmeleri, liberter feministler ise her tür hazzı, arzuyu, fanteziyi patriyarkanın cinsel iktidar pratikleriyle ilişkilerini sorgulamaksızın “özgürleştirici” saymaları gerekçeleriyle eleştirilmişlerdir (Ferguson, 1984). 1990’lardan itibaren Türkiye’de de “cinsel devrimin” kadınların yararına yaşanıp yaşanmadığı sorgulanmaya başlanmış, kadın özgürleşmesinin bütünselliğini parçalayan ve cinsel özgürleşmeyi tek ölçü haline getiren yaklaşımlar eleştirilmiştir (Savran, 1998).

Günümüzde ise kadınların haz arayışı, yeni-muhafazakar iktidarların aileyi konsolide eden sosyal politikaları, erkek şiddeti ve tüketim toplumunun hazcılığı kıskacındadır.[4] Bir yandan dijital kapitalizm pornografi yoluyla kadın ve çocuk cinselliğinin metalaşmasını yoğunlaştırırken, öte yandan üremeyi amaçlamayan tüm cinsel pratikler muhafazakarlar tarafından marjinalize edilmektedir. Neoliberal sosyal politika rejimi ve doğumu teşvik eden nüfus politikaları heteroseksüel çekirdek ailenin kurumsal zeminine, yani kadın cinselliğinin sınırlandırılmasına ve emeğinin sömürüsüne dayanır, öte yandan söz konusu politikalarla mevcut sömürü ilişkileri pekiştirilmek istenmektedir.

 

Kaynaklar

Ferguson, A. (1984). The Debate between Radical and Libertarian Feminists. Signs, 10 (1), 106-112.

Firestone, S. (1993). Cinselliğin Diyalektiği (Y. Salman, Çev). İstanbul: Payel Yayıncılık.

Hartmann, H. (2006). Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği (G. Aygen, Çev.). İstanbul: Agora Kitaplığı.

MacKinnon, C. (1992). Towards a Feminist Theory of the State. Cambridge: Harvard University.

Richardson, D. ve Robertson, V. (Der.). (1993). Introducing Women’s Studies. London: MacMillan Press.

Rubin, G. (2012). Kadın Ticareti: Cinsiyetin “Ekonomi Politiği” Üzerine Notlar. R. Reiter (Der.), Kadın Antropolojisi (B. Abiral, Çev.) içinde (s. 171-231). Ankara: Dipnot Yayınevi.

Savran, G. (1998). Cinsel devrim kime yaradı, kime yarayabilirdi? Pazartesi, 32, 18-19.

Stone, A. (2019). Feminist Felsefeye Giriş (Y. Cingöz ve B. Tanrısever, Çev.). İstanbul: Otonom Yayıncılık.

 

[1] http://www.amargidergi.com/yeni/?p=762 (Erişim tarihi: 27.12.2020).   Ayrıca bkz. Hite, S.(1984), Hite Raporu, İstanbul: Cep Yayınları.

[2] http://www.sosyalistfeministkolektif.org/feminist-politika/duesman-sevmek-heteroseksueel-feminizm-ile-politik-lezbiyenlik-aras-ndaki-tart-sma/ (Erişim tarihi: 27.12.2020).

[3] https://www.lemonde.fr/idees/article/2020/12/22/certificat-de-virginite-comment-accepter-cet-obscurantisme-en-france-au-xxie-siecle_6064179_3232.html. (Erişim tarihi: 27.12.2020).

[4] Feminist Politika (2011). Dosya: Cinsel Özgürlük, Haz(cılık) ve Pornografi, 11.

 

 

Yayınlanma Tarihi: 18.06.2021

 

Leave a Reply