Fatoş Hacıvelioğlu

8 Mart 1857’de, New Yorklu 40.000 kadın dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları ve eşit işe eşit ücret talepleriyle başlattıkları grev esnasında çıkan yangında 129 işçinin can vermesiyle birlikte, 8 Mart kadınlar için bir mücadele günü haline geldi. 1908’de, yine New Yorklu tekstil işçisi 15 bin kadın oy hakkı, çalışma saatlerinin azaltılması, çocuk işçiliğinin yasaklanması gibi taleplerle “Ekmek ve Gül” sloganı ile yürüdüler. 1910 yılında, Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nden Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg ölen kadın işçiler anısına mart ayının bir gününün Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını önerdiler. Oybirliğiyle kabul edilen bu öneride aynı zamanda kadınların siyasal ve sendikal hakları da gündeme getirilmişti. Kadınlar Günü ilk kez 1911’de Sosyalist Enternasyonalin çağrısı ile milyonlarca kadının bir araya geldiği mitinglerle Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de kutlandı.

1921 yılında ise Enternasyonal Kadın Sekreterliği 8 Mart’ı “Enternasyonel Kadınlar Günü” olarak ilan etti. 1970’lere kadar 8 Mart sosyalist örgütler, sınıf hareketleri ve kitle sendikaları tarafından “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü” olarak adlandırıldı ve kutlandı.

70’lerin başından itibaren kadın hakları mücadelesinin, kadın kurtuluşu hareketinin ve İkinci Dalga Feminizmin etkisiyle 8 Mart, özellikle Avrupa’da yeniden gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın Birleşmiş Milletler Kadın Hakları ve Barış günü olarak kutlanması kararı aldı.

Türkiye’de 8 Mart, ilk defa Komünist Fırka tarafından 1921 yılında kutlandı. Uzun bir aradan sonra 1975 yılında TKP geleneğinden gelen kadınların oluşturduğu İlerici Kadınlar Derneği, kreş ve eşit işe eşit ücret talepleri ile “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü” olarak 8 Mart’ı kutladılar. Bu kutlamalarda kreş hakkı gibi kadınları daha yakından ilgilendiren kimi talepler dillendirilse de erkek egemen sistemin bütüncül bir sorgulanması yapılmıyordu.

8 Mart 1984’te kendini feminist olarak tanımlayan Kadın Çevresi Yayınevi açıldığını duyurarak 8 Mart’ı kutladı. 1986’da ise İstanbul’da feministlerin kamuya açık ilk 8 Mart etkinliği, Ali Poyrazoğlu tiyatrosunda gerçekleştirildi. Aynı yıl feministler, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”nin hayata geçirilmesi için imza toplayarak toplanan imzaları da 8 Mart’ta TBMM’ye teslim ettiler

Özellikle feministlerin bağımsız kutlamalar yapmaya başladığı 80’lerin ortasından itibaren Türkiye’de 8 Mart’ın “kadınlar günü mü emekçi kadınlar günü mü” olduğuna dair tartışmalar devam etti. 90’lı yılların sonu itibari ile bu tartışma 8 Mart mitinglerinin temel ayrışma noktası olarak görülmeye başlandı. Feminist hareket, sosyalist kadın hareketi ve Kürt kadın hareketi arasındaki ayrımlarda önemli bir yeri olan bu tartışma, oldukça sönümlense de kimi çevrelerde halen devam etmektedir.

1987’de Ankara’da feministler “Annenizi seviyor, karınızı dövüyor musunuz?” diyerek ilk kez sokak eylemi gerçekleştirdiler. 1988 yılının 8 Mart’ında ise İstanbul’da Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası’nda bir araya gelen kadınlar “Geçici Modern Kadın Müzesi”ni sergilediler.[1] 12 Eylül sonrası ilk izinli yürüyüş, 8 Mart 1989’da feministlerin çağrısıyla farklı örgütlenmelerden ve bağımsız 1500 kadar kadının katılımıyla İstanbul’da yapıldı. Yürüyüşte “Yeter Söz Kadınların” ve “8 Mart Kadınlar Dayanışmaya” pankartları taşındı. 90’lardan sonra Türkiye’de 8 Mart, sosyalistlerin ve feministlerin ayrı kutladıkları bir güne dönüştü. 8 Mart 1997 yılında Pazartesi Dergisi’nin çağrısıyla ve “Artık Örgütlü” adıyla İstanbul’da bir miting gerçekleştirildi. Mitinge feministlerin yanı sıra kadın örgütlerinden, sendikalardan, siyasi partilerden, demokratik kitle örgütlerinden ve Kürt Kadın Hareketi’nden kadınlar katıldı. Türkiye’de platform açıklama metninin Türkçe ve Kürtçe olarak okunması da, ilk kez bu mitingde gerçekleşti ve tertip komitesinden kadınlar bu nedenle yargılandılar. 8 Mart 1987’de Türkiye’deki feministler yeni bir bakışla eylem birliğine gittiler ve 1990’lı yıllara kadar feministler birçok alanda bağımsız kadın örgütlenmesi mücadelesini yürüttüler. 2003 yılında İstanbul’da 8 Mart akşamı Irak’ın işgaline karşı ses çıkarmak için, savaşı çıkartan ve destekleyen liderlere işaret ederek “Hepsi erkek tesadüf mü?” pankartıyla yapılan ilk Feminist Gece Yürüyüşü gerçekleşti. Bir süre sonra kadın hareketi içinde bağımsız feminist hattın güçlenmesiyle birlikte 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü[2] giderek daha çok kadının katıldığı, patriyarkaya karşı feminist sözün söylendiği, feministlerin örgütlediği simgesel bir eyleme dönüştü. Bugün 8 Mart, tüm kadınları sınıfsal, etnik, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve politik bakış açısı farklılıklarıyla birlikte ve kimi zaman bu farklılıklara rağmen feminist politikaya çağıran bir gündür. Çünkü “kadınlar” kendi içinde çeşitli farklılıklar barındıran bir toplumsal grup olsa da sadece kadın oldukları için ezilir, baskı görür, dışlanır, ayrımcılığa uğrar ve sömürülürler. Biz kadınlar etnik ve inanç farklılıklarının yanı sıra çocuklu veya çocuksuz, evli veya bekâr, lezbiyen veya heteroseksüel, cis-kadın veya trans kadın olmak, ev dışında ücretli veya ev içinde karşılıksız çalışmak gibi pek çok farklılığa sahibiz. Fakat bizi bir toplumsal grup olarak bir araya getiren şey, hepimizin patriyarkal iktidar biçimlerinin ezileni olmamız. Bu ortaklığı “patriyarkal bağlar”ı anlayarak, yani kendi ezilme biçimlerimiz ile başka kadınların ezilme biçimleri arasında kurulan bağları görerek ve patriyarkaya karşı mücadelede aramızda köprüler kurarak sağlayabiliriz. İşte feminist politika, kadın dayanışması ile kadınların ortak ihtiyaçlarını ve ortak çıkarlarını vurgulamak, kadınların öfkelerini ortak bir isyan ve direnişe dönüştürmek için tüm kadınları 8 Mart’a çağırır. Başka deyişle tüm kadınların günü olan 8 Mart, kadınları birlikte hareket etmeye ve kadınların sözünü ortaklaştırıp hep birlikte haykırmaya çağırır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Süfrajetlerden devrimci ve sendikacı kadınlara ve oradan feministlere uzanan koca bir kadın tarihine dayanır. Dolaysıyla 8 Mart yüzyıllardır kadınlar tarafından patriyarkaya karşı yürütülen mücadele tarihinde simgesel bir öneme sahiptir.

Her türden hak ve özgürlük taleplerin bastırıldığı bugünkü Türkiye’de on binlerce kadının 8 Martlarda sokakları doldurması hepimiz için umutlu ve direncimizi tazeleyen bir durum.[3] Diyebiliriz ki kadınlar/feministler AKP’nin otoriter yönetimi altında etkin bir bariyer olmayı, sesini, sözünü haykırabilmeyi sürdürebilen neredeyse tek hareket. Kadınlar artık 8 Martlarda herhangi bir parti dernek veya siyasi oluşumun bayrağı altında olmaksızın, kendi talepleri ve sözleri ile Türkiye’nin her yerinde 8 Mart yürüyüşlerinde yer alıyorlar. Kadınlar bu bir araya gelme iradesini her alanda maruz kalınan patriyarkal politikalar sonucu var olma ve hayatta kalma mücadelesi haline dönüşmüş durumda.

 

[1] https://www.catlakzemin.com/10-mayis-1987-ankarada-ilk-feminist-sokak-eylemi-annenizi-seviyor-karinizi-dovuyor-musunuz/

[2] https://t24.com.tr/yazarlar/cemre-baytok/neydi-bu-feminist-gece-yuruyusu, 25857.

[3] https://www.catlakzemin.com/8-marti-yasaklayamadilar-taksimden-karakoye-cosku-seli/

 

 

Yayınlanma Tarihi: 08.03.2021