Zehra Akçay

Mizojini, Eski Yunanca bir kelime olup, nefret (misos) ve kadın (gynē) kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur ve kadın düşmanlığı anlamına gelmektedir. Daumas (2017), mizojini kelimesine ilk kez 16. yüzyılın ortalarında Fransız şair Pontus de Tyard ve yazar Jean de Marconville’de rastlandığını söyler.  O zamanlar mizojini, kadınlarda erdem tanımayan kişi anlamına gelecek şekilde bir erkeklik performansına ve yaklaşımına işaret ediyordu (2017:21).

Mizojini günümüzde ise kadın düşmanlığı; kadına yönelik nefret; cinsiyetinden dolayı kadının aşağılanması, değersizleştirilmesi; cinsel bir obje olarak görülmesi ve kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılması şeklinde ortaya çıkabilmektedir (Baydar, Kılıç, Serpen ve Günay, 2019: 65).

Erkek egemen tahakkümün kadınlar üzerinde kurduğu iktidar biçimlerinin köklü bir tarihi var. Bu tarih içinde farklı kırılmalar yaşayan, yeni mekanizmalar geliştiren ve çeşitli biçimler alan erkek egemenliği bugün de toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlara sirayet etmiş ve gündelik hayatın içerisinde normalleştirilmiştir. Hiyerarşik bir ikili toplumsal cinsiyet düzenine ve buna bağlı cinsiyet rollerine dayanan heteronormatif patriyarkal sistem, erkeklere kadın üzerinde hakimiyet kurma, şiddet uygulama, emeğini ve bedenini kontrol etme gibi birçok hakkı tanırken, kadınlara ise bu eşitsizliğe ve baskıya boyun eğmeyi ve kendi cinsiyetini erkek cinsiyetinden aşağı görerek ikincilleştirmeyi dayatmıştır. Kadınların emeklerinin ve bedenlerinin değersizleştirilmesi, kıymetsiz görülen ve yok sayılan işlerin “kadın işi” olarak düzenlenmesi ve kadınların ancak hayali bir “aseksüel annelik” konumundayken, yani “kadınlıktan azade” olduklarında değer ve saygı görmeleri mizojininin farklı veçheleridir. Kadınlara yönelik tüm bu şiddeti, baskıyı, sömürüyü ve ayrımcılığı meşrulaştıran mizojininin izlerini tarihin, dinlerin, kültürlerin veya geleneklerin içerisinde izleyebiliriz.

Mizojininin ilk düşünsel izlerine, kadını günahın ve yeryüzündeki kötülüklerin temsili olarak sunan Yunan mitolojisinde rastlıyoruz. Tanrı Zeus ateşi gökyüzünden çalarak yeryüzüne indiren Tanrı Prometheus’u cezalandırmak için ona bir hediye hazırlar. Bu hediye ise örneği görülmemiş bir kötülük olarak tasarlanan bir kadındır. Zeus, emrindeki Olympos Tanrılarına, Pandora’ya “hayvanca bir güdü ve düzenbaz bir davranış” vermelerini emreder. Sonra da onu Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a armağan olarak yollar. Epimetheus, Pandora’nın çekiciliğine dayanamayarak onu kendisine eş yapar. Yunan söylencesine göre Pandora’ya yanında çeyiz olarak verilen kutu açıldığında insanlar üzüntüye, zamanından önce yaşlanmaya, hastalığa ve acılar içinde ölüme mahkûm edilmişlerdir (Holland, 2006). Pandora kutuyu açar ve kötülük yeryüzüne böylece bir kadınla birlikte girmiş olur. Fakat burada suçlanan, kötülüğü ve acıyı yaratan erkek Tanrı değil, kendisine hediye olarak verilen ve açmaması gerektiği söylenilen kutuyu açan, böylece merakına yenik düşerek zayıflık gösterdiğine inanılan ve Yunan mitolojisine göre ilk kadın olan Pandora olmuştur.

Tek tanrılı dinlerde ise erkeklerin kadınlardan üstün olduğu ortak bir düşünce ve inanıştır.  Önce erkeğin yaratıldığı, kadının ise erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı ve bu yüzden erkeğin kadından üstün olduğu anlatısı kutsal kitaplardan biri olan Tevrat’ta açıkça yer almaktadır. İncil ve Kur’an’da böyle bir yaratılıştan söz edilmemesine rağmen Hristiyanlık ve İslam inançlarında yerleşmiş bu düşünce, kadınları ikincilleştirmek ve erkeklerin denetimine tabi tutmak için kullanışlı bir anlatı sunar. Yine kutsal kitaplarda yer alan cennetten kovulma bahsinde yasak elmayı yemesi için Adem’i kışkırtanın Havva olduğuna inanılır. Yahudilik ve Hristiyanlık kadın bedenini kötülüğün ve günahın cisimleşmiş biçimi olarak görür ve bu bedenden uzak durulmasını (cinsel perhiz/bekaret) vaaz ederken, İslam hem kadınlar hem erkekler için cinselliğin gerekliliğine kapı aralar. İslam için kadın bedeni kötülüğün değil, kışkırtıcılığın simgesidir: Erkeği baştan çıkarması işten bile değildir; mutlak biçimle denetlenmesi, kapatılması gerekir (Acar Savran, 2018: 111).

Kadın düşmanlığının dinlerdeki izdüşümleri, Orta Çağ Avrupa’sında yaşanan cadı avlarından bu günkü kadın cinayetlerine, kadınlara yönelik dışlama, şiddet ve kontrol ve sömürü biçimlerini meşrulaştırmıştır.

Mizojininin bir diğer türü de kadının yaptığı iş ve eylemlerin değersizleştirilmesi, kadınların belirli mekân ve pratiklerden dışlanmalarıdır. Kamusal alandan dışlanan kadınlar özel alan dediğimiz ev içi ve aileye hapsedilmiş, burada da çocuk bakımı ve ev içi hizmetleri bir görev ve mecburiyet olarak belirmiştir. Annelik gibi bir rol toplum tarafından kutsanırken aynı zamanda çocuk bakımı rolünü üstlenen kadının yaptığı iş değersizleştirilmiştir. Bir erkeğin çocuk bakması ya da ev içi işler ile ilgilenmesi, kadınca bulunduğundan aşağılanır.

Kadın düşmanlığının en görünür olduğu ve kadına duyulan nefretin ve şiddetin meşrulaştırıldığı bir diğer alan dildir. Pek çok dilde olduğu gibi Türkçe’de de en yaygın kullanılan, hatta bir konuşma kalıbına dönüşen cinsiyetçi küfürler daha çok kadın bedeni üzerinden kurgulanmıştır. Erkeğin kadına tecavüzünü apaçık bir dille ifade eden bu küfürler bugün, pek çok sosyal medya mecrasında oldukça yaygın kullanılmaktadır. Aynı zamanda Türkçe’de bulunan deyim ve atasözleri de bu anlayışa hizmet etmektedir. ‘’Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin’’, ‘’kızını dövmeyen dizini döver’’, “mahalle yanar, orospu saçını tarar’’ gibi ifadeler kadına yönelik şiddeti olağanlaştırırken, aynı zamanda kadının cinsiyetine yapılan aşağılamaları gündelik hayatta dolaşıma sokarak normalleştirmiştir. Erkeklere yakışmayacak zayıflık belirtileri olarak nitelendirilen davranışlar “karı gibi”, “kız gibi” deyimleriyle ifade edilerek, yine kadın cinsiyetini aşağılamaktadır. Dilin bu cinsiyetçi yapılanması, kadın düşmanlığının düşünme ve konuşma eylemlerimizde nasıl da yer ettiğini ve yeniden üretildiğini ortaya koyar.

‘İstemsizce münzevi (involuntarily celibate)’ kelimelerinin kısaltılması ile isimlendirilen INCEL hareketi de kadın düşmanlığı üzerine kurulu bir erkeklik hareketi.  2000’lere doğru internet ortamında örgütlenen bu oluşumdan etkilenen veya bu mecralarda aktif olan bazı erkekler, toplu kadın katliamları dahi yaptı. Incel erkekler dış görünüşleri, maddi durumları ve karakteristik özellikleri sebebiyle kadınların hiçbir zaman kendileriyle birlikte olmayacaklarını, kadınların her zaman daha yakışıklı ve zengin erkekleri tercih ettiklerini düşünüyor, bu nedenle bekar ve cinsellikten mahrum oldukları için kadınları suçluyorlar. Incel’ler, hak ettikleri bir cinsel yaşamın, “zalim” kadınlar tarafından kendilerinden esirgendiğini düşünüyorlar ve hak edilmiş olanı “almak” için şiddet ve tecavüz gibi intikam yöntemlerine başvurmanın gerekli olabileceğini iddia ediyorlar (Gökduman, 2020).

Mizojini, tarihin en eski dönemlerinden itibaren günümüze kadar varlığını sürdürmüş, hemen hemen her toplumda benzer ve farklı biçimlerde kendisini göstermiştir. Kadın cinsiyetine yönelik bir şiddet biçimi olan mizojini, örtük ve açık biçimlerde kendini yeniden üretmeye devam etmektedir. Kadınların eşitlik mücadelesi verdiği ve giderek güçlendiği çağımızda kadın düşmanlığı da kendisini farklı biçimlerde göstermektedir. Kadın-erkek eşitliğini savunan ve bu amaçla mücadele eden feminizmin, erkek düşmanlığı olarak gösterilmesi de bir tür kadın düşmanlığıdır.

 

Kaynakça

Acar-Savran, G. (2018). Feminizm Yazıları, Kuramdan Politikaya. Ankara: Dipnot Yayınları.

Berktay, F. (1996). Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın. İstanbul: Metis Yayınları.

Daumas, M. (2020). Kadın Düşmanlığı (B. Behramoğlu, Çev.). İstanbul: Kırmızı Kedi.

Duby, G. ve Perrot, M. (2005). Kadınların Tarihi Cilt I (A. Fethi, Çev.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Holland, J. (2016). Mizojini: Dünyanın En Eski Önyargısı, Kadından Nefretin Evrensel Tarihi (E. Okyay, Çev.). Ankara: İmge Kitabevi.

Gökduman, T. (2020). “Incel” Terörü: Alfa Erkekler, Zalim Kadınlar ve İstemsiz Bekarlar. 5 Harfliler. https://www.5harfliler.com/incel-teroru-alfa-erkekler-zalim-kadinlar-ve-istemsiz-bekarlar/.

Baydar, V., Kılıç, C., Serpen, A. S. ve Günay, G. (2019). Kadın Düşmanlığı Ölçeğinin Türkçe Formunun Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Fe Dergi: Feminist Eleştiri, 11 (2), 65-76. http://cins.ankara.edu.tr/.

 

 

Yayınlanma Tarihi: 23.07.2021

 

Leave a Reply