Funda Ekin

Emzirme kadınlık deneyimi, beden politikaları, toplumsal cinsiyet ilişkileri ve biyolojik doğurganlık ile birlikte anlam kazanan annelik deneyiminin merkezinde yer alan temel konulardan biri. Emzirme özellikle modern annelik ideolojisinin gelişmesiyle birlikte çocuk beslenmesinin “en güzel, en kolay” yolu, hatta “kutsal bir yükümlülük” olarak görülmüştür. İlkçağlarda anne sütü, yeni doğan bir bebek için en önemli besin kaynağı kabul edilirken bilinen en eski tıbbi kayıtlardan olan Ebers Papirüsü’nde yeni doğan beslenmesinde tüketilecek besinin anne sütü olduğu ve çocuğun üç yaşına dek anne sütü alması gerektiği ifadelerine rastlanmıştır.

Tarih boyunca bebeğin emzirilerek beslenmesi en doğal yöntemdi. Anne sütü alamayan bebeğin mevcut ihtiyaçları için Babiller, Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılar sütanneleri kullanıyorlardı. Hatta kadim yasalarda, örneğin Hammurabi Kanunları’nda, sütanneliğin sözleşmelerle düzenlendiğine dair tarihi kanıtlar da mevcuttur. Sanayi Devrimi ile birlikte 1800’lü yıllarda kadınlar ücretli çalışma hayatında aktif olarak yer almaya başlamış, çocuklarından gün içinde saatler boyunca ayrı kalmışlardır. Bu durum emzirmeyi zorlaştırmış, yapay beslenmeye başvurulmasına ve emzirme oranlarında büyük düşüşlere neden olmuştur. 19. yüzyıldan sonra ise ilk bebek mamaları geliştirilmeye başlanmıştır. O zamandan bugüne bebek maması ve biberon kullanımı oldukça yaygındır (Badinter, 2011).

Bebeğin beslenmesi amacıyla yapılan emzirme faaliyetinin tarihinde kuşkusuz ki bakılabilecek pek çok mitolojik efsane, kutsallık inancı, çağın ihtiyacı ve gelişmelere göre değişimler mevcuttur. Yine kuşkusuz ki tıpkı annelik tartışmalarında olduğu gibi kadının statüsünü ve toplumsal hayattaki rolünü belirleyen yargılayıcı, cinsiyetçi yaklaşımlar da emzirme hakkındaki düşünceleri, inançları ve emzirme pratiklerini etkiler. Yani emzirme sadece bebek beslenmesiyle değil; kadın bedeni, gündelik hayat ilişkileri, kadın cinselliği, çalışma yaşamı, kutsal inanışlar ve bakım emeğinin sürdürülmesine dair pek çok konuyla ve konumlandırmayla ilgilidir.

Bu nedenle emzirme pek çok kadınlık ve annelik miti ile bağlantılı düşünülür. Örneğin “iyi bir annenin çocuğun ihtiyaçlarını doğal olarak her şeyin önüne geçirmesi, çocuğun ihtiyaçlarını doğanın belirlediği gibi emzirerek gerçekleştirmesi gerekir”. “Tüm memeliler bebeklerini emzirerek besler, bu da emzirmenin saflığını gösterir.” “Emzirme ahlaki açıdan da iyilik ve doğruluk ile ilişkilidir.” “Emzirme bebeği hastalıklardan korur.”  “Anne emzirme ile doğum kilolarından kurtulur ve bebekle arasında bağ kurulur.”  “Emzirme ekonomik açıdan da mama almaktan daha ucuzdur.” Bu yaygın düşünce listesi uzatılabilir. Üstelik bu listedeki kabullere doğal doğum, ekolojik beslenme, doğal annelik gibi başlıklarla yaratılmış bir anne-bebek sektörü de müttefiklik eder. Buradaki mesele, bu kabullerin ne kadar haklı veya doğru olduğu ve bu doğruluğun ölçütleri değildir.  Mesele bu değerlendirmelerin annelik rollerine ilişkin belirli yargılar oluşturacak çerçevelere ve tavsiyelere dönüşmeleri ve kadınlar üzerinde baskı biçimlerine yol açmalarıdır.

Biberonun daha ağırlıkla kullanılabildiği günlerden emzirmenin faydalarına, bebek dostu hastanelere gelen süreç o kadar da kendiliğinden ilermiş de değil. Badinter (2011) bu alanda faaliyet yürüten dernek ve lobilerin sadece anne sütü verilmesini desteklemekten öte, gündelik hayatta annelik rolüne dair cinsiyetçi inanışlarının olduğunu ve tavsiyeleriyle biberona, mamalara, kreşlere ve annelerin çalışma hayatına karşı mücadele verdiklerini söyler.

Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde 1956 yılında kurulan La Leche League adlı dernek, anne sütü konusunda savaş veren ve kısa sürede Avrupa’da da yayılan bir oluşumdur.  Dernek İncil’deki on emire benzer biçimde “on beslenme emri” başlığıyla “kutsal” tavsiyeler ve kurallar yayınlayarak propaganda yapmıştır. Buna göre anneler iki yıl kesintisiz emzirmeli, üç yıl bebeklerine sadece kendileri bakmalıdır. Bu propaganda sonucu anne sütü konusunda emzirmeyi hastanelerde ve kurumlarda protokolleştirmeyi ve yaygınlaştırmayı başarmıştır. Bu yaklaşımlarda bebeğin sadece anneye ait bir mesele ve sorumluluk olduğu varsayılır. Ayrıca bu cephede yer almayan anneler kaçınılmaz olarak suçluluk duyar; emzirmeyen, emziremeyen veya emzirmek istemeyen anneler kınanır.

Yasal olarak büyük mücadelelerle kazanılan ve iş yasalarına giren ebeveyn izinleri daha çok emzirme izni olarak kullanılmakta. Babalık izinleri kullanımlarına bakıldığında ise toplumsal cinsiyet eşitliğinin bakım emeği açısından sağlanamadığını söyleyebiliriz. Bu eşitsizlikte ilk altı aydaki emzirme ve annelik rolleri beklentilerinin ve bağlanma teorilerinin yarattığı etki de yadsınamaz. Anneler, bu tezler ve kabullerin yaygınlığı, tıbbi ve ahlaki olarak “iyi olma” sorumluluğuyla evlerde bebeklerine sağlıklı bağlanırken(!), babalar da iç rahatlığıyla kamusal alanda var olabilmektedir.

İşe geri dönmenin, tek başına anne sütü ile besleme ve toplam emzirme süresi açısından bir engel olduğu bilinmektedir. Yasal düzenlemeler, çalışan annelerin bebeklerini emzirebilmeleri açısından çok önemlidir.  Türkiye’de 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 74. Maddesine göre; “Kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını işçi kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır. Bu izin anne yasal doğum iznini bitirdikten sonra başlar, çocuk bir yaşını doldurduğunda sona erer. İşveren süt izninin kullanılmasını reddedemez, anne de bu hakkından vazgeçemez. Emziren annelerin doğumu izleyen altı ay içinde gece çalışması yasaktır, ayrıca günde 7,5 saatten fazla çalışmaya zorlanamazlar. Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 kadın çalışanı olan işyerlerinde, emziren çalışanların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre uzaklıkta bir emzirme odasının kurulması zorunludur”.[1]

Emzirmenin kamusal alanda gerçekleştirilen bir pratik olması, ayrı bir tartışma ve mücadele konusudur.  Burada ikiyüzlü bir yaklaşım vardır.   Meme bir yandan ideal ve kutsal annelikle özdeşleştirilir, kutsal bir besleme aracı olarak görülür. Diğer yandan kamusal alanda emziren bir kadınla karşılaşıldığında meme, bu kez cinsel bir obje olarak görülerek ahlakçı tepkiler yükselir. Bu noktada 2016 yılında Arjantin’de başlayan ve tüm dünyaya yayılan emzirme eylemleri ilham verici ve güçlendiricidir.

2016 yılında Buenos Aires’e yakın, banliyösü sayılabilecek San Isidro kentinde Costanza Santos adlı 22 yaşında bir kadının 8 aylık bebeğini emzirmek için parktaki bir banka oturmasıyla birlikte polislerin kamuya açık bir yer olan parkta bebeğini emziremeyeceğini söylemesi, kadın itiraz edince onu tutuklamakla tehdit etmesi ve polisler hakkındaki şikayetinin işleme alınmaması üzerine; 23 Temmuz 2016 günü Arjantin’in pek çok kentinde kadınlar meydanlara çıkıp emzirme eylemi yaptılar. Konunun sosyal medyaya yansıması sonrası özellikle feminist grupların çağrısıyla yüzlerce kadın birçok ülke ve kentte bebeklerini alıp emzirme eylemi yaptılar.[2]

Emzirmenin toplumsal tarihi feminist mücadeleyle kazanılan haklarla örülse de günümüzde, özellikle sağ popülist, neoliberal rejimlerin yükselişiyle giderek haklardan daha çok görevlerin ve sorumlulukların öne çıktığını söyleyebiliriz. Sonuç olarak emzirme, yüzyıllardır sağlık, bebek beslenmesi, kadın bedeni, cinsellik gibi pek çok konuyla bağlantılı bir kadınlık deneyimidir. Her kadın için bir zorunlu, tek ve mükemmel annelik biçimi olmadığı gibi, emzirme de kadın bedenine yüklenen anlamlar ve toplumsal cinsiyet rollerine dair yargılarından ayrı olarak ele alınması gereken; süresi, şekli, yeri, bakımından kadınların özgürlüklerinden, isteklerinden ve haklarından bağımsız değerlendirilemeyecek bir deneyim olarak düşünülmelidir.

 

Kaynakça

Badinter, E. (2011.) Kadınlık mı? Annelik mi? (A. Ekmekçi, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.

 

 [1] 4857 Sayılı İş Kanunu için bkz: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4857.pdf (Erişim Tarihi: 22.12.2020)

[2] https://www.evrensel.net/haber/286440/emzirme-eylemleri-uzerine (Erişim Tarihi: 22.12.2020)

 

 

Yayınlanma Tarihi: 31.05.2021

 

Leave a Reply