Aile ücreti kavramı, yetişkin bir erkek işçinin eşini ve çocuklarını insan onuruna yakışır biçimde geçindirebileceği düzeyde ücret elde etmesi düşüncesine dayanmaktadır. Uzun yıllar boyunca işçi hareketlerinin başlıca talepleri arasında yer alan aile ücreti, gelir getirici erkek, bakım verici kadın rollerinin kalıplaşmasına yol açması nedeniyle feministlerce karşı çıkılan bir talep olmuştur (Barret ve McIntosh, 1980).
Aile ücreti talebinin ortaya çıkışı sanayi devrimi ile kadınların ve çocukların endüstriyel üretimde ucuz işgücü olarak yaygın biçimde yer almalarına dayanır. “Makine, kas gücünü vazgeçilmez bir öğe olmaktan çıkardığı ölçüde (…) kadın ve çocuk emeği, makine kullanan kapitalist için aranan ilk şey olmuştur. Emek ve emekçinin yerini alan bu güçlü araç, çok geçmeden, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeksizin işçi ailelerinin bütün üyelerini doğrudan sermayenin egemenliği altına sokarak; ücretli işçi sayısını artırmanın bir aracı olup çıkmıştır (…) Makine, bu ailenin bütün üyelerini emek-pazarına sürerek, yetişkin erkeğin emek-gücünün değerini bütün ailesinin üzerine dağıtmıştır” (Marx, 2004: 380). Bu durum patriyarkal toplumsal cinsiyet ilişkileri açısından pek çok tehdit içeriyordu. Öncelikle kadınlar ve çocuklar erkek işçilerin emeklerini ucuzlatan rakipler olarak görülüyorlardı. Dahası endüstriyel kapitalizmle ev ile işyeri birbirinden ayrılmış ve işçilerin 14 saat ve üzerinde çalışmaya zorlandıkları koşullarda, geleneksel olarak kadınlar tarafından yerine getirilen yeniden üretim faaliyetlerinin krizi ile karşılaşılmıştı. Ne var ki söz konusu yeniden üretim sorumlulukları ne sermaye ne devlet tarafından üstlenilmemiş ve tamamen hane içinde çözülmesi beklenmişti. Ancak feodal üretim ilişkileri çözülürken geleneksel aile yapısının parçalandığı, aileye, akrabalık ilişkilerine ve dini kurumlara dayalı geleneksel sosyal koruma mekanizmalarının neredeyse işlevsiz kaldığı göz ardı edilmişti. Bu koşullarda biyolojik üretim azalmaya başlamış ve bebek ölümleri artmıştı. Ailenin kadın ve çocuk üyelerinin ekonomik olarak erkeklerden bağımsızlaşması ise patriyarkal hakimiyet ilişkilerini tehdit etmeye başlamıştı. Erkek işçiler fabrikalarda çalışmaya başlayan kadın işçilerin aynı anda iki efendiye (sermayeye ve kendilerine) birden hizmet edemeyecek olmalarından rahatsızlık duyuyorlardı (Hartman, 2016). Patriyarkal toplumsal cinsiyet ilişkilerini tehdit eden bu koşullarda erkekler, önce kadınların daha sonra da çocukların istihdama katılmalarına karşı çıktılar ve onları hem sendika üyeliğinin hem de istihdamın dışında tutmayı istediler. Bu nedenle eşit ücret için mücadele etmek yerine tek başına ailenin geçimini sağlayabilecekleri aile ücreti için mücadele etmeyi tercih ettiler (Barret ve McIntosh, 1980). Nitekim eşit ücret talebinin yaygınlaşması için 2. Dünya Savaşı sonrasını beklemek gerekti.
Aile ücreti sistemi 19. yüzyılın başından itibaren sanayileşmiş Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaygınlaşmaya başlasa da işçilerin dikkate değer bir bölümü hiçbir zaman ailelerini geçindirebilecek bir yaşam ücreti elde edemediler. Aile ücretinden daha çok belirli sektörlerdeki sendikalı ve vasıflı erkek işçilerin yararlanabilmesi mümkün oldu (May, 1982; Wartenberg, 2016).
Aile ücreti, gerek üretim ve toplumsal yeniden üretim arasındaki ilişki açısından gerekse toplumsal cinsiyet rollerinin üretilmesi ve yeniden üretilmesi açısından tarihsel bir rol oynar (May, 1982). Aile ücretinin yaygınlaşması erkek hakimiyetini ve kadınların erkeklere tabiiyetini şu yollarla sağlamıştır: Öncelikle, erkeklerin işgücü piyasasında daha iyi işlere sahip olmasını ve kadınlardan daha yüksek ücret elde etmelerini sağlamıştır. Kadınların gelirden yoksun kalmaları veya göreli düşük ücret elde etmeleri ile hem erkekler kadınlar üzerindeki maddi avantajlarını sürdürmüşler hem de kadınların eş olmayı bir kariyer olarak tercih etmeleri teşvik edilmiştir. İkinci olarak, yeniden üretim faaliyetlerinin kadınlar tarafından yerine getirilmesi güvence altına alınmıştır. Böylece, kadınların ev içi sorumluluklarla özdeşleştirilmeleri onların işgücü piyasasındaki ikincil konumlarını daha da güçlendirmiştir (Hartman, 2016). Kadınların elde ettiği ücret geliri, çoğu kadın işçi tarafından bile genellikle erkek çalışanların ücretlerinin tamamlayıcısı olarak görülmektedir (Molyneux, 1979). Üçüncü olarak kadınların belirli işlere girmesi engellenmiş ve çoğunluğu yeniden üretimle ilişkili ve düşük statülü bazı işler kadın işi olarak sınıflandırılmıştır (Wartenberg, 2016). Aile ücreti modeli, tüm kadınların sonunda eş ve anne olacağı, bu nedenle ücretli işgücünden ayrılmak isteyeceği ve buna ihtiyaç duyacağı varsayımına dayanır. Söz konusu varsayım tüm kadınları olumsuz etkilediği gibi, özellikle evli olmayan çocuklu ve çocuksuz kadınların düşük ücretlere ve uygunsuz çalışma koşullarına mahkum edilmelerine yol açar (Barret ve McIntosh, 1980; Wartenberg, 2016).
Türkiye’de aile ücreti talebi günümüzde halen asgari ücret tartışmalarının belkemiğini oluşturmaktadır. Sendikaların hemen hepsi asgari ücretin dört kişilik aileyi geçindirecek düzeyde olması gerektiği konusunda ısrarcıdır. Ne var ki düşük kadın istihdamı, yüksek kadın işsizliği ve kadın ve erkek ücretleri arasındaki yüksek ücret farkına rağmen, kadın istihdamının artırılması ve eşit değerde iş için eşit ücret talebi, Türkiye’deki sendikaların pek çoğu için merkezi bir talep olamamıştır.
Kaynakça
Barrett, M., McIntosh, M. (1980). The ‘Family Wage’: Some Problems for Socialists and Feminists. Capital & Class, 11, 51-72.
Hartmann, H. (2016). Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği: Daha İleri Bir Birlikteliğe Doğru. G. Acar-Savran ve N. Tura Demiryontan (Ed.), Kadının Görünmeyen Emeği içinde (s. 157-206). İstanbul: Yordam Kitap.
Marx, K. (2004). Kapital (A. Bilgili, Çev.). Ankara: Sol Yayınları.
May, M. (1982). The Historical Problem of the Family Wage: The Ford Motor Company and the Five Dollar Day. Feminist Studies, 8 (2), 399-424.
Molyneux, M. (1979). Beyond the Domestic Labour Debate. New Left Review, 116, 3–27.
Wartenberg, J. (2016) Family Wage. N. A. Naples (Ed), The Wiley Blackwell Encyclopedia of Gender and Sexuality Studies 1-2. New York: John Wiley & Sons.
Yayınlanma Tarihi: 16.08.2021