Eser Köker

Feminist alternatif medya, feminist mücadelelerin ve politikaların kıyısında durmaktadır. Kadınlar birbirlerine güç aktarmak, ataerkil zorun ve zorbalığın üstesinden gelmek için her türlü birbirine seslenme ve birbirine bağlanma araçlarına yeni biçimler ve yeni manalar vererek, karşı çıkma ve direnme biçimlerini söze, yazıya ve görsel metinlere dökme yoluyla politik eylemliliğin genişlemesi ve biraradalığın kavileşmesi için çaba göstermişlerdir.  Bedenin gizini anlatan danslar, ayıp şarkılar, kuşdili başta olmak üzere tüm alt diller, kalp kırıklarına panzehir olan fıkralar, zamanı uçucu kılan her türlü performatif sanat, tarih boyunca kadınların direnme deneyiminin biriktiği verimli bir toprak olarak modern öncesi ve modern popüler kültürlerde öbek oluşturmakla kalmamış, modern kapitalist toplumların “ezilenlerinin” kültürel ürünlerini, örneğin pankartları ve duvar yazı ve resimlerini farklılaştırarak kendine ait kılmış, feminist alternatif medyaya bir tarih yaratmıştır. Bu modern tarih içinde mektuplar gibi el yazısı ile birbirine seslenme imkânı olan bir yeni yazı türünün sahiplenilmesine yol açması gibi pek çok örnek görülse de, son iki yüz yıl boyunca yayıncılık alanı içinde sayılan ürünler her zaman “el/ev yapımı” olma haline yaslanmayı da elden bırakmayarak, kadınların biraradalığına güç katmıştır. El ilanları, afişler, broşürler matbaalara taşınmadan önce kısıtlı imkanlarla eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerinin kızkardeşçe söylenişi bezlere işlenmiş ve mücadele nesneleri, örneğin yaka rozetleri, görünür kılınmış ve hatta gelecek kuşaklara mücadele pratiğinin aktarılmasına olanak sağlayan kadın müzelerine taşınmıştır. Bu genişleme ve her tarihsel dönemecin kültürel ürünlerine feminist politikayı taşıma gayreti, direnme kültürünün ortak hafızasının oluşturulmasına katkı sunmakla kalmayıp, onun alternatif medyasının sınırlarını da genişletmiştir.

XIX. yüzyılda kapitalist ülkelerde, kadınların kitapları ve risaleleri matbaaya yaygın bir şekilde ulaşmaya başladıktan sonra, feminist alternatif medya içinde yayıncılık alanının kapladığı yerin büyüdüğünü tespit eden ve özellikle de feminist dil, söylem ve retorik üzerinde çalışan iletişim araştırmacıları, her tarihsel dönemeçte bukalemunlaşan kapitalizmin, kamusal iktidarları yoğunlaştırmak amacıyla geliştirdiği kültür endüstrileri içinde feminist alternatif medya işleyişinin gösterdiği farklılıkları ve ortak yönelimleri saptamaya çalışmışlar, yayıncılık alanında sonsuz çeşitliliğe ulaşan ürünlerin artık yüzyıllık sayılabilecek tarihini yeniden yazmışlardır. Bu yeniden yazma eylemliliği, 1970’lerin ikinci yarısından itibaren feminist politika kavrayışının medya çalışmalarını temellendirmesi gereği üzerinde duran akademik çevrelerce benimsenmiş, ticari medya ve onun ürünlerini mücadele alanı olarak belirleyen feminist aktivizme paralel olarak araştırmacılar da mevcut kültürel hegemonyaya karşı bir direnme biçimi/biçimleri oluşturma girişiminin bir parçası olarak, farklı kadınlık tahayyüllerinin yayın yoluyla dolaşabilmesine imkân tanıyan alternatif medya ürünlerinin ve bu ürünleri ortaya koyan örgütlenme biçimlerinin tanınmasını akademik/politik bir hedef olarak tayin etmişlerdir. Bu hedef doğrultusunda, özellikle tarih ve edebiyat alanlarından gelen hacimli katkılarla beslenen çalışmalarla XIX. yüzyılın ortalarından itibaren oy hakkı için mücadele eden kadınların karşılaşmalarına olanak sağlayan kadın dergiciliğinin tarihi üzerinde bir yazın demeti oluşmuştur. Hem bu demetin görkemini hem de XX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren kitap ve dergilerin yanına fotoğraf, film ve videoyu da ekleyen, küçük sermayelere dayalı, kâr amacı gütmeyen sahipliği devam ettiren ikinci dalga feminist hareketin rüzgarını arkasına alan feminist alternatif yayıncılık üzerine, artık disiplinlerarası bir alan olan eleştirel iletişim çalışmalarının da katkısı ile, feminist alternatif yayıncılığın yayıncılık politikasının belirgin özelliklerini şu ana başlıklar altında toplamak mümkün olabilir:

  • Kâr amacı gütmeyen yayıncılık anlayışına bağlılık ve politik sadakat aracılığıyla varlık kazanma ve feminist hareketlerin politik gündemini yaygınlaştırma amacını önceleme.
  • Ticari reklam metinlerine yer vermeme, buna karşılık sivil toplum alanında çalışan kadın örgütleri ve işletmeleri hakkında düzenli bilgi aktarımında bulunma.
  • Yeni araçları deneme ve yazılı/sözel/görsel/elektronik araçların dışında tüm performatif sanatlarla yakından ilişkilenme.
  • Eski ve yeni yayın teknolojilerini bir arada kullanma, melez tüm biçimlere yatkınlık.
  • Okur/yazar ve izleyen/yapımcı karşıtlıklarını ortadan kaldırma gayreti.
  • Ulusal yayıncılık şebekelerinin ve dağıtım zincirlerinin dışında kalma, bu şebeke ve zincirlere karşı sürekli bir eleştiri mekanizması geliştirme.
  • Bağımsız yayıncılık ağları ile yakın iş birliği olanaklarını geliştirme.
  • Yerel ve uluslararası yayın alanları yeğleme.
  • Orta sınıf kadınlıktan türetilen modern kadın hikâye kahramanlığının temsilinin eksik ve abartılı olduğunu vurgulama.

Bu ortak özelliklerle biçimlenen yayıncılık politikaları, farklı ülkelerde farklı sınıf, etnik köken, ırk ve kültür deneyimleriyle iç içe geçmiştir. Bu deneyimlerin çokluğu ve bu yazının sınırları nedeniyle burada bu deneyimlere genişçe ver vermek mümkün değildir ama, iki örnek ile feminist alternatif yayıncılığın değişimine ilişkin bir kısa bilgi aktarmak isterim. Bu örneklerden ilki, XIX. yüzyıl sonunda Avrupa’da ve Amerika’da eğitim, meslek ve oy hakkı talebinde bulunan kadınların çıkardıkları dergilerin yayın süresi kısalığının değişimi ilgilidir. Mali imkansızlıklar nedeniyle düzensiz periyodlarda ve kısa süreli bir yayıncılık etkinliği olarak tarih sahnesine çıkan ve sonra unutulan dergiler feminist tarihçilerin çabalarıyla ortaya çıkarılmış ve dergilerin kısa süreli yayın hayatına sahip olmaları neredeyse genel bir özellik olarak kaydedilmiştir. Osmanlı Türkiye’sinde İkinci Meşrutiyet (1908) öncesinde ve sonrasında çıkarılan otuzdan fazla derginin kısa ömürlü oluşlarını da akılda tutarak, bu eğilimin 1970’lerin ikinci yarısından sonra kısmen değiştiği, 40 yılı aşkın sürelerle yayınlanan feminist dergilerin varlığı, dergilerin uzun süreli yayıncılığa doğru bir eğilim kazandığı görülmektedir. ABD’de hâlâ Ms. okunuyor olması da bu doğrultuda bir örnek oluşturmaktadır.

İkinci örnek ise kadınların radyo yayıncılığı ile kurdukları ilişki ve deneyimlerin değişimi ile ilgilidir. XX. yüzyılın başında yüksek maliyetler nedeniyle ya Avrupa’da ulusal devletlerin tekelinde yayıncılık yapan ya da ABD’de olduğu gibi özel yayın kuruluşlarının güdümünde süren aslında sıcak bir iletişim olarak bilinen, kamusal sesi evin içine taşıyan, kadınların ev içi gündelik yaşamında yer tutan radyo yayıncılığı, özellikle Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın propagandist olduğu kadar aşırı milliyetçi ve faşist içerikli radyo programcılığın telafisi için geliştirilen kamu hizmeti yayıncılığı içinde göreli olarak iyileştirilmiş ve buna paralel bir biçimde kadın program yapımcıları radyo aracılığıyla kadınlara seslenen çok sayıda programa imza atmışlar ama bununla da kalmayıp, 1970’lerin ortalarından itibaren feminist radyo yayıncılığının örneklerini sunmuşlardır. İtalya’da uzun süreli bir yayın hayatına sahip alternatif bir yayın kuruluşu olan Radyopop’un içinde, bağımsız bir kadın kolektifince hazırlanan programlara yeni programlar eklendi. Ayrıca, dünyanın farklı coğrafyalarında kadınların yaptığı radyo programlarının metinlerinin kitap haline getirildiği örnekler de görüldü. Kadın programcılığının gelişmesi açık mikrofonlarda pek çok kadının sözünün duyulmasına yol açtığı gibi, ev içi şiddet ve kürtaj konularında kendi sesleriyle konuşan kadınların birbirlerine seslenmesine de araç oldu.

Feminist dergi yayıncılığın ve radyo programcılığının özellikle elektronik ve dijital teknik olanaklarla karşılaştığı ve bilgisayar aracılığıyla ağ düzeneklerinin içine girmeye başladığı dönemi yeni bir yüzyıl ile başlatmak mümkün olabilir. Özellikle yayıncılığın bilgisayarlar üzerinden yenilenmesi, bilgisayar üzerinden yayınlanan çok sayıda derginin ve podcast diye anılan yeni bir yayın türünün yanı sıra, yeni melez türlerin doğuşuna tanık olmamıza yol açtı. Blogger, vlogger ve youtuberlar, sözel işitsel görsel yazım olanaklarını çoğalttılar ve edebiyat alanıyla iletişim alanı arasında sınırları yeniden belirlemekle kalmayıp, ikili cinsiyet rejiminin dışındaki bir alanın da sözünü oluşturdular. Sosyal medya üzerinde gelişimini sürdüren bir “hashtag feminizmi”nden söz edilebilir hale gelmesini mümkün kılan gelişmeler, ticari ve konvansiyonel medyanın örgütsel yapısının eleştirilmesine dayalı olarak ortaya çıktığını hatırlayarak, #metoo diyenlerin, şiddet, dehşet ve felaket haberciliği gölgesinde haber yapan geleneksel ve gelenekçi medyaya yönelttikleri feminist eleştiriyi bir kez daha hatırlattı: Feminist kuramcılar, standartlaştırılarak kişisellikten arındırılmış her türlü haber editör masasına ulaştığında, yeniden eril toplumsallığın değerleriyle bezendiğini vurgulamışlar, böylelikle özellikle televizyon merkezli olup artık global tekel ağları ile hareket eden ticari yayıncılığın düzen bekçiliği işlevini sürdürdüğünün altını çizmişler ve haber dilinin cinsiyetçiliği gizleyerek var edildiğini ortaya koymuşlardır. Ataerkil söylem ve retoriklerin hegemonyasının artarak sürdüğünü gösteren araştırmalar, kadınların iletişim hakkına kavuşabilmeleri için, ulusal devletlerin,  basın ve ifade özgürlüğünün yanı sıra üçüncü kuşak haklar ailesi içinde yer alan bu hakkı da öncelikle yasal teminat altına almaları gereği üzerinde durmaktadırlar.

Eğer iletişim hakkı yasal teminat alınabilseydi, ulusal ve yerel kamu otoriteleri kadın yayıncılığı için mali ve mekânsal imkanlar yaratmak zorunluluğunda olacaklar, kadın şiddetini konu alan binlerce kadın filminin de yer aldığı kadın kütüphaneleri, tarihsel süreç içinde feminist hareketlerin direnç nesnelerini konuk eden kadın müzeleri, her şehirde yazar kadınların konaklayacağı kadın evleri, her şehirde kadın takvimini sergileyen açık hava panoları olabilecekti. Bu şehirler yerine, henüz içine iletişim hakkı yerleşmemiş bir İstanbul Sözleşmesi’ne bile tahammül edemeyen bir ülkede, basın özgürlüğünün sürekli ihlaline beden oluşturan kadın gazetecilerin tutuklandığı ve yargılandığı bir zamanda, JINNEWS kadın ajansına 2021 yılında 21 kez girişim engeli getirildiği ve BİA’in şiddet çetelesinin de engellemelerden nasibini aldığı bir durumun içinde söylenecek tek cümle, Türkiye’de ticari yayıncılığın ve kamu hizmeti yayıncılık ilkelerinden sapan devlet yayıncılığının liberal demokrasilerin içinde barındırdığı despotik çekirdeği aşırı büyüttüğüdür.

 

Kaynakça

Köker, E. (1998). Feminist Alternatif Medya Üzerine. Yıllık 1995-1996, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi içinde (s. 23-44). Ankara: Ankara Ü. Basımevi.

Köker, E. (2007). Kadınların Medyadaki Hak İhlalleriyle Baş Etme Stratejileri. S. Alankuş (Der.), Kadın Odaklı Habercilik içinde (s. 117-148). İstanbul: BİA, IPS İletişim Vakfı.

Köker, E. (2011). Medya (5. Ünite). Y. Ecevit ve N. Karkıner (Ed.), Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları içinde (s. 96-116). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.

 

 

Yayınlanma Tarihi: 23.05.2022

Leave a Reply