Eş başkanlık mefhumu ve pratiği üzerinden söz kurmak kolay bir iş değildir. Çünkü söz konusu kavram toplumsal cinsiyet tartışmalarının ve gerilim hatlarının neredeyse tamamını kapsayan bir yelpazedir. O nedenle eş başkanlık kurumuna dair herhangi bir gönderme yaparken bile, kısa da olsa, onu var eden tarihsel arka plana bakmak yararlı olacaktır.
Eş başkanlık uygulamasını dünyada ilk defa hayata geçiren siyasi parti Alman Yeşiller Partisidir. Yeşiller Partisi bu sistemi yürürlüğe koyduktan sonra bu model, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi veren bütün partilere ilham vermiştir. Türkiye’de HDP tarafından 15 yıldır uygulanan eş başkanlık sistemini uygulayan siyasi partiler ve yapılar şu şekildedir: Avrupa Yeşiller Partisi Avrupa Özgür İttifakı (EFA), Avrupa Parlamentosu Birleşik Sol/ İskandinav Yeşil Sol Grubu (GUE/NGL), Yeşiller ve Avrupa Özgür İttifakı Grubu (Greens/EFA), SPD (Almanya Sosyal Demokrat Parti), Almanya Sol Parti, Almanya Yeşiller Partisi, İsveç Yeşiller Partisi.[1] Birebir aynısı olmasa da bunun bir benzeri diyebileceğimiz hatta o mücadelenin bir devamı olarak inşa edilen eş başkanlık kurumu da bir sosyal kurgu, toplumsal cinsiyet eşitliği yöntemi ve sosyo-politik bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kürt Özgürlük Hareketi, kuruluş yıllarında burjuva karşıtı habitusu dışarıdan beslediği gibi örgüt içindeki “ataerkil zihniyetten” de kurtulmak için kadına özel bir toplumsal ve politik yer açmaya çalıştı. Hem siyasi örgütlerde hem de kamusal alanda kadın için açılan yer salt pozitif ayrımcılığa dayanan bir düstur üzerine inşa edilmiyordu, tam tersine kadının hem politik hem de kültürel bir özne olarak konumlanması ile ilgiliydi. Yine de kadın hareketi çoğu zaman katı erkek egemenliği ve feodal tabanın direnişiyle karşı karşıya kaldı. Ama Kürt siyasal hareketi kadınların binlerce yıllık kara yazgısını değiştirme konusunda hem donanımlı hem de kararlıydı. Bu, toplumsal dinamikler açısından çok önemli bir siyasi adımdı. Toplumsal cinsiyet eşitliği hem demokratik bir toplumun ön koşulu hem adil bir dünyanın inşası hem de sosyoekonomik kalkınmanın kaçınılmaz ilkesi olarak benimsendi. Böylece Kürt kadınların siyaset alanında mücadele deneyimleri ve toplumsal süreçlere katılım biçimleri, kadın özgürlükçü tarihsel bir arka plan üzerine inşa edildi. Türkiye’deki diğer kadınlara ve toplumun tamamına ulaşması da zaruriydi.
Türkiye toplumuna ulaşma amacıyla Kürtler ilk kez 1990 tarihinde kurulan HEP’te Kürt kimliğiyle siyaset yapmaya başladılar. 1991’de ise Kürt kadınlar kurumsal örgütlenmelerini esas alarak Yurtsever Kadın Derneği’ni kurdu ve karma kurumlarda kadınların yer almasını sağladı. 1991 genel seçimlerinde %10 seçim barajı nedeniyle SHP ile ittifak yapan HEP’in tek kadın adayı Leyla Zana oldu. Seçim mitinglerinde aranan konuşmacı haline gelen Leyla Zana meydanlarda ilk kez Kürtçe konuşmalarıyla sadece politikayı Kürtleştirmedi aynı zamanda kadınlaştırdı, topluma kadının varlığını bizatihi dayattı ve giderek Kürt kadınının temsili figürü haline geldi. 12 Eylül sonrası hızla “Kürtleşen politik alan” beraberinde doğal olarak politikleşen Kürt kimliğini ve giderek toplumsallaşan kadın mefhumunu getirdi. Oysa HEP’ten DEP’e kadar olan legal Kürt siyasi yapısının içinde toplam kadın yönetici sayısı 2-3 kişiyi geçmiyordu.
DEP’in kapatılması ile siyaset sahnesine çıkan HADEP ile kadınlar güç kazanmaya ve özgün taleplerini yükseltmeye başladı. Salt niceliksel bir katılım değildi bu, niteliksel olarak da kadın özgürlük bilinci gelişmişti ve kendi özgün sorunlarıyla hemhâl olma ve mücadele etme noktasına gelmişti. Bu süreçten itibaren Kürt kadın hareketinin ulusal ve sınıfsal taleplerinin yanı sıra kendi özgün talepleriyle mücadeleye öncülük eden bir noktaya ulaştığını söylememiz mümkündür.
2005’te DEHAP’ın kapatılmasıyla DTP ile yola devam edildi. Yapılan tartışmalar sonucunda % 40 cinsiyet kotası ve kadın kolları yerine kadın meclisi ve eş başkanlık tarzında örgütleme kararı alındı. Eş genel başkanlık Türkiye’de ilk kez uygulanacaktı ve siyasi partiler yasasında tek genel başkan düzenlemesi vardı. Bu soruna ilişkin tartışmalara yasallık tartışması da eklenince eş başkanlık sistemine karşı eril zihniyetin direnci oldukça zorlayıcı olmuştu. Erkeklerin eş başkanlık sistemine karşı çıkarken ifade ettikleri temel argümanları “parti kapatılır”, “o kadar kadın nerden bulacaksınız” ve “bu kadar zor şartlarda parti kuruluyor, kapattıracaksınız” şeklindeydi. Kadın meclisi hiç taviz vermeden hem parti içinde hem de yasanın değişmesi için yoğun bir mücadele yürüttü. Eş başkanlığın yasalaşması için başlatılan imza kampanyası ile kısa sürede 98 bin imzaya ulaşıldı ve toplumsal denebilecek bu talep meclise sunuldu. Yine eş başkanlığın Kürt siyasetinde salt kurulan bir söz olarak bırakılmayıp doğrudan hayata geçirilmesi açısından Kürt kadınların temsili simgesi haline gelen siyasetçi Aysel Tuğluk’un ilk eş genel başkan olmasını önemli bir kazanım olarak görmek gerekir.
Eş başkanlık sistemi bu arka plan kapsamında verilen uzun bir mücadelenin sonucunda ortaya çıkan yeni değerler merkezidir. Bugün Türkiye’de birçok parti ve sivil toplum örgütünün de uyguladığı eş başkanlık veya eş sözcülük, Kürt kadın hareketinin istikrarlı direnişinin kazanımlarındandır. Kürt kadın hareketinin öncülük ederek geliştirdiği bu sistem aynı zamanda kadını da geliştiren sosyo-politik lokomotif olmuştur. Kürt kadınlarının öncülüğünde geliştirilen ve toplumda toplumsal cinsiyet eşitliğine dair farkındalığı güçlendiren eş başkanlık sistemi tüm halkların ve inançların kendini en rahat ifade edebileceği sistem olarak örgütlendirilmektedir. Bu sebeple de Kürt hareketi eş başkanlık sisteminde ısrarcı olduğunu ve bu sistemi savunduğunu bütün söz ve pratikleriyle ortaya koymaya devam etmektedir.
Eş başkanlık sisteminin kadın mücadelesi eliyle toplumsal dönüşümü esas alacak şekilde örgütlendirilmesi iddiası, bilhassa Kürt siyaseti içerisinde önemli tartışmaların açığa çıkmasını sağlamıştır. 21 Temmuz 2013 tarihinde İmralı’ya giden HDP Heyeti ile Öcalan arasındaki görüşmede; eş başkanlığın aslında kadın sistemi olarak ele alınması gerektiği fakat kadının salt biyolojik bir varlık olarak görülmesi hatasına düşüldüğü, tarihselliğiyle ve taşıdığı kültürle bir bütün olarak görülmemesi sorununun yaşandığı vurgusu yapılmıştır. Yine kota uygulamasının özgürlük ve eşitlik meselesinde artık toplumsal ihtiyacı karşılamadığı üzerinde durulmuştur. Bu görüşmedeki en önemli vurgulardan bir diğeri ise kadın-erkek özgürleşmesinin sağlanmasında ve toplumsal sorunların çözümünde eş başkanlık sisteminin alternatif bir sistem olarak taşıdığı önemdir. Yasallaştırılması kadar fiilen uygulanmasının da mücadelesini yürütmek gerektiği ve her hâlükârda tek bir yöneticinin seçilmesi gereken koşullarda bu yöneticinin kadınlar arasından seçilmesinin toplumsal bir sorumluluk olduğudur. Bu tartışmaların etkisiyle ilk kez 2014’te HDP’li belediyelerde eş başkanlık sistemi uygulandığı için kadın erkek oranı burada tamamıyla eşittir. Meclis’teki parlamento grupları arasında, HDP yüzde 38,8 ile (2017’den beri) en yüksek kadın oranına sahiptir. Bütün örgütlü yapılarında eş başkanlık sistemini uygulayan HDP, son genel seçimlerde 268 kadın milletvekili adayı göstererek kadın sayısını yüzde 48 oranına çıkarmıştır; ancak bu oran halen maalesef erkeklerce domine edilmektedir. HDP’nin onto-politik ilkeleri, cinsiyetler arası eşitsizliğe karşı erkek egemen sistemle mücadele etmek ve kadın erkek eşitliğinin sağlandığı demokratik bir halk iktidarını hayata geçirmek üzerine inşa edilmiştir. Bu nedenle partilerin tüm birimlerinde ve tüm kurumlarda eş başkanlık ya da eş sözcülük olarak uygulanır. Eşit haklara sahip olan eş başkanlara ek olarak eş başkan yardımcıları, eş-sözcüler, saymanlar, meclis grup vekilleri ve hükümetin çalışmalarını koordine eden sözcüler de eşitlik ilkesine göre dağılmaktadır. Eşit temsile tabi tutulmayan tek kurul kadın sözcülüğüdür, o makam sadece kadınlar tarafından seçilmektedir. Bu sözcü, parti örgütü içinde de nispeten yüksek derecede bağımsızlığa sahip bir yapıdadır.
HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın son genel seçimlerde meclise seçilen HDP kadın meclis grubuna yaptığı konuşmasından, eş başkanlığın Kürt kadın hareketi açısından devam eden bir mücadele olduğu anlaşılmaktadır: “Kadınlara biçilen sınırları aşa aşa geliyoruz. Ataerkil zincirleri kıra kıra geliyoruz. Dalga dalga saçlarımızla, başörtümüzle, heftrengimizle, egalimizle geliyoruz. Kahkahalarımızla, tilililerimizle geliyoruz”. Eş Başkan Buldan’ın bu sözleri birçok bağlamda önemlidir. Lakin yakın dönem Türkiye tarihine baktığımızda, kadınların siyasal partilere katılma oranlarının yıllar içinde değiştiğini gözlemlesek de Buldan’ın yukarıdaki sözleri ve temsil ettiği kadın modeli Türkiye’de gördüğümüz modelden ayrıdır, çünkü burada fiili ve gerçek bir eşitliğin emareleri vardır.
Tüm bunlardan hareketle diyebiliriz ki toplumsallaşan bir sisteme dönüşen eş başkanlık Kürt kadın hareketinin ısrarla sürdürdüğü özgürlük ve eşitlik mücadelesinin mor çizgisi olarak topluma mal olmuş durumdadır.
[1] HDP Kadın Meclisi, Eşit Temsiliyet ve Eşit Katılım için Eş başkanlık Broşürü
Yayınlanma Tarihi: 27.12.2021