Ayten Alkan

1970’lere gelene değin genel olarak mekân çalışmalarına, özel olarak coğrafya disiplinine mutlakçı bir mekân kavramsallaştırması hâkimdir: Mekânın yansız, nötr, insan pratiğinden, toplumsal süreçlerden bağımsız, apolitik ve teknik bir çözümleme / araştırma nesnesi olarak ele alındığı bir kavramsallaştırmadır bu. Cinsiyet(ler)in açıklanmasında biyolojik indirgemeciliğin süregittiği dönem boyunca mekânsal farklılaşmalar da doğalmışçasına ele alınmış ve tıpkı “kadın sorunu”ndan bahsedildiği gibi “mekânsal sorunlar”dan bahsedilmiştir. Böylesi bir zeminde herhangi bir toplumsal eşitsizlik ya da iktidar analizine yer olmamıştır.

Coğrafya disiplini içinde, kadının konumuna dikkat çeken ilk makale 1973 yılında Pat Burnett tarafından yayınlanır. Burnett, mekân ile toplumsallık ve iktidar arasında bağ kuran çalışmalar açısından oldukça erken bir tarihte, patriyarka da dahil olmak üzere belli toplumsal yapıların ve parametrelerin eşitsiz mekânsal sonuçlarına dikkat çeker. Bununla birlikte, 1980’lere gelene değin bir feminist coğrafya akımından bahsetmek olanaklı değildir. Coğrafya disiplini, feminizmin ve feminist teorinin meselelerine ilgisizdir (Rose, 1993: 3).

Feminist coğrafya; toplumsal cinsiyet ilişkileri, patriyarka, mekân ve yer arasındaki karşılıklı belirlenim ilişkilerine odaklanır. Feminist coğrafya, hiç değilse ilk yıllarda, başka disiplinlerdeki feminist çalışmalarla geliştirilmiş bir kavram setini kullanıp sentezler: Feminist iktisatçıların geliştirdiği “çalışma” kavramı, “üretim / yeniden üretim” tartışmaları, feminist siyasetbilimci ve tarihçilerin “özel alan / kamusal alan” eksenli “karşıtlıkların görünür kılınması” tartışmaları… gibi. Öbür yandan, coğrafya ile öteki disiplinlerdeki feminist çalışmalar arasında tek yönlü bir ilişki olduğunu düşünmek yanıltıcıdır. Aynı dönemde, özellikle feminist toplumbilimciler ve ekonomistler de “mekânsal ayrışma ve eşitsizlikler boyutu”nu ihmal edegeldiklerini farketmeye başlarlar. Böylece, türlü sosyal bilim alanlarındaki feminist çalışmaların bir bölümüne de mekân önemli bir bileşen olarak katılmaya başlar.

Özellikle Janis J. Monk ve Susan Hanson’ın 1982’de Professional Geographer’da yayınladıkları “On not excluding half of the human in human geography (İnsan coğrafyasından insanların yarısını dışlamamak üzerine)” başlıklı makaleleri, meselenin salt kadınlara dair bilgi birikimi oluşturmak olmadığının, tartışmaların coğrafya disiplininin bilgi yapısına ve yöntemine yöneleceğinin ilk habercisidir. Lisans düzeyinde okutulmak üzere alanla ilgili ilk metin de Kadın Coğrafyacılar Çalışma Grubu’nca[1] 1984’de İngiltere’de yayınlanır. Kitapta, feminizmin başlıca meselelerininin mekân ve coğrafyayla ilişkisi kurulur.

Başlangıçta, feminist coğrafya çalışmaların amacı açıktı: Kadınların yaşamlarını, deneyimlerini, davranışsal özelliklerini araştırmak. Birincil feminist eleştiri, kadınların mekâna ilişkin disiplinlerce içerilmemesiydi. Bu “yokluk” hali dolayısıyla ilk gereksinim elbette, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan kadınlar ve etkinlikleriyle ilgili bir bilgi / veri birikimi oluşturulmasıydı. Temel ilgi noktası, “bir sosyal grup olarak kadınlar”ın yaşamlarının erkeklerinkinden nasıl farklılaştığıydı. Bu ilgi ve gereksinim etrafında yapılan çalışmaların kimileri yerel düzeye odaklanırken, kimileri kadınların konumuyla ilgili uluslararası karşılaştırmalara yöneldi. Söz konusu çalışmaların başlıca üç ana izleği vardı (McDowell, 1993):

i) Kadınların konumundaki / statüsündeki mekânsal farklılaşmalar. Bu izlek etrafındaki temel iddia, mekânsal ölçek ne olursa olsun (ev, köy, kent, ülke, kıta, dünya) kadınların erkekler karşısında eşitsiz ve tâbi olduğuydu. Amaç, bu eşitsizlik ve tâbiyetin haritalarını çıkarmaktı.

ii) “Toplumsal cinsiyet ve yer”: Kadınlar ve kentsel çevre. Bu izlek çerçevesinde özel denen alanın “doğallığı” sorgulanırken, kent ekonomisi çözümlemelerinin küçük ölçeği dışlaması, ücretli işgücüne yoğunlaşması, bir bütün olarak şehirciliğin salt kamusal etkinliklerle ilgilenmesi de eleştirildi. Özel-kamusal arasındaki bölünme, özellikle Batı dünyasında kentsel toprak kullanımı formlarındaki etkisi çok belirgin olduğundan, feminist yaklaşımların da merkezi bir ilgisi oldu. Bu izleği takip eden çalışmalarla bir yandan fabrika temelli üretim sisteminin kuruluşuyla birlikte gündelik yaşamın, hanehalkı ve hane yaşamının nasıl yeniden örgütlendiği, göç ve endüstriyel kentleşmenin bu yeniden örgütlenme üzerindeki etkileri vb. gibi çok önemli sorular gündeme girdi, bir yandan da ekonomik yeniden yapılanmanın mekânsal yeniden yapılanma ve mekânsal ayrışmalar dikkate alınmaksızın anlaşılamayacağı gibi, her ikisinin toplumsal cinsiyet ilişkileri dikkate alınmaksızın anlaşılamayacağı da gösterildi.

iii) Patriyarkal iktidar: Kentsel toprak kullanımı ve yapı tasarımı. Bu izlek çerçevesinde de kamusal-özel bölünmesi, bunun eril-dişil alanların haritalanmasındaki merkeziliği, kadınların gündelik yaşamları bağlamında anlamları düğüm noktasıydı. Yapılı çevrenin kendisinin -tasarımıyla, yapılarıyla, toprak kullanımıyla- güçlü bir ataerkil mirası yansıttığı, bu mirasın en tipik biçimde 19. yüzyıl banliyöleşmesinde kendini gösterdiği söylendi. Yine aynı izlek etrafında bir dizi konuda çalışmalar yapıldı: Hane reisinin kadın olduğu (“erkeksiz”) hanehalklarının konut sorunu, konuta erişim ve kredi koşullarının “uygun aile ideolojisi”ne göre düzenlenmiş olması, kadınların kentte yaşadıkları korku ve bunun özgürlükleri üzerindeki etkisi, evin anlamı, çocuk bakım kolaylıklarının dağılımı ve farklı kadın grupları için erişilebilirliği, kadınların çevresel algıları ve yeğlemeleri, kadın kenttaşlığının kavramsal kuruluşu vb.

Özetlenmeye çalışılan “kadınların coğrafyaya yerleştirilmesi” çabalarıyla birlikte, giderek, sorunun salt ana-akım coğrafya disiplininde kadınlara dair bilginin yokluğu ya da azlığı olmadığı, salt hâkim araştırma konularından kaynaklanmadığı, meselenin basitçe bir “kadınları ekleme” meselesi olmadığının da ayırdına varıldı: Sorun, kuramsal ve analitik düzeydeydi. Böylece, kuramı gözden geçirmek ve yeniden tanımlamak gibi zorlu bir görev gündeme geldi.

Böylece, 1980’lerin ortalarından başlayarak, “mekânsal davranış örüntülerinde cinsiyet farklılıkları”nın analizinden “mekânsal ayrışmaların cinsiyetlendirilmiş oluşumlarına ve toplumsal inşasına” kayan bir ilgiyi, bir başka deyişle, mekânı, üzerinde toplumsal etkinliklerin gerçekleştiği yansız / nötr bir zemin olarak varsayan bir bakış açısından mekânın kendisinin yansız olmadığı kavrayışına kayan bir bakış açısını tespit etmek olanaklıdır. Bu bakış açısı, örneğin, “kadınlar şehir içinde erkeklere göre daha kesintili yolculuklar yaparlar, kentsel işgücüne katılım oranları düşüktür vb.” gibi ampirik saptamalarda bulunmanın ötesine geçip, kentsel ulaşımın, kentsel istihdam yapılarının vb. mekânsal organizasyonunun cinsiyet-yüklü sosyo-tarihsel içermelerine de dikkat çekmeyi beraberinde getirir.

Türkiye’de, coğrafya profesörü olan Nazmiye Özgüç, 1998’de yayınladığı Kadınların Coğrafyası’nda, yukarıda sözü edilen gelişmeleri tanıtıp temel tezleri üzerinde durur. Bununla birlikte, Özgüç’ün temel ilgisi, “kadınlar için” feminist coğrafya değil, coğrafyanın daha gelişkin bir disiplin durumuna gelmesi için “kadınlar coğrafyası”dır (bkz. Önsöz ve s.156). Nitekim, “feminist coğrafya”yı, beşeri coğrafyanın bir alt-dalı olarak niteler (s.29) ve “feminist-olmayan fakat cinsler arasında yanlı davranmayan bir beşeri coğrafyanın geliştirilmesi”ni asıl sorunu kılar (s.157). Türkiye’de feminizmin ve feminist kuramın başlıca tezlerini eleştirel mekânsal analizle buluşturan çalışmalar, ancak 2000’lerle birlikte ve daha ziyade sosyal bilimler, şehir planlama ve mimarlık alanlarından gelecektir.

 

Kaynaklar:

 

Burnett, P. (1973). Social Change, The Status of Women and Models of City Form and Development. Antipode, 5(3), 57-62.

McDowell, L. (1993). Space, Place and Gender Relations: Part I. Feminist Empricism and the Geography of Social Relations. Progress in Human Geography, 17(2), 157-79.

Monk, J. J. & Hanson, S. (1982). On not Excluding Half of the Human in Human Geography. Professional Geographer, 34(1), 11-23.

Özgüç, N. (1998). Kadınların Coğrafyası. İstanbul: Çantay.

Rose, G. (1993). Feminism and Geography: The Limits of Geographical Knowledge. UK: Blackwell, Polity Press.

Collective (1984). Geography and Gender: An Introduction to Feminist Geography. London: Women Geographers Study Group of Institution of British Geographers.

 

[1] https://gfgrg.co.uk/about (Erişim tarihi: 30.01.21)

 

Yayınlanma Tarihi: 22.04.2021

 

Leave a Reply