Her ay kanla birlikte düzenli olarak rahmin iç tabakasının dökülmesi olarak tanımlanan bu fizyolojik olay, menstrüasyon (regl, âdet), hiçbir zaman sadece kandan ibaret olmadı. Tam tersine bedenle ilgili, kişiselin politik olanla, özelin kamusalla, ufak ayrıntıların büyük hikayelerle birleştiği bir alan olageldi. Her ne kadar kadınlar sosyal, politik ve ekonomik alanda pek çok kazanım elde etmiş olsalar da regli hakkındaki tabular, halen daha kadınların hareketlerini ve konu hakkında konuşmalarını kısıtlıyor. Âdet hakkında ondan şikayet edilecek, onunla dalga geçilecek ya da ilgili ürünlerden bahsedilecek ise konuşulabiliyor. Böylece menstrüasyonun başa çıkılması gereken bir hastalık ya da gizlenmesi ve temizlenmesi gereken bir hijyen krizi olmasıyla ilgili tarih boyunca süregelen görüşler desteklenmiş oluyor.
Menstrüel aktivizm ise âdet ile ilgili tabulara karşı çıkmayı ve âdet görenlerin tüm döngüleri ve hayatları boyunca sağlıklı ve mutlu olmaları için gerekli desteğe sahip olmaları üzerine ısrarcı olmayı hedefler.
Menstrüel aktivizm, 1960’ların sonlarına doğru, Tamara Slayton, Jeannine Parvati Baker, Rosemary Gladstar, Jane Bothwell ve Nicki Noble gibi feminist spritualistlerin menstrüasyonla ilgili kabul edilmiş olumsuz düşünceleri reddederek, kadınlar için sağlıklı, güçlendirici ve hatta keyifli bir deneyim olarak tanımlamasıyla başladı. Aynı tarihlerde Kadın Sağlığı Hareketi, esas olarak erkekler tarafından geliştirilmiş ve uygulanmakta olan tıbbın kadınlara özgü bedensel süreçleri yok saydığı ve kadın odaklı bir hizmet sunumunda başarısız olduğu üzerinde duruyor ve bu androsentrik ve çoğu zaman dayatmacı sisteme direnç gösteriyordu. 1970’lere gelindiğinde Kadın Sağlığı Hareketi, tüketici aktivizmi ve çevre hareketi birbiriyle etkileşim halinde menstrüel aktivizmin gelişmesini sağladılar.
1971 yılında, kadın sağlığı aktivisti Lorraine Rotham, kadınların âdetlerini kısaltmak ya da erken dönem gebeliklerini sonlandırmak için kullanabilecekleri ve bu sayede âdetlerinin kontrolünü ellerine alabilecekleri Del-Em adında bir alet geliştirmişti. 1969 yılında Kadın Özgürlüğü Konferansı’nda bir araya gelen kadınların kurduğu Boston Women’s Health Book Collective (BWHBC) tarafından çıkarılan Our Bodies Ourselves kitabının 1973 yılındaki 3. baskısında regliye birkaç sayfa ayrılmış ve daha çok ürünlerin kullanımı ön plana çıkmıştı. Bu bağlamda regli daha çok bir hijyen sorunu olarak ele alınmıştı. 1974 yılında ise bir kadın tarafından doğal süngerden yapılmış tamponlar Sea Pearls ismiyle piyasaya çıktı. 1976’a gelindiğinde, Paula Weideger, kadınların hayatlarına zarar veren menstrüel tabuyu sorguladığı Menstruation and Menopause: The Physiology, the Psychology, the Myth and the Reality adlı kitabını yazdı. Aynı yıl Janine Delaney, Mary Jane Lupton ve Emily Toth, menstrüasyon ile ilgili mitleri, tabuları, ritüel ve sembolleri feminist bakış açısı ile ele aldıkları The Curse: A Cultural History of Menstruation’ı yayınlamıştı. 1977’de ise Emily Culpepper, kırmızı mürekkeple basılmış olan, girişinde reglinin, bir kadının hayatında uzun yıllar boyunca devam eden normal, olağan ve sağlıklı bir durum olarak tariflendiği Menstruation adlı broşürü yayınladı. 1978 yılında ise, Jeannine Parvati Baker’ın, menstrüasyonun pozitif ve güçlü bir deneyim olarak tariflendiği Hygieia: A Woman’s Herbal adlı kitabı yayınlandı.
Procter and Gamble’ın, 1979’da süper emici bir tampon olan Rely’ı piyasaya sürmesinin ardından hızla artan Toksik Şok Sendromu (bakterilerin ürettiği toksinlerin neden olduğu ölümcül bir enfeksiyon) vakaları ve ölümler (812 olgu ve 38 ölüm) ortaya çıktı. Bununla ilgili artan medya ve toplum baskısı sonucu firma, ürünü “gönüllü” olarak ancak dört yıl sonra piyasadan çekti. BWHBC kurucularından Esther Rome’un başını çektiği aktivistler Food and Drug Administration’nın (FDA) regli ürünleri üzerindeki denetimleri artırması için verdikleri mücadele sonucunda, FDA 1982 yılında gönülsüz de olsa tamponların üzerine emicilik seviyesinin belirlenmesi koşulu getirdi ki aktivistler bunun göstermelik olduğunu belirtti. Çünkü bu konuda bir standart yoktu ve bir marka için süper emici olan diğer marka için normal olabiliyordu. 1990 yılına gelindiğinde, FDA en sonunda emicilik testlerini standardize etti. Zaman içerisinde çevreci hareketin de güçlenmesiyle, regli ürünleri endüstrisi ile ilgili eleştiriler genişledi ve aktivistler âdet görenleri, ağartılmamış pamuk tampon ve ped, yeniden kullanılabilir kumaş ped, sünger ve sonrasında kap kullanmaları için teşvik etti.
1990’larda, menstrüel aktivizmin radikal kanadı filizlenmeye başladı. Radikal menstrüel aktivistler, önceki dönemde regli ürünleri endüstrisi reformu için mücadele eden aktivistlerden ve âdetin tamamen pozitif bir deneyim ve dönüşüm olduğunu savunan spiritualistlerden farklı olarak, regli utancı ve gizliliğinin kökenindeki yapılara yönelik derinlikli araştırmalara ön ayak oldular. Böylece üçüncü dalga feministlerle birlikte yeniden kullanılabilir regli ürünlerinin kullanılmasını ya da ticari veya evde üretilen hiçbir ürünün kullanılmamasını (free bleeding, serbest kanama) teşvik ettiler. Menstrüasyonu cinsiyetten ayrıştırarak regliden sadece kadınların yaşadığı bir deneyim olarak bahsetmeyi reddettiler; her kadının âdet görmediğini, her âdet görenin de kadın olmadığını söyleyerek trans erkek, non-binary ve interseksleri de kapsayacak şekilde cinsiyetsiz bir terim olan menstüratör (âdet gören) terimini ortaya attılar. Daha güvenli ve alternatif ürünler için endüstri ile çalışmak yerine, menstrüel utanç, sessizlik ve gizliliğe karşı çıkacak şekilde sanat, performans ve kişisel yazılarla farkındalık yarattılar. Zaman içerisinde özellikle de sıklıkla ihmal edilmiş kesimlerin çok çeşitli âdet deneyimlerine dikkat çektiler.
Bir grup menstrüel aktivist, menstrüasyonun görünür ve konuşulabilir olmasını sanat yoluyla sağladılar. 1971 yılında öncü feminist sanatçı Judy Chicago, “Red Flag (Kırmızı Bayrak)” isimli, vajinasından kanlı tamponunu çıkarışının yakın çekim fotolitografiyle regli ile ilgili utanca ve gizliliğine açıkça meydan okudu. Sanatçı daha sonra, bazı insanların kırmızı nesneyi tampon yerine kanlı bir penis olarak yorumladıklarını ve bunun açıkça menstrüasyonun inkarının bir göstergesi olduğunu belirtmişti. Bir yıl sonra da, Miriam Saphiro ile Woman House projesinde kullanılmış ya da kullanılacak regli ürünlerinin olduğu “Menstraution Bathroom’u” tasarladı. 1974’de Emily Culpepper regli ile ilgili görüntülerin ve tampon değiştirmek için işini yarım bırakan kadın gibi hikayelerin olduğu 10 dakikalık “Period Piece” adlı filmini yaptı. Aynı yıl, ilk açık lezbiyen yönetmen Barbara Hammer, kadınların regli ile ilgili çeşitli tepkilerini kaydettiği deneysel filmi “Menses’i” çekti ve Isobel Welsh kadınların regli ile ilgili deneyimlerini anlattığı 30 dakikalık bir kolaj kayıt yayınladı. 1990’larda Vanessa Tieg gibi aktivistler, boya olarak âdet kanını kullandılar. İlk örneklerini 1970’lerde veren menstrüel sanat (bugün menstrala da denmekte) günümüzde halen aktivizmde önemli yer tutmaktadır. Jen Lewis’in topladığı âdet kanının makro fotoğraflarını içeren “Beauty In Blood” (2015) serisi, ünlü İngiliz şair Rupi Kaur’un, İnstagram tarafından kaldırılan âdet döneminde kanlı kıyafetiyle fotoğrafı gibi örnekler, menstrüel sanatın güncel biçimleri arasında sayılabilir.
Temelinde radikal menstrüel aktivizm olan, güney yarımkürede regli ürünlerine ulaşımın arttırılması, altyapının iyileştirilmesi (tuvalet, su ve sabuna ulaşım ve kullanılmış ürünlerin ortadan kaldırılması) ve kısmen de ergenlere yönelik sağlık ve menstrüasyon eğitiminin desteklenmesini önceleyen menstrüel hijyen hareketi tüm dünyada hızla yaygınlaştı. Bu hareket, medya, fon kuruluşları ve politika yapıcıların dikkatini çekmeyi başardı. UNICEF gibi Birleşmiş Milletler kuruluşları da dahil olmak üzere yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşları tarafından desteklendi. Menstrüel aktivizmin en yeni formu olan “menstrüel eşitlik” ve “regli yoksulluğu” hareketleri, kadınların erkek bedenlerini önceleyen bir sistemde yaşadıkları, bu nedenle kaynakların eşit dağıtılmadığı ve bunun regli ürünlerine ulaşmanın önündeki en önemli engel olduğunu savunmaktadır. Bu engeli aşmak amacıyla regli ürünlerinin okullarda, hapishanelerde vs. ücretsiz dağıtımı ve regli ürünlerindeki verginin düşürülmesi gibi var olan sistemde küçük politik değişiklikler için çaba göstermekteler. Bugün menstrüel aktivizmin görünen yüzü budur.
Türkiye’de de 2016 yılında, regli yoksulluğu ve tabusu ile mücadele etmek amacıyla kurulan Konuşmamız Gerek Derneği, regli yoksulluğunun temelde regli ürünlerine erişim sıkıntısından daha fazlası olduğunu kabul ederek, Türkiye’de regli ürünlerinin erişilebilirliği ve sürdürebilirliğini arttırılması, regli yoksulluğu ve deneyimleri ile ilgili veri toplanması ve içerik oluşturulması ve Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına kapsamlı cinsellik eğitimi ve regli olma eğitimimin eklenmesine yönelik çalışmalarını sürdürmektedir.
Gelecekte menstrüel aktivizmin, yetersiz hizmet alan kesimleri ve ihtiyaçlarını öncelemeye devam etmesi, bunun için engelli, trans/non-binary, evsiz, düşük gelirli, HIV pozitif, göçmen, orduda, hapishanede olan menstüratörlerin deneyimlerini göz önünde tutması gerekmektedir. Bununla beraber göçmen karşıtı, ırkçılık karşıtı, LGBTİ hakları, engelli hakları, göçmen hakları, cinsel şiddetle mücadele, eğitim, üreme adaleti, kürtaj hakkı mücadelesi veren hareketlerle yan yana durması, odak noktasını regli ürünlerinden menstrüel okur yazarlığın arttırılması ve stigma (damgalama) ile mücadeleye kaydırması gerekir. Yaptıkları çalışmaların günün politik iklimi ile ilişkili olduğunu görmelidir.
Sonuç olarak, sadece biyolojik değil aynı zamanda kültürel olan ve yalnızca neyin üzerine kanın aktığıyla ilgisi olmayan bu konuyla ilgili ister mizah, ister sanat, ister edebiyat, ister akademik, ister politik alanda çalışanların, isterse daha iyi ürünlerin geliştirilmesi için, kadınlığa ve kadın bedeninin “temizlenmesi, tedavi edilmesi, düzenlenmesi gerektiğine” dair tüm olumsuz ve yıkıcı görüşlerle mücadele etmeye ve regli deneyiminin cinsiyetsizleştirilmesi için çaba göstermeye devam etmesi gerekiyor.
Yayınlanma Tarihi: 05.07.2024