Sağlık alanı, modern iktidarların varlıklarını sürdürmek için kullandığı en önemli alanlardan biridir. Beden politikalarıyla denetim altında tutma, en çok kadın bedeni üzerinden işlemiş, kadınlar sürecin hem nesnesi hem öznesi olmuştur. Bu açıdan tarihte yüzyıllarca sağlığın ve toplumsallaşmanın öznesi olmuş kadınların sağlık alanından nasıl dışlandığı ve nesneleştirildiği önemli bir soru olarak ortaya çıkmaktadır. Bir diğer temel soru ise şudur: Sağlık bir kadın etkinliği/eyleyişi ve kadınlar arasında bir karşılıklı ilişki biçimiyken, nasıl olmuş da bugün profesyoneller ve “bağımlı kılınan” toplum arasında alınır-satılır bir metaya dönüşmüştür? Bu sorular bizi kadın şifacıların izini sürmeye, cadı avlarına kadar götürmekte, aynı zamanda kadınların hem kendi sağlıklarına hem de toplum sağlığına dair müdahalelerini, yani bugünkü tanımlamasıyla kadın sağlık hareketlerini anlamamızı sağlamaktadır.
Tarihin farklı dönemlerinde farklı coğrafyalarda kadınların sağlık alanında pratikleri ortaya çıkmışsa da, bunların özellikle 1900’lerin ikinci yarısından itibaren Kuzey Amerika’da yoğunlaşmasıyla ilk olarak Amerikalı kadınlar “kadın sağlık hareketi” tanımlamasını dile getirmiştir. Dolayısıyla bu yazıda, farklı dönemlerde yaşanmış kadın sağlık pratiklerine değinilmiş, ancak bunları “hareket” olarak tanımlayan Amerika’daki feminist hareketin eylemsellikleri daha geniş yer tutmuştur.
Tarihe bakıldığında, kadınların sağlık alanına en önemli katkılarının başında şifacılık gelmektedir. Sağlığın iktidarın bir aracı haline gelmesinde tarihteki en önemli dönüm noktalarından biri de şifacı kadınlara karşı yürütülen cadı avları olmuştur. İlksel birikim sürecinde Avrupa’da kilise tarafından, kendisine karşı gelen heretik hareketlerle baş etmek için kurulan engizisyon mahkemelerinde ilk öldürülenler bu hareketlerden insanlarken, daha sonraki 300 yıl boyunca öldürülenler ise sadece kadınlar olmuştur (Federici, 2011). Zamanla kilisenin iktidarına “erkek doktorlar” ortak olmuş ve modern tıbbın oluşumuna giden yolda şifacı kadınları şeytanlaştırma işini üstlenmiştir. Katlettikleri kadınların ortak özellikleri şifalı bitkileri tanımaları ve sağlık işleriyle ilgilenmeleriydi. Daha da önemlisi; doğumla ilgilenmeleri, kürtaj, düşük ve doğum kontrol yöntemlerini bilmeleri ve uygulamalarıydı. Engizisyon mahkemelerinde kimin cadı olduğuna karar veren “erkek doktorlar” kadınlara nasıl işkence yapılacağına da karar vermiştir; çünkü işkencede amaç sadece cezalandırmak değil, aynı zamanda bu kadınların bilgilerine el koymaktı (Ehrenreich ve English, 2023).
Jeanne Achterberg (2009) Woman As Healer (Kadın Şifacılar) isimli kitabında kadınların şifacılık eyleyişini şöyle tariflemiştir:
“Kadınlar sağlığı bir kimsenin bir başkasına yaptığı bir şey olarak değil, karşılıklı ilişkiye dayalı bir süreç olarak görürler. Bu ilişki aracılığıyla kurulan bağ her iki taraf için de yaşam veren ve yaşamı zenginleştiren bir şeydir. Bedeni aklı ve ruhu insanın ayrılmaz doğası olarak görür ve sağlığın bu üçlü doğanın her bir öğesini etkilediğine inanırlar. Bu kadınlar bütünlüğü arayan diğerlerine eşlik etmeyi, yardım etmeyi, öğretmeyi ve özen göstermeyi seçmiştir.”
Yukarıdaki kısa alıntı bile, aslında şifacılık bağlamında aktarılan kadın sağlık hareketinin hiyerarşi karşıtı, bütünlüklü, toplumsallaşmayı önceleyen ilkelerini özetler gibidir.
Amerika’daki süreç Avrupa’daki cadı avları kadar kanlı ilerlememiştir; kadınlar sağlık alanında ve tıp okullarında yer alabilirken 1848’de Amerikan Tıp Derneği’nin kurulması, erkek doktorların sahneye çıkması ve 1910 Fleksner raporu[1] ile süreç değişmiştir (Ehrenreich ve English, 2023). Fakat bu dönemde Amerika’da özgün bir durum oluşmuştur: 1800’lü yılların ortalarına doğru başlayan “Halk Sağlığı Hareketi”, kentlere yoğun göçle yükselen işçi sınıfı hareketi ve birinci dalga feminist hareketin yükselen oy hakkı mücadelesinin de etkisiyle kadın hareketinin işçi sınıfı hareketiyle birlikte eyleme geçtiği alanlardan biri de sağlık olmuştur. Sufrajet hareketinden kadın hemşireler, öncelikle yoksul işçi ailelerinin barınma ve beslenme koşullarını düzeltmek için bu ailelerin yaşadığı kalabalık yerleşkelerde ikamet etmeye başlamıştır. Bu bağlamda, 1893 yılında 3 kadın hemşire -Lilian Wald, Lavinia Dock, Mary Brewster- Henry Street Yerleşkesi’ni kurmuştur. Sözü geçen kadınlar, hastalıkların ve ölümlerin sebebini eşitsizlik, çalışma koşulları, kentleşme, çocuk işçiliği gibi sosyal olgularla ilişkilendirmiş ve tüm bunlarla topyekûn mücadele etmek için koruyucu sağlığı ön plana almıştır (Smith, 2002).
Amerika’da birinci dalga feminist hareketin öncü aktivistlerinden de olan Lavinia Dock, bu yerleşkeleri aynı zamanda uygulamalı hemşirelik okullarına dönüştürmüştür. Daha sonra Amerikan Hemşireler Derneği’nin kurucuları arasında yer alarak çok sayıda farmakoloji kitabı yazmış, hemşirelik tarihi seminerleri vermiş ve uluslararası hemşirelik dergisinin editörlüğünü yürütmüştür (Bradford Burnam, 1998). Tüm bu katkılarıyla Dock, hemşireliğin özgünlüğü ve özerkliğini vurgulayan bir yaklaşım geliştirmesine rağmen modern tıp ve iktidar, hemşireliğin kurucusu olarak Avrupa’da farklı bir hemşirelik ekolü yaratan Florance Nightingale’i öne çıkarmıştır. Nightingale, birlikte Kırım Savaşı’na (1854) gittiği hemşire grubuna doktor izin vermedikçe bir şey yapmamalarını emretmiş bir isimdir. Hastaya bir anne özverisiyle yaklaşılmasını, doktora mutlak itaat edilmesini önermiştir. Beyaz, orta sınıf kadınlardan oluşan bu hemşire grubu, toplumda Viktoryen kadın imajının yaratılması için çalışmıştır (Smith, 2002). Böylece modern hemşirelik, “evdeki melek”[2] modeline yaklaştırılmıştır.
1900’lerin ikinci yarısında Amerika’da ikinci dalga feminist hareketin gelişimiyle birlikte kadınların sağlık alanına özgün müdahaleleri başlamıştır. Kadınlar, 1960’larda dönemin önemli örgütlenme yollarından biri olan bilinç yükseltme toplantılarında, üzerlerindeki toplumsal baskının yanında sağlıkta aşırı tıbbileştirmeyi, özellikle de tıp, sağlık ve beden ilişkisini tartışmıştır. Kendileri de kadın sağlık mücadelesi aktivisti olan Barbara Seaman ve Laura Eldridge’in derlediği Voices of the Women’s Health Movement (Kadın Sağlık Hareketinden Sesler) kitabı, tıbbın cinsiyetçi yapısını ve sistemin kadın bedenini nesneleştirme politikalarını tartışan çok sayıda makalenin yanında kadınların bedenlerini özgürleştirme mücadelelerinden örnekleri de içerir.
Mayıs 1969’da Boston’da kurulmuş bir kadın kolektifi olan Bread and Roses Collective (Ekmek ve Güller Örgütü), “kadınlar ve bedenleri” başlıklı bir atölye çalışması sonrasında Kadın Sağlığı Kitap Kolektifi’ni kurmuş ve Women and Their Bodies (Kadınlar ve Bedenleri) isimli kitabı yayınlamıştır. Daha sonra adı Our Bodies, Ourselves (Bedenlerimiz, Biz) olarak değiştirilen bu kitap yarattığı etkiyle “kadınları yeniden üretim araçlarına el koymaya kışkırttığı için Kapital’den sonra yayınlanan en devrimci kitap” olarak tanımlanmıştır (Seaman, Eldridge, 2014).
1969’da Barbara Seaman, The Doctor’s Case Against the Bill (Hapa Karşı Doktorlar) kitabıyla, doğum kontrol hapları olan oral kontraseptiflerin (OKS) güvenilirliğini sorgulayan çok sayıda kanıt sunarak ilaç endüstrisine ve profesyonel tıbba meydan okumuştur. Kadınların eylemliliği sonrasında dönemin senatosunda hapa ilişkin oturumlar düzenlenmek zorunda kalınmıştır. Kadınlar bu hapları, kadın sağlığındaki problemlerden oluşan buzdağının bir parçası olarak değerlendirirken bu problemlerin erkeklerin egemen modern tıp bağlamında çözülebileceğinden şüphe duymuştur. Ancak şu vurgulanmalıdır ki, kadınların temel talepleri hapların yasaklanması değildi; kadınların, doktorların istedikleri gibi müdahale edebilecekleri nesneler olmadıklarını haykırmaktı. Senato oturumlarından sonra OKS’ler, kadınların mücadelesiyle prospektüsü basılan ilk ilaçlar olmuştur (Seaman, Eldridge, 2014).
1970’lerde ikinci dalga feminist hareketin öncülüğünde gelişen kadın sağlık hareketini, birinci dalgadan ayıran temel nokta, modern tıp ile iktidar ilişkisini çözümleyip yorumlamalarıydı. Bir önceki kuşak gebelik önleyicileri bilimsel bir zafer olarak görüp meseleyi doktorların eline bırakırken, kadın sağlığı hareketi tıp-ilaç hegemonyasını reddetti. Bu eylemliliklerin bir “hareket” olarak tanımlanması da ikinci dalga feminist hareketin bu tartışmalarını ve yöntemlerini ele alan süreci yazmalarıyla başladı (Ruzek, 1978). Bu kitaplardan biri de Sandra Morgen’ın Into Our Own Hands: The Women’s Health Movement in the United States, 1969–1990 (Kendi Ellerimizle: Amerika Birleşik Devletleri’nde Kadın Sağlığı Hareketi, 1969-1990) başlıklı çalışmasıdır. Bu kitabın özellikle dönemin aktivist kadınlarının kendi gelişim süreçlerini anlattıkları “A Good Story (Güzel Bir Hikâye)” başlıklı bölümünde; feminist bir praksis olarak işleyen kadın sağlık kliniklerinde nasıl bir yöntem izledikleri, iş bölümünü nasıl yaptıkları ve hiyerarşiye karşı nasıl önlem aldıkları aktarılmaktadır (Morgen, 2002). Bu hikâye aynı zamanda tüm kadın sağlık hareketinin tarihsel ilkelerinin de yazıya dökülmesidir.
Kadınların yüzyıllarca süren şifacılık geleneğiyle başlayıp günümüzde hâlâ devam eden bedenlerine sahip çıkma mücadelelerinde kadın sağlık hareketinin temel ilkelerinin kadınlarca kuşaktan kuşağa aktarıldığına tanık oluyoruz. Dahası burada aktarılamayan birçok farklı eylemlilikle birlikte kadın sağlık hareketi tarihi; kadın sağlık hareketi ve kadın özgürlük mücadelesinin iç içe geçtiğini göstermesi bakımından çarpıcıdır. Kadınların bir araya gelerek bedenlerinin denetimini tekrar ele almak için oluşturdukları girişimler olarak yürüttükleri sağlık hareketleri, yaşamlarında ve modern tıp gibi iktidar yapılarına karşı nasıl bir dönüştürücü güç olduklarını ortaya koyuyor.
KAYNAKÇA
Achterberg, J. (2009). Kadın Şifacılar (B. Altınok, Çev). İstanbul: Everest Yayınları.
Bradford Burnam, M. A. (1998). Lavinia Lloyd Dock: An Activist in Nursing and Social Reform. The Ohio State University Doctoral Dissertations.
Ehrenreich, B., English, D. (2023). Cadılar, Ebeler ve Hemşireler: Kadın Şifacıların Tarihi (G. İleri, Çev.). İstanbul: Pinhan Yayıncılık.
Federici, S. (2011). Caliban ve Cadı: Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim (Ö. Karakaş, Çev.). İstanbul: Otonom Yayınları.
Mies, M., Shiva, V. (2018). Ekofeminizm (İ. U. Kelso, Çev.). İstanbul: Sinek Sekiz Yayınevi.
Morgen, S. (2002). Into Our Own Hands: The Women’s Health Movement in the United States, 1969–1990. New Brunswick, New Jersey, London: Rutgers University Press.
Ruzek, S.B. (1978). The Women’s Health Movement: Feminist Alternatives to Medical Control. USA: Praeger Publishers.
Seaman, B., Eldridge, L. (2014). Kadın Sağlığı Hareketinden Sesler: 1.Cilt (Kolektif, Çev.). İstanbul: Ayizi Yayınları.
Smith, S.M. (2002). Nursing As Social Responsibility: Implications for Democracy From the Life Perspective of Lavinia Lloyd Dock (1858-1956). Louisiana State University Doctoral Dissertations.
[1] Abraham Flexner’in Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da bulunan 162 tıp fakültesini incelemesi ile oluşturulan ve tıp eğitiminde standardizasyonu başlatan rapor.
[2] “Evdeki melek (Angel in the House)”, İngiltere’de Kraliçe Victoria döneminin Viktoryen kadın imajı için kullanılan genel bir tabirdir.
Yayınlanma Tarihi: 03.03.2025