Dilek Işık

Osmanlı İmparatorluğu’nda kadın hareketinin en temel ve etkin atılımları, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında gerçekleşmişti. Kadınlar eğitim, iş hayatı, siyasi haklar ve günlük hayatlarında iyileşmelerin sağlanması için mücadele ediyor, kadın modernleşmesini eski anlayışlardan kurtulmanın bir yolu olarak görüyorlardı. Çoğunlukla İstanbul çevresinde yaşayan feministler, bu amaç doğrultusunda çeşitli kadın cemiyetleri kuruyor, kadın dergileri çıkarıyorlardı.

Osmanlı’da kadın hareketi, yalnızca Türk ve Müslüman kadınların yürüttüğü faal bir mücadele değildi. Gayrimüslim kadınlar da kendi aralarında aynı gayreti sürdürüyor, bu amaçla cemiyetler ve yayın organları kuruyorlardı. Ermeni kadın hareketi de bu gruplardan bir tanesiydi.

Osmanlı’daki Ermeni kadın hareketi, Ermeni kadınlarının statülerini iyileştirmeyi amaçlıyordu. Zabel Yesayan, Sırpuhi Düsap, Hayganuş Mark ve Zabel Asadur gibi aktivistlerin önceledikleri unsur kadınların eğitimiydi. Dolayısıyla bu kadınlar, aktif rol oynadıkları cemaat ve vakıf işleriyle kadınların eğitim almalarının önünü açmak için çabaladılar. Bunun yanı sıra, Gitar ve Dzağig[1] gibi kendilerine ait yayın organları açarak, kadınların seslerini duyurmalarını sağladılar. Ermeni kadın hareketi içerisinde en önemli yayın organlarından biri de, özellikle 1915 sonrası yayın hayatına başlaması sebebiyle bir nevi meşale görevi taşıyan Hay Gin dergisiydi.

Hayganuş Mark’ın yayın yönetmenliğini yürüttüğü Hay Gin, Ermeni Kadınlar Birliği’nin[2] yayın organı olarak 1919 yılında yayımlanmaya başlar. 1933 yılına kadar varlığını sürdüren derginin yayınlanma sıklığı iki haftada birdi. Hay Gin, kadın hakları, eğitim, sosyal adalet gibi konularda çeşitli içeriklerle doluydu. Dergide kadınların toplumsal statüsü, eşit hakları, çalışma koşulları, eğitim ve sağlık hakları gibi pek çok konuya yer veriliyordu. Ancak derginin yayın politikasında bir o kadar etkili olan diğer unsursa, yayınlandığı süre zarfındaki politik gelişmelerdi. Hay Gin, Osmanlı İmparatorluğu’nun son demleri, işgal altındaki dönem ve yeni Cumhuriyet’in kuruluş serüvenine yakından tanıklık etmiş bir dergiydi. Özellikle Lozan Görüşmeleri’yle beraber Ermeni Kadınlar Birliği’nin tüm üyelerinin de dahil olduğu bir toplu göçün yaşanmasının ardından (Ekmekçioğlu, 2021:43) Mark, çocuğu gibi gördüğü dergisinin akıbeti için 1922-23 öncesindeki politik çizgisini terk etmeliydi. O yıllar, Büyük Felaket sonrası nüfusları epey azalan Ermeniler için panikleticiydi. Onlar da Rumlar gibi gidecekler miydi, yoksa kalacaklar mıydı, belirsizdi. Hay Gin bu koşullar altında, Lozan Anlaşması’nın imzalanmasını takiben üç sayısını çıkar(a)madı. Yeni ulus inşasında Kemalizm’in yükselişiyle, daha yumuşak bir izlek çizmek zorunlu kılınmış olsa dahi Hay Gin yoluna devam edecekti. Mark, 1 Ocak 1924’te çıkardığı sayıda kararlığını “Ermeni kadınlarının ahlaki, entelektüel ve bedensel olarak iyiliğine adanmış idealist bir kurum olarak, hayat yolumuza hangi koşulları çıkarırsa çıkarsın, her zaman var olmaya çalışmak bizim görevimizdir” (Ekmekçioğlu: 2021: 143) diyerek ortaya koydu.

Ekmekçioğlu’nun da değindiği gibi (2021: 102), Ermenilik, Mark’ın feminist siyasetinin ve hayatının değişmez bir parçasıydı. Bu sebeple bir yandan da Ermeni dilini, edebiyatını, kurallarını ve dinini vurgulayan içeriklere yer veriliyordu. Ermeniliğe dair unsurları, yeni bir ulus – millet inşasına adım atmış yeni Türkiye’de korumak ekstra çaba gerektiriyor, Mark bu görevi modern kadına empoze ediyordu. Tıpkı anadili gibi, fakat daha da mecazi bir seviyede, dini kadınlaştırıyor, böylece Ermeniliğin korunmasında hem gerçek anneliği hem de annelik imajını idealize ediyordu (2021: 158).Bu anlamda Ermeni kadınlarına atfedilen görev diğer uluslardaki “kutsal annelik” imajıyla benzeşiyordu. Ancak kadınların ana dillerini ve diğer ulus değerlerinin taşıyıcılığını yapma görevi Ermeniler için daha hayati bir anlam taşıyordu. Bu durum Ermeni feministleri, özellikle 1915 sonrasının İstanbul’unda geleneksellik ve modernite arasında gidip gelmeye zorluyordu. Kadınların özgür seçimler yapmasından yana olan feministler, Büyük Felaket’in ardından bu seçimlerin aynı zamanda “doğru” olabilmesini de arzuluyordu. Buradaki “doğru” seçimden kasıt, ulusun devamlılığını getirecek Ermeni çocukların yetişmesi için Ermeni erkeklerle hayatlarını birleştirmeleriydi. Mark’ın “Gürbüz Çocuk Yarışması” fikriyle Ermeni çocuklarının bir gün gürbüz çocuklar olacağı anlatısını ortaya koyması, tüm bunları okuyucularına aşılama uğraşlarından yalnızca biriydi. Ancak bu mesajların devamlılığı için yeni rejime yönelik hayranlığı ifade etmek elzemdi. Bundan dolayı Mark, Ekmekçioğlu’nun da ifade ettiği gibi Mustafa Kemal’e “kayıtsız şartsız” bağlılığını vurgulamaya başladı ve Temmuz 1927’de Hay Gin kapağında Mustafa Kemal’e yer verildi (2021: 174). Ayrıca, Mark, Türk kadınlarının 1930’daki belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını elde etmesinin ardından Mustafa Kemal’i tebrik etmiş, bu gelişmeden duyduğu memnuniyeti dile getirmişti.

Yine de bu girişimler, Hay Gin’in yeni ulus-devlet inşasında ayakta kalabilmesine yetmedi. Hay Gin, 1933 yılında devlet eliyle kapatıldı. Gerekçe olaraksa Cumhuriyet öncesi kaleme alınan “Türk karşıtı” ifadeler öne sürülüyordu. Mark’ın iddiasına göre onu ve dergisini “jurnalleyen” isim Suren Şamlıyan’dı. Hay Gin, 1923’ten itibaren milli ilkelere karşı herhangi bir yargılayıcı ya da olumsuz ifade kullanmamış, bu ilkelerin doğrultusundan çıkmamıştı. Ancak tüm bunlar, “Hay Gin’in, fiilen, Ermeni kadın aktivizmini bitirmek için Türk yetkililerle iş birliği yapan Ermeni bir erkeğin kurbanı olmasına” (Ekmekçioğlu, 2021: 230) karşı yeterli olmamıştı. Hay Gin’in sonunu getiren bu işbirliği, mesele patriyarkal düzen ve imtiyazlar olunca aynı ulusa mensup olmanın bir anlam ifade etmediğini ortaya koyan bir detaydı.

Tüm bu gelişmelerin ışığında, Mark’ın Hay Gin’ini “yalnızca bir kadın dergisi” olarak tanımlamak doğru olmaz. Hay Gin’in asıl amacı, Ermeni cemaatinin kadın hareketine ilgisini perçinleyen bir dergi olmaktı. Bu bağlamda kadınlar adına dönemlerinin epey ilerisinde, modern hak taleplerinde bulunuyorlardı. Aynı zamanda değişen politik koşullar ve zor şartlara uyumlanmak gibi bir zorunlulukları da vardı. Bunun yanında ulusunu yüceltmek için de çaba sarf etmiş, modern Ermeni kadınını ulusunun, dilinin ve dininin koruyucusu konumuna yükseltmeye uğraşmışlardı. Ermeni kadınlarının mevcut politik şartlarda, devlet desteğinin imkânsızlaştığı bir ortamda bu geleneksel imajı sürdürmeye çalışmalarına şaşmamalıydı. Onlar için kadın haklarının yanı sıra ulusun devamlılığı da kritikti. Zaten bir yandan da Mark’ın bu gayretlerini güvenli bir ortamda sürdüremediği aşikardı. Savunduğu ve yaymayı görev atfettiği ilkeleri dile getirmenin, iktidarın dikkatini çekmeyecek yollarını bulmalıydı. Dolayısıyla Hay Gin, 1919-1933 yılları boyunca Ermeni kadın hareketi konusunda bilgi sahibi olmanın yanında, dönemin politik arka planını irdelemek için de geniş ve zengin içerikli bir pencere sunuyor bize.

 

Kaynakça

 Ekmekçioğlu, L. ve Bilal, M. (Der.) (2006). Bir Adalet Feryadı: Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar. İstanbul: Aras Yayıncılık.

Ekmekçioğlu, L. (2021). Bir Milleti Diriltmek: 1919-1933 Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Türkiye’de Ermeniliğin Yenide

 

[1] Daha fazla bilgi için bkz. Ekmekçioğlu ve Bilal, 2006.

[2] 1908’de İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesiyle oluşan özgürlükçü ortamda, Ermeni feminist kadınlar tarafından İstanbul ve Anadolu’daki Ermeni kadınlarının refah seviyelerini artırmak amacıyla kurulan bir kadın birliğidir.

Hay Gin, Ermenice bilen her okur için şu linkten ulaşabilir bir dergi:

https://tert.nla.am/mamul/Hayguine/Table.html

 

Yayınlanma Tarihi:07.07.2023

Leave a Reply