Dijle Kılınç

Öz savunma, en yalın haliyle insanın kendini haksız bir eylem/davranışa karşı korumasıdır. Kişinin karşı karşıya geldiği herhangi bir tehlikeye karşı bazen şiddetin aniliği veya öngörülemezliği bazense yasal mekanizmalara erişimin zorluğu veya önleyici yasaların yetersiz uygulanışı nedeniyle kendisini hukuk kurallarıyla savunması her zaman mümkün olmayabiliyor. Özellikle kadın cinayetleri, işyerinde taciz, LGBTİ+’lara uygulanan şiddet, ev içinde ya da kamusal alandaki ilişkilerde gayet “normalmiş” gibi karşımıza çıkan şiddet durumları söz konusu olduğunda.

Feminist öz savunmayı daha iyi kavramak için failleri çoğu kez cis-heteroseksüel erkekler olan şiddet biçimini kısaca tanıtmakta fayda var: Şiddet, sadece kendimiz olduğumuz yani cis-kadın veya LGBTİ+ olduğumuz için; yahut kendini ifade biçimimiz ve var oluş halimiz nedeniyle; istediğimiz gibi giyinmekte, cinselliğimizi dilediğimizce yaşamakta kararlı olduğumuz için ve benzeri sebeplerle karşı karşıya kaldığımız cinsel, fiziksel, sözel, duygusal, dijital ya da davranışsal her türlü kötü muameledir. Şiddet koşullara göre farklı haller alabilir ve farklı yollardan karşımıza çıkabilir. Bu açıdan değişken bir eril iktidar aracıdır.[1]

Bu durumda feminist öz savunma kadınların, LGBTİ+’ların ve non-binary bireylerin kendini koruma hakkını savunur. Feminist öz savunma sadece an içinde fiziksel koruma/savunmayı içermez. Bütüncül bir şekilde bireyin kendi öz değerini görmesine, zihinsel olarak güçlenmesine, gerekli olduğunda kendini her anlamda savunabilmesine ve mücadele etmesine olanak sağlayacak kapıların açılmasına aracılık etmeye çalışır. Tüm bu bağlamlarda feminist öz savunma kadın dayanışmasını önemser, buraya güç katar ve buradan beslenir. Ayrıca feminist öz savunma şiddet biçimlerinin değişken olduğunun farkındalığıyla kendisini değiştirip dönüştürmeye de devam ediyor.

Türkiye’de öz savunmayı özellikle Kürt Kadın Hareketi’nin çalışmalarıyla ve “öz savunma haktır” sloganlarıyla duyduk. Kadın cinayetlerinin artış göstermesiyle de öz savunma  dillendirilmeye, hayatımıza girmeye başladı. Kadınların bir araya gelerek, örgütlü biçimde öz savunma çalışmaları yapmaya başlamasının da bir tarihi var kuşkusuz. Bu tarih Quebec’te (Kanada) 1970’li yıllarda bir grup feminist-lezbiyen kadının öncülük ederek toplam 6-7 saat süren bir öz savunma çalışması oluşturmasına dayanıyor. Zamanla Fransa, Almanya gibi Avrupa ülkelerine, Asya’ya ve Hindistan’a yayıldığını, 2000’lerin başında Türkiye’ye geldiğini biliyoruz. 2010’lardan itibaren de Türkiye’de hız kazanmıştır diyebiliriz. Bugün Türkiye’de çeşitli yerlerde, çeşitli biçimlerde kadınlar için öz savunma grupları bulunuyor.

Öz savunma çalışmasının içeriğinden bahsedecek olursak; kadınlar fiziksel savunma tekniklerinden beden çalışmalarına, meditasyonlara, çeşitli oyunlara ve tiyatro canlandırma çalışmalarına kadar uzanan bir yelpazede öz savunmayı deneyimler diyebiliriz. Bu çalışma kadınların fiziksel savunma tekniklerini ve yollarını öğrenmelerini hedeflediği gibi aynı zamanda kendi içlerindeki öz güçlerini bulmalarını ve geliştirmelerini hedefler. Çalışma sonunda pek çok kadın, kendini çalışmadan önceki halinden pek çok anlamda daha güçlü hissederek ayrılır. Bu güç, ev içinden sokağa, kamusal ilişkilere doğru, erkek şiddetine karşı pek çok alana yayılabilir. Yaratıcılığı ve özgürleşmeyi destekler.

Öz savunma oldukça geniş bir pratikler yelpazesini kapsar. Öz savunma büyük bir fiziksel savunma hareketini içermek zorunda değildir. Kendimizi savunmak için gerçekleştirdiğimiz herhangi bir eylem ya da eylemsizlik öz savunma biçimi olarak görülebilir. Daha iyi açıklayabilmek için bir çalışma deneyiminden örnek vermek istiyorum: Sokakta bir kişinin kendisine doğru oldukça tacizkâr bir şekilde geldiğini gören biri, o anda heyecanlanıp korksa da, kendine odaklanıp, tacizci kişi tam kendisine yaklaşıp harekete geçmek üzere iken elindeki bozuk paraları, tacizcinin biraz arkasına doğru fırlatarak dikkatinin dağılmasına sebep olmuş ve bu kısa sürede o ortamdan rahatlıkla ayrılacak zamanı bulabilmiştir. Çok basit gibi görünen bu kendini savunmada, stratejinin “şaşırtma” olduğunu görürüz. Bu çalışma ile potansiyelini ortaya çıkarabileceğimiz ve yükseltebileceğimiz alanlardan biri de yaratıcılıktır diyebiliriz. En iyi savunma, o anda en işe yarayan ve kolay uygulanabilir seçenek olabilir. Başka pek çok şey de olabilir. Önemli olan odağı kendi gücümüzde ve merkezimizde tutabilmemizdir. Kendi haklarımızı, bedensel bütünlüğümüzü bilip korumamız, kendimizi var eden eylemlerimizin başkasının şiddet uygulamasının sebebi olamayacağına ilişkin farkındalığımızdır.

Feminist öz savunma aynı zamanda başka kadınlardan, annelerden, büyük annelerden onların deneyim aktarımlarından beslenir. Hayatta kalma ve kendini savunma deneyimi herkes için biriciktir ve kendi özgüllüğünde yaratıcıdır. Başka kadınların deneyimlerini dinlemek bizi zenginleştirebilir, yeni bir strateji geliştirmemize sebep olabilir ya da herhangi bir konuda farkındalık geliştirmemize yardımcı olabilir. Ayrıca geçmiş deneyimleri dinlemek tarihsel olarak aktarım almak-kendi tarihimize ayna tutabilmek için de faydalı olabilir.

Öz savunma çalışmaları farklı atölye biçimleri alabilir.  Şiddete, tacize ve erkek egemen sistemin bizi sıkıştırdığı her türlü alana dair bir öz savunma atölyesi yapabiliriz. Atölyeyi yaparken aynı zamanda öğrendiğimiz öz savunmayı hem fiziksel hem de zihinsel güçlenmeyi pratik etmek için kurgulayabiliriz.

Kendimizi her alanda her konuda savunmak, kendimizi ve birbirimizi güçlendirmek, iyileşmek, başka kadınlara el vermek, daha önce deneyimlemediğimiz yaratıcı ve sözel aktarım içeren feminist stratejileri duymak ve kurmak, kendi bedenini daha iyi tanımak, daha özgür olmak ve hatta örgütlenmek için feminist öz savunma!

 

 

[1] Örneğin pandemi ile birlikte kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet artış gösterdi. Hatta Birleşmiş Milletler Kadın Birimi, pandemide artan ev içi şiddeti tanımlamak için “gölge pandemi” ifadesini kullanmaya başladı.

 

 

Yayınlanma Tarihi: 21.01.2022

 

Leave a Reply