Dilan Mızrak

“Kadın cinayeti” tanımlaması, kadınların sırf kadın oldukları için öldürüldüğü durumları adlandırmak için kullanılmaktadır. Çeşitli çalışmalar İngilizce femicide, İspanyolca feminicide olarak ifade edilen kavramın ilk kez 1801 gibi görece erken bir tarihte, Corry tarafından, “bir kadının öldürülmesi” anlamında kullanılmış olduğunu, 1848’de ise İngiliz hukukunda tanınmış olduğunu aktarmaktadır (Russell, 2008: 27).

Kavramın, 1980’li ve 1990’lı yıllarda sosyal bilimciler tarafından incelenmesine kadar biyolojik cinsiyet vurgusuyla kullanıldığını söylemek mümkündür. Toplumsal cinsiyeti karşılayacak bir içeriğe kavuşması ise feminist akademisyenlerin kadına karşı şiddet konusunda derinleşen çalışmalarıyla mümkün olmuştur (Gazioğlu, 2013: 92). Bu kavramlaştırma önemlidir, zira kadınların öldürüldüğü gerçeğini gözler önüne sermekle kalmayıp, politik mücadeleyi harekete geçirmekte, kadınlara karşı zalimane eylemlerin karşısında kamuoyu oluşturmayı sağlamaktadır (Pinelo, 2015: 34).

Caputi ve Russell (1990: 34-35), kadın cinayetlerinin, “kadından nefret etme, küçümseme, tiksinme ya da kadına sahip olma duygusu” gibi nedenlerle erkekler tarafından işlenen cinayetler olduğunu ifade etmektedir. Namusa veya tutkuya dayandırılan cinayetler, lezbiyenlere yönelik homofobik cinayetler, azınlık veya sömürge halklara mensup kadınların öldürülmesi, ensest ilişki içerisinde ya da tecavüz sonucu kadının ölmesi kadın cinayetlerine örnektir (Russell, 2008: 29). Dolayısıyla şiddeti normalleştirmeye yarayan, politik sorunu örten “tutku cinayeti” veya “namus cinayeti” gibi kullanımlar yerine, bu saiklerle işlendiği iddia edilse bile, her birinin temelini cinsiyetçilik oluşturduğu için kullanılması gereken kavram “kadın cinayeti”dir (Kav, 2020: 63). Farklı coğrafyalarda yürütülen çalışmalar bunlara ek olarak mirastan pay vermeme, ailenin rızası dışında evlilik yapma, aile üyesi olmayan bir erkekle iletişim kurma, çeyiz götürmeme, erkek olarak doğmama gibi olayların da cinayet sebepleri arasında sıralandığını gözlemlemiştir.[1] Ayrıca amacı öldürmek olmayan ancak kadınlara yönelik fiziksel, ekonomik, sosyal ya da psikolojik şiddet içeren eylemler sonucu gerçekleşen ölümler de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Örneğin, çok küçük yaşta evlendirilen çocukların zorla cinsel ilişki sırasında hayatını kaybetmesi, anne olmanın kadının tercihine bırakılmadığı yerlerde kötü kürtaj koşullarında yaşanan ölümler, zorunlu kürtaj, kadın sünneti gibi uygulamalar neticesinde ya da kadınların mecbur bırakıldığı genital ameliyatlar, kadın bedeni üzerinde yapılan deneyler sonucu gerçekleşen ölümler, bazı bölgelerdeki ihmal, hastalık, kıtlık gibi nedenlerle üstü örtülü kadın ölümleri de kadın cinayetleridir (Russell, 2008: 28-29). Ayrıca kadın cinayeti olarak belgelenemeyen şüpheli ölümler, taciz, tecavüz, istismar ve her tür şiddet sonucu yaşanan intiharlar kadın cinayetlerinin kapsamını genişletmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü, kadın cinayetleri kavramlaştırmasında katil ile maktulün içinde bulunduğu ilişkinin bağlamına dayanmaktadır. Bu bağlam, aile (örneğin baba-kız, karı-koca, ağabey-kardeş) gibi mikro bir ilişki ağı olabileceği gibi, patriarkal sistemin yarattığı çok daha geniş bir ağ da olabilir.[2] Buna göre, kadının yakını olan biri tarafından öldürülmesinde (intimate femicide) “yakın”, mevcut ya da önceki yasal ya da imam nikâhlı eş ya da erkek arkadaştan baba, amca, ağabey gibi akrabalık bağı olanlara kadar geniş bir ölçekte düşünülmelidir. Kadının yakını olmayan birileri tarafından öldürülmesinde (nonintimate femicide) ise özellikle kadınları hedef alan seri cinayetler, seks işçilerini hedef alan cinayetler ya da ataerkil toplumsal yapılanmanın sebep olduğu varsayılan kültürel pratikler sonucu gerçekleşen cinayetler ifade edilmektedir (Gazioğlu, 2013: 94).

Faillerin kimler olduğu, cinayetin gerçekleştiği koşullar, sebepleri, olaylar örgüsü, cinayette kullanılan araç, yargılama sürecinin nasıl yürüdüğü gibi faktörler tanımlamada kimi farklılıklar yaratsa da (Kav, 2020: 61), konuyla ilgili çalışma yürütenlerin fikir birliğine vardığı noktalar olduğunu söylemek mümkündür. Bunların en önemlisi; cinayetlerin, kadına yönelik şiddetin bir uzantısı olduğu, diğer bir ifadeyle münferit değil, sistematik olduğudur. Ayrıca kadın cinayetlerinin temel nedeni, kadın-erkek eşitliğinin reddi ve toplumsal örgütlenmenin cinsiyetler arası tahakküm ve sömürü ilişkileri üzerine kurulmasına dayanan cinsiyetçi ideolojidir. Cinayetler, bu ideolojiyi benimsemiş kişi ve kurumların politik tercihi, açık ya da örtülü cinsiyetçi tutumuyla gerçekleştiği içindir ki, kadın cinayetleri aynı zamanda politiktir.[3]

Kadın cinayetlerinin en önemli özelliklerinden biri de önlenebilir olmasıdır. İngiltere’de yapılan bir çalışmada, yüzlerce kadın cinayetini inceleyen kriminologlar, neredeyse tüm cinayetlerin gerçekleşene kadar belli evrelerden geçtiğini saptamıştır. Kadını sürekli takip etmekten, öldürme hazırlığı yapmaya, plânlamaya ve öldürmeye kadar uzanan bu zincirin farkına varılması, devletin bu zincirin kırılmasında görevini yerine getirmesi ve kadınların mücadeleye devam etmesi kadın cinayetlerini önlemede büyük önem taşımaktadır (Kav, 2020:  139-140).

Türkiye’de 2008-2019 yılları arasında, bilinebildiği kadarıyla, en az 3185 kadın, erkek şiddetiyle hayatını kaybetmiş, 2020 yılının ilk dört ayında ise 98 kadın cinayeti raporlanmıştır.[4]

Kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet ile mücadele konusunda Türkiye’nin iç hukukunda kabul edilmiş güçlü bir uluslararası mevzuat[5] söz konusu olmasına rağmen, bu uluslararası sözleşme ve kararların uygulanmasına karşı bir direnç gösterilmektedir. Özellikle taraf devletlere mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin alınması yükümlülüğü getiren İstanbul Sözleşmesi aleyhine “toplum ve aile yapımıza, örf-adetlerimize aykırı olduğu”[6]iddiasıyla yürütülen tartışmalar, sözleşmenin, kadın cinayetlerini önleme, önlenemeyen cinayetleri etkin kovuşturma ve cezasız bırakmama rolünü yerine getirmesini engellemektedir.

Kadını erkek şiddetine karşı koruyan ve kadın cinayetlerini azaltma konusunda etkili olması muhtemel 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da gerektiği gibi uygulanmamaktadır. Emniyette başlayıp, savcılıkta ve mahkeme karşısında devam eden cinsiyetçi tutum nedeniyle koruma taleplerinin ciddiye alınmaması, ısrarlı takip suçunun cezasız bırakılması, korunma kararı ihlalinin cezasının ertelenmesi ya da para cezasına çevrilmesi “kadınların ceplerinde koruma kararıyla öldürülmesi” sonucunu doğurmaktadır.[7] Benzer bir durum Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından da söz konusudur. Cinayetlerde üst sınırdan ceza mümkünken erkeklere “haksız tahrik”, “iyi hal”, “pişmanlık” nedeniyle cezada indirim uygulanması, “akıl sağlığının yerinde olmadığı iddiası” ile gereken cezanın uygulanmaması ya da infazın ertelenmesi ve hükümlülerin bırakılması, erkeklerin kadınları “öldürülebilir” görmesine ve kadın cinayetlerinin sürmesine sebep olmaktadır.

 

KAYNAKÇA

Caputi, J. ve Russell, D. E. H. (1990). Femicide: Speaking the Unspeakable. Violence Against Women, 1(2), 34-37.

Gazioğlu, E. (2013). Kadın Cinayetleri: Kavramsallaştırma ve Sorunlu Yaklaşımlar. Sosyal Politika Çalışmaları,  7(30), 89-100.

Kav, G. (2020). Yaşasın Kadınlar. İstanbul: Doğan Kitap.

Pinelo, A. J. (2015). A Theoretical Approach To The Concept Of Femicide/Feminicide, Netherlands: Universiteit Utrecht, The Netherlands Media and Cultural Studies Department.

Russel, D. E. H. (2008). Femicide: Politicizing the Killing of Females. Strengthening Understanding of Femicide, Using Researchto Galvanize Action and Accountability içinde (s.26-31). Washington DC: PATH, MRC, WHO, IGWG.

 

[1] Bkz. WHO (2012), “Femicide”, Understanding and Addressing Violence Against Women, World Health Organisation, 2,3.

https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/77421/WHO_RHR_12.38_eng.pdf;jsessionid=F396AF68E09EBDE2F73651DFD85987EF?sequence=1, Erişim Tarihi: 28.04.2020.

Vienna Declaration on Femicide (2013), Symposium on Femicide, U.N. Office in Vienna, 26 November 2012, Femicide A Global Issue That Demands Action, Academic Council on the United Nations System (ACUNS) Vienna Liaison Office. https://www.unodc.org/documents/commissions/CCPCJ/CCPCJ_Sessions/CCPCJ_22/_E-CN15-2013-NGO1/E-CN15-2013-NGO1_E.pdf , Erişim Tarihi: 03.05.2020, 4-7.

[2] WHO, 2.

[3] Bkz. Filmmor (2016), Kadın Cinayetleri Önlenebilir, Filmmor Kadın Kooperatifi, 138, 139.

[4]http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/kategori/veriler, Erişim Tarihi: 04.05.2020.

[5] Örneğin, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılmış ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW), CEDAW Komitesinin Kadına Yönelik Şiddete İlişkin 19 No’lu Tavsiye Kararı ve kadına yönelik şiddeti işkence kabul eden CEDAW’ın 35 No’lu kararı da kabul edilen metinlerdir.

[6]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/istanbul-sozlesmesi-nedir-kadin-orgutleri-sozesmenin-uygulanmasi-icin-neden-israrli-karsi-cikanlar-ne-diyor-1737663, Erişim Tarihi: 01.05.2020.

[7] Filmmor, 97-101.

 

 

Yayınlanma Tarihi: 08.02.2021