Melda Yaman

Yaklaşık bir yıldır içinde olduğumuz pandemi koşulları kadınların hane içindeki, Tithi Bhattacharya’nın[1] sözleriyle “yaşamı üreten” emek etkinliklerinin, yaşamın, toplumun ve kapitalist sistemin devindirici gücü olduğunu açık bir biçimde oraya koyuyor. Zira kadınlar hane içindeki karşılıksız emekleriyle insanı, bir tür varlığı, toplumsal bir insan olarak, üretici güç olarak üretmekle kalmıyor, toplumu da yeniden üretmiş oluyorlar.

Toplumsal yeniden üretim (TYÜ) üç boyutlu emek sürecini içeriyor: a) türün biyolojik yeniden üretimi -üreme; b) emek gücünün yeniden üretimi ve c) tedarik ve bakım ihtiyaçlarının yeniden üretimi. Kadınların karşılıksız emeği, TYÜ’nün tüm boyutlarını kuşatıyor. Kadınlar ilkin biyolojilerinden gelen özellikleriyle insan yavrusunu üretirler, böylece insan türünün devamlılığını sağladıkları gibi, yarının emekçilerini de üretmiş olurlar. İkincisi, kocalarının / sevgililerinin, aynı hanede yaşadıkları diğer erkeklerin zinde ve sağlıklı bir biçimde işe gitmesinin koşullarını hazırlayarak -erkek- emek gücünü her gün yeniden üretirler. Üçüncüsü çocuklara, yaşlılara, hastalara ve engellilere bakarlar. Kadınların bu emek süreci ücretli işten farklıdır; ücretsizdir, kapitalist anlamda değer yaratmaz, meta üretmez.

TYÜ, toplumsal üretimi sadece -sermaye koşullarında- meta üretiminden ibaret görmek yerine, kadınların hane içindeki bu emek etkinliklerini de içerecek biçimde genişletmeye olanak verir. Bu yaklaşımı savunan sosyalist feminist ve Marksist feminist araştırmacılar, kadınların hane içindeki emek sürecini “yeniden üretim” olarak kavramsallaştırarak, hem toplumun hem de emek gücünün –böylece hem de kapitalist sistemin- yeniden üretimiyle ilişkilendirirler. Böylece bir yandan kadınların hane içindeki karşılıksız emeğini (görünmeyen emek) –artı- değer yaratan ücretli emekle, öbür yandan insanın üretimini ve yeniden üretimini metaların üretimi ile eş düzeyde değerli kılıp incelemenin yolunu açarlar.

TYÜ yaklaşımı hem yöntemsel olarak tarihsel–maddeci Marksist bir yönteme dayanma iddiasındadır hem de Marx’ın emek gücünün yeniden üretiminin analizinde temellenir. Marx kapitalist toplumda emek gücünün meta karakteri kazandığını ama diğer metalardan farklı özellikler sergilediğini gösterir. Emek gücü –artı- değerin yegâne kaynağıdır; bu nedenle sermayenin başlıca koşuludur. Gelgelelim bütünüyle kapitalist koşullarda üretilemeyen yegâne metadır da. Marx (2011) Kapital’de, kapitalist, emek gücünün yeniden üretimini işçinin kendini ve neslini devam ettirme içgüdüsüne bırakabilir, diye yazmıştır. Yani, emek gücünün yeniden üretimini, -erkek- emek gücü sahibinin doğasına terk etmiştir. Bu nedenle Marx’ın teorisi emek gücünün, dolayısıyla toplumun bir bütün olarak yeniden üretimini kuşatmadığı gibi, kadınların yeniden üretim sürecindeki ücretsiz emek etkinliğini de dikkate almaz.

TYÜ yaklaşımını geliştiren feministler Marx’ın yeniden üretim teorisinden hareket ederler. Bu yaklaşımın sistemik bütünlüğünü Lise Vogel geliştirmiştir. Vogel 1983’te (2015) yayımlanan çalışmasında kadın emeğini yeniden üretim bağlamında Marksist kavramlarla analiz etmiş; tıpkı sınıf çatışmasının toplumsal üretim ilişkileriyle yapılanması gibi cinsel baskının da TYÜ ilişkileriyle kurulduğunu savunmuştur. Burada kritik olan emek gücünün üretimi ile yeniden üretiminin, kapitalizmin yeniden üretiminin temel koşulu olmasıdır. Pek çok sosyalist / Marksist feminist araştırmacı Vogel’i izleyerek TYÜ yaklaşımını geliştirmiş, emek gücünün yeniden üretiminden insanın üretimine, oradan da toplumun bir bütün olarak yeniden üretimine doğru ilerlemişlerdir.

Bununla birlikte analizlerini hane içiyle sınırlamamış, emek gücünün ve yaşamın toplumsal olarak yeniden üretimine katkıda bulunan diğer toplumsal ilişkileri, kurumları ve koşulları da analize dâhil etmişlerdir: bakım kurumları, eğitim ve sağlık sistemi, emeklik sistemi gibi. Giderek TYÜ çerçevesini para ve maliye politikalarına, piyasa ilişkilerine, göçmenlere genişletmişlerdir. Böylece ev içi emek, ücretli/ücretsiz bakım emeği, göçmen emeği, sosyal politikalar TYÜ yaklaşımının temel konuları halini almış; ev içi emek tartışması sınıf ilişkileri eksenine taşındığı gibi, etnik kökene dayalı eşitsizliklerle de ilişkilendirilmiştir. Buna karşılık bu çalışmaların çoğunda ev işinin basitleştirildiği; önemini yitirdiği; bıktırıcı, tekdüze ve erkeklere konfor sağlayan veçhelerinin giderek görünmez hale geldiği söylenebilir.

TYÜ yaklaşımını sahiplenen feministlerin nihai hedefi, kadınların ezilmesinin kaynağını da, bağlamını da kapitalizm koşullarıyla açıklamaktır. Bu hedefe ilerlerken başlıca dayanakları, cinsiyetçi işbölümünün burjuva toplumunda aldığı biçimdir. Ücretli iş esas olarak erkek işi iken TYÜ emeğinin kadınlara yüklendiği, sermayenin metalaştırma eğiliminin insanların ücretli işe bağımlılığını güçlendirdiği, bu eğilimlerin kadınları yaşamlarını sürdürmek için erkeklerin ücretine, böylece de erkeklere bağımlı kıldığı doğrudur. Ancak, kadınları erkeklere bağımlı kılan tek başına bu “ücret /bağımlılık sarmalı” değildir; bu bağımlılık sarmalını da yaratan kapitalizmi önceleyen erkek egemen toplumsal ilişkilerdir.

TYÜ’nün ve TYÜ dolayımıyla kadınların ezilmesinin teorik çerçevesinin inşasında bir diğer önemli uğrak, TYÜ etkinliklerinin kapitalist karakterde olduğunun iddia edilmesidir. Bu inşa için ilk adım, TYÜ’nün kapitalist üretimin başlıca koşulu olmasıdır. TYÜ yaklaşımını savunan feministler buradan hareketle TYÜ’yü kapitalizme bağlayacak çeşitli dolayımları/ilişkileri incelerler. Örneğin, Cinthia Arruzza (2016) kapitalizmin ve krizlerin TYÜ kavramı yardımıyla açıklanabileceğini ileri sürerken, Sue Ferguson (2016) TYÜ’yü sınıf, ırk ve toplumsal cinsiyet sarmalında analiz eder; Meg Luxton (2017) ise TYÜ kavramının içeriğini genişleterek sınıf mücadelesinin içeriğini de genişletir. Bu çabalar onları TYÜ’nün bütünüyle kapitalist rasyoneller tarafından belirlendiğini savunan bir kavrayışa yönelterek şu us yürütmesine bir adım daha yaklaştırır: TYÜ kapitalizmin zorunlu bir bileşenidir, hatta kapitalizme tabidir; TYÜ emeğinden kadınları sorumlu olmasının nedeni kapitalizmdir; dolayısıyla kadınların ezilmesi kapitalizmin bir ürünüdür.

Bu us yürütmesi iki temel soruna kapı aralar: Birincisi tüm TYÜ emek süreçleri kapitalist karakter taşımaz; bilhassa kadınların hane içindeki TYÜ emeği kapitalist karakterde değildir, kapitalizmi aşan bir toplumsal ilişkiler evrenine işaret eder. İkincisi ve daha da önemlisi, bu işleri kadınların yapıyor olması, kapitalizmin zorunlu bir koşulu değildir. TYÜ emeğinden neden kadınların sorumlu tutulduğunu açıklayabilmek için, kadınlarla erkekler arasındaki eşitsiz ilişkilere, yani ataerkiye başvurmak gerekir (bkz. Yaman, 2020; Acar Savran, 2020[2]).

Gelgelelim TYÜ feministleri, bu işlerin sadece kapitalist üretim için taşıdığı kritik işleve odaklanma eğilimindedir; “tarih dışı” yahut “ideolojik” buldukları ataerkil sisteme karşı, kadınların ezilmesini kapitalizmle açıklayacak birleşik bir teori oluşturmak amacındadırlar.

Hâlbuki ataerkil sistemle kapitalist üretim ilişkilerinin etkileşiminden yola çıkan alternatif bir “bütüncül” yaklaşımla, kadınların hane içi emeğinin hem sermaye için işlevi hem de erkeklere sağladığı hizmetler genişletilmiş bir toplum teorisinin parçası haline gelecektir. Üstelik kadınların ezilmesinin sınıf sömürüsü ile etkileşim halinde ama ondan bağımsız bir biçimde açıklanmasının maddi temeli de güçlendirilmiş olacaktır.

Sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin meta ilişkilerine çekildiği neoliberal koşullar, bir yandan kadınların hane içindeki bakım yükünü ağırlaştırırken, öbür yandan hanelerin yeniden üretimini güçleştiriyor. Ekonomik krize eşlik eden pandemi koşullarınınsa her iki eğilimi de katmerlendirdiğini görüyoruz. Yukarıdaki gibi bir TYÜ çerçevesi, gerek neoliberal dönemde gerekse pandemide hem kapitalist toplumsal ilişkilerin hem de ataerkil ilişkilerin yeniden üretildikleri toplumsal biçimleri ve ilişkileri ortaya çıkarmaya yardımcı olabilir. Bu sömürü/baskı sistemlerine karşı mücadelenin örgütleneceği yeni olanakları açabilir.

 

Kaynaklar

Arruzza, C. (2016). Functionalist, Determinist, Reductionist: Social Reproduction Feminism and its Critics. Science & Society, 80 (1), 9–30.

Ferguson, S. (1999). Building on the Strengths of the Socialist Feminist Tradition. New Politics, 7 (2), 1-15.

Luxton, M. (2017). The Production of Life Itself: Gender, Social Reproduction and International Political Economy. A. Roberts ve J. Elias (Der.), Handbook of International Political Economy of Gender içinde (s. 39-49). Cheltenham: Edward Elgar Publishing.

Marx, K. (2011) [1867]. Kapital Cilt: I (M. Selik ve N. Satlıgan, Çev.). İstanbul: Yordam Yayınları.

Vogel, L. (2015) [1983]. Marksizm ve Kadınların Ezilmişliği: Birleştirici Bir Kurama Doğru (Ç. Çıdamlı, Çev.). İstanbul: Nota Bene Yayınları.

Yaman, M. (2020). Toplumsal Yeniden Üretim: Birleşik Bir ‘Feminist’ Teori? Praksis, 53,  9-39.

 

[1] Tithi Bhattacharya, “Social Reproduction and the Pandemic”, Dissent, 02.04.2020, https://tinyurl.com/y77vl5oy.

[2] Gülnur Acar Savran, “Bakım/toplumsal yeniden üretim krizi ve ötesi”,

 

 

Yayınlanma Tarihi: 30.08.2021

 

Leave a Reply